03.02.2023
Alper Görmüş, serbestiyet.com’da “Yargıda nihayet ‘kendilerine verilen yetkiye sahip çıkan kuvvetli adamlar…’ ” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
Anayasa hukukçusu Kemal Gözler, 23 Aralık 2020’de kaleme aldığı bir makalede Türkiye’de artık anayasa diye bir şeyin kalmadığını yazmıştı. Gözler, Anayasayı bitiren şeyi kuvvetler ayrılığının yokluğuna; kuvvetler ayrılığının yokluğunu da “kuvvetli adamlar”ın yokluğuna bağlamıştı o yazısında. Kemal Gözler tam bir ay sonra, 23 Ocak 2021’de bu defa “Elveda Anayasa Mahkemesi” diye yazdı. Yazısının tam başlığıyla: “Elveda Anayasa Mahkemesi; İrfan Fidan Olayı.”
Anayasa hukukçusu Kemal Gözler, “Kanun-ı Esasînin ilânının 144’üncü yıl dönümü” olan 23 Aralık 2020’de kendi sitesinde yayımladığı ağıt gibi bir yazıyla Türkiye’de artık anayasa diye bir şeyin kalmadığını anlattı.
https://anayasa.gen.tr/konstitusyon-bitti.htm
Yazının en çarpıcı kısmı, Gözler’in Anayasayı bitiren şeyi kuvvetler ayrılığının yokluğuna; kuvvetler ayrılığının yokluğunu da “kuvvetli adamlar”ın yokluğuna bağladığı bölümdü:
“Anayasayı bitiren şey, bu ülkede kuvvetler ayrılığının olmamasıdır. Kuvvetler ayrılığı olmadan, ne kadar mükemmel bir anayasa yaparsanız yapın, o anayasa yaşayamaz. Mithat Paşa gibi ‘Yazık! Konstitüsyon bitti’; benim gibi ‘elveda anayasa’ deyip dururuz.
“Peki ama Türkiye’de kuvvetler ayrılığı neden yok?
“Türkiye’de kuvvetler ayrılığının olmamasının sebebi, kuvvetli adamların olmamasıdır. Kuvvetli adamların olmadığı yerde, kuvvetler ayrılığı olmaz. Kuvvetler ayrılığı teorisi, kendisine yasama, yürütme veya yargı yetkisi verilen insanların, kuvvetli kişilikler olduğu ve kendilerine verilen bu yetkilere sahip çıkacakları varsayımı üzerine kuruludur. Kuvvetli kişiliklerin olmadığı yerde kuvvetler ayrılığı da, anayasa da olmaz. Türkiye’nin meselesi budur.”
İrfan Fidan’ın iki ayda kuş uçuşu gittiği yollar
Bu çıplak gerçek Kemal Gözler’in o yazısından bir ay sonra, son noktası 23 Ocak 2021’de konan bir süreçle bir kez daha gözler önüne serilmişti: İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın iki ay içinde başsavcılıktan Yargıtay üyeliğine, oradan da Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine sıçrayışı süreciyle…
Kemal Gözler’in sözleriyle, “kendisine yasama, yürütme veya yargı yetkisi verilen insanların kuvvetli kişilikler” olması durumunda asla gerçekleşemeyecek bir süreçti bu…
Çok yazıldı çizildi, baktığı davalar incelendi ve görüldü: İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın, başsavcılık görevinde hukuku onurlandıran bir performans göstermediği ortadaydı. Buna rağmen bir gün aniden (27 Kasım 2020) Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kendisini Yargıtay üyeliğine atayıverdi. Kısa bir süre sonra, nevzuhur Yargıtay üyesi yakın zamanda boşalacak bir Anayasa Mahkemesi üyeliği için aday olacağını açıkladı; oldu da.
Yasaya göre Yargıtay üyeleri arasında yapılacak seçimde en yüksek oyu alan üç aday Cumhurbaşkanına sunulacak, o da onlardan birini AYM üyeliğine atayacaktı.
İrfan Fidan yapılan seçimde en yüksek oyu aldı: 107. Kendisinden sonra gelen, yılların Yargıtay üyelerinin oyları ise 65 ve 52 oldu. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün, yani 23 Ocak 2021’de İrfan Fidan’ı Anayasa Mahkemesi üyeliğine atadı.
Evet, görünüşte her şey kuralına göre işlemişti, fakat gerçek gün gibi ortadaydı: Fidan’ı HSK ve Yargıtay’dan önce Erdoğan ‘seçmiş’, sonra sırasıyla HSK ve Yargıtay bu ‘seçim’in gereğini yerine getirmişti.
Cumhurbaşkanı belli ki açıkladığı iradenin hiçbir itirazla karşılaşmadan tıkır tıkır işleyen bir süreçle yerine getirileceğine, asla refüze edil(e)meyeceğine inanıyordu. Erdoğan, yargının en yüksek iki kurumunda, HSK ve Yargıtay’da ona değil hukuka sadık “kuvvetli adamlar”ın olmadığından bu kadar emin olabiliyorsa, hakikaten, o devlette “kuvvetler ayrılığı”ndan söz edilebilir miydi?
Düşünün, Yargıtay, üyeleri arasından onlarca yıllık tecrübeye sahip birini değil de daha tek bir Yargıtay dosyasının kapağını açmamış birini kuş uçuşu geldiği yerden yine kuş uçuşuyla AYM’ye gönderiyor.
Kemal Gözler, bütün bu yaşananlar karşısındaki şaşkınlığını da 23 Ocak 2021’de yine kendi sitesinde kaleme aldığı “Elveda Anayasa Mahkemesi; İrfan Fidan Olayı” başlıklı makalesinde anlattı:
https://www.anayasa.gen.tr/irfan-fidan-olayi.htm
“Yargıtay tarihinde, Yargıtay’a üye atandıktan sadece altı gün sonra Anayasa Mahkemesi üyeliği aday belirleme seçimlerine katılan ve bu seçimlerde seçilen, İrfan Fidan dışında bir başka üye yoktur. (…) Yargıtay’dan Anayasa Mahkemesine seçilen üyelerin Yargıtay’daki görev süresi ortalama 9,4 yıldır. Yani Yargıtay tarihinde bir Yargıtay üyesinin Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmesi için Yargıtayda ortalama dokuz buçuk yıl üyelik yapması gerekmiştir. İrfan Fidan’ın ise Anayasa Mahkemesi üyeliğine Yargıtay tarafından aday gösterilebilmesi için Yargıtay’da altı gün üyelik yapması yetmiştir. İrfan Fidan ile Anayasa Mahkemesine seçilen diğer Yargıtay üyeleri arasında neden böyle bir fark olduğu sorusunu sormak sanıyorum her Türk vatandaşının hakkıdır.
“Neden ülkenin en kıdemli hâkimleri olan Yargıtay üyelerinin önemli bir kısmı, Anayasamızın 146’ncı maddesinin kendilerine verdiği yetkiyi kendilerinden beklenilen bir şekilde kullanamadılar? Neden bu üyeler, sahip oldukları bu yetkiyi, görevine daha altı gün önce başlamış ve pek muhtemelen tanımadıkları bir üyenin seçimi yönünde kullandılar?
“Bu sorulara benim verebilecek bir cevabım yok. Oy verme psişik bir vakıadır; benim bu üyelerin zihninin içine girip ne düşündüklerini bilmem mümkün değil. Ben ne falcı, ne de sihirbazım.
“Ama sanıyorum bir Türk vatandaşı olarak şu soruyu sormak hakkımdır: Yargıtay Genel Kurulunun, Yargıtay tarihinde görülmemiş bir şekilde, altı günlük bir üyeyi seçmesinin sebebi nedir? Yargıtayın bu anormal ve alışılmadık durumu Türk vatandaşlarına açıklaması gerekir.”
Anayasa Mahkemesi İrfan Fidan’ı başkanlığa seçseydi aynı sorular AYM üyeleri için de geçerli olacaktı ve Türk hukuk tarihi, 2020’nin Kasım’ında başlayan olaylar silsilesinin finalini şöyle kaydedecekti:
“27 Kasım 2020’de HSK tarafından Yargıtay üyeliğine getirildikten sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçileceği iddia edilen ve kendisi için Yargıtay’daki AYM seçimleri 17 Aralık’a ertelenen; 2 Aralık 2020’de daha Yargıtay’daki görevine başlamadan Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday olduğunu açıklayan; 17 Aralık 2020’de Yargıtay’da yapılan oylamada kıdemli Yargıtay üyelerine fark atıp cumhurbaşkanına gönderilecek üç kişilik listenin ilk sırasına yerleşen; 23 Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı tarafından AYM üyeliğine atanan ve nihayet iki yıl sonra, 31 Ocak 2023’te AYM başkanlığına adaylığını açıklayan eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan bugün (2 Şubat 2023) AYM’de yapılan oylamada dört yıllığına AYM başkanlığına seçildi.”
Fakat neyse ki bu hikâyenin finali öyle yazılmadı; “kuvvetler ayrılığı”na sahip çıkan “kuvvetli adamlar” çıktı ortaya bu defa ve kimbilir ne zamandır yapamadığımız bir şeyi yapabildik; “yargı” ve “bravo” kelimelerini birlikte telaffuz edebildik.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.