Altan Tan: Dünyaya ve siyasete yeni bir bakış (2)

03.09.2021
Altan Tan, indyturk.com’da “Dünyaya ve siyasete yeni bir bakış (2)” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Fotoğraf: Pixabay

Geçen hafta yayınlanan ‘Dünya ve siyasete yeni bir bakış (1)’ başlıklı yazımda; günümüz dünyası ve küresel güçlerin değerlendirilmesinin yanı sıra Ortadoğu, İslam ülkeleri ve Türkiye ile ilgili tespitlerde bulunmuştum.

Bu analizler doğrultusunda acilen yapılması gerekenler şunlardır:

Yeni anayasa

  1. Mutlaka yeni bir anayasa yapılmalı ve bu anayasa tüm kesimlerin katılımıyla sağlanacak toplumsal bir sözleşme olmalıdır.
     
  2. Anayasanın genel çerçevesini toplumda var olan her sosyal grup belirlemelidir.
     
  3. Ülkenin ihtiyacına göre ‘Başkanlık’, ‘Yarı Başkanlık’ veya ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’den herhangi biri tercih edilebilir. Burada önemli olan sistemin adı değil; yetki, sorumluluk, katılımcılık ve denetlene bilirlik açısından temel niteliklerin belirlenmesidir.

    Bunun için sistem, “yasama, yürütme ve yargı”da esas olarak “kuvvetler ayrılığı”na dayanmalıdır:

    Sözgelimi ABD Başkanı, Kongrenin onayı olamadan tek başına bir büyükelçi bile atayamamakta, silah satışı yapamamaktadır. Bu doğrultuda tüm yetki ve sorumlulukların yanı sıra denetleme mekanizmaları açık ve net bir şekilde belirlenmelidir.
     

  4. İfade özgürlüğü ve bağımsız medyanın çalışması güvence altına alınmalıdır.
     
  5. Muhalefet de süreçlere daha etkin bir biçimde katılmalı, faaliyetlerini demokratik bir şekilde özgürce sürdürebilmelidir.
     
  6. Bağımsız ve tarafsız yargı demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Mutlaka tesis edilmelidir.
     
  7. Siyasal ve toplumsal örgütlenmeler tepeden tabana göre değil, tabandan tepeye doğru gidecek bir biçimde yeniden biçimlendirilmelidir.

Kürt sorunu

Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da yaşamakta olan Kürtlerin her ülkedeki yaşama koşulları ve karşı karşıya kaldıkları sorunlar farklı farklı olduğundan; bu sorunların çözüm reçeteleri de farklı farklıdır.

  1. Türkiye için tüm demokratik hakların tanındığı eşit anayasal vatandaşlık en gerçekçi çözüm olarak gözükmektedir.
     
  2. Suriye ve İran’da yaşayan Kürtlerin özerkliklerini sağlayacak girişimler desteklenmelidir.
     
  3. Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Bağımsızlık referandumu sonuçlarına ve sonrasında verilecek kararlara saygı gösterilmelidir.

    Bu doğrultuda Türkiye Kürtleri için:

    a) Kürt kimliğinin tanınması;
    b) Kürtçenin, Türkçenin yanı sıra ikinci resmi dil olarak tanınması;
    c) Kürtçe ve diğer dillerde (ana dillerde) eğitim ve öğretimin serbest olması;
    d) Yerel ve yöresel isimlerin asıllarına iade edilmesi;
    e) Tüm vatandaşlık haklarının eşitliğinin sağlanması; temel koşullardır.

Yerel yönetimler

Tüm ülke için ademi merkeziyet / yerinden yönetim ve “yerinde demokrasi” esas alınmalıdır.

Stratejik kararların merkeze bırakılması kaydıyla dünyada güçlendirilmiş yerel yönetim modellerinden en uygun olanı seçilmelidir. (ABD’de ve Almanya’daki eyalet sistemleri ve güçlendirilmiş ‘Büyük Şehir’ modelleri benzeri.)

Aşırı büyük, çevresel ve kültürel farklılıkları dikkate almayan bir şehirleşme yerine, daha küçük ölçekte bir şehircilik politikasına dönülmeli, kasabalar ve köyler, tarımsal çeşitliliği dikkate alan bir biçimde güçlendirilmelidir.

Bu meyanda tarımsal üretim kooperatifleştirilmeli, şirketlerin kapitalistleşmeyi teşvik edecek ölçeklerde büyümesi yerine, daha esnek ve yerel şartlara uyumlu, tekelleşmelere elvermeyen bir model teşvik edilmelidir.

Buna göre;

Herkes konut yapımı için kamu arazilerinden yararlandırılmalı, pahalı ve çok katlı konut üretiminden vazgeçilmelidir.

Yani; orta ölçekli bir şehirleşme, toplu konutlar yerine müstakil evler, büyük işletmeler yerine yerele dayanan küçük işletmeler ve sanayiler teşvik edilmelidir.

Daha mutedil ve toplumun her kesimine yaygınlaştırılmış bir kalkınma politikası izlenmeli; toplumsal zenginliğin daha adil bir biçimde bölüşümü sağlanmalıdır. 

Alevi sorunu

Alevi sorunu 1514’te, Osmanlı sultanı Sünni Yavuz Sultan Selim ile İran Şahı Alevi Şah İsmail arasında meydana gelen Çaldıran Savaşı’ndan beri ülkenin kanayan bir yarasıdır.

Bu savaştan sonra Osmanlı ülkesinde Aleviler, İran’da ise Sünniler sakıncalı ve ikinci sınıf vatandaş statüsüne düşürülmüşlerdir.

Demokratik bir Türkiye’de:

  1. Kim kendini hangi inanç ve düşünceye mensup kabul ediyorsa, kendini tanımladığı şekli ile öylece kabul edilmelidir.
     
  2. Alevilerin kendilerine özgü mezhebî anlayışları ibadet, eğitim ve kültür olarak kabul görmelidir.
     
  3. Dolayısıyla Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmeli;

    a) Devletin bünyesindeki Diyanet İşleri Teşkilatı özerkleştirilmeli, her din ve mezhebe ayrım gözetilmeksizin talep edilen kamu hizmeti verilmelidir.

    b) Alevi vatandaşların çocukları da, Sünni öğrencilerin dini eğitim aldıkları gibi kendi inançlarını öğrenebilmelidir.

    c) Devlet bürokrasisi ve diğer hizmetlerde ayırımcılığa ve salt Sünni esaslı kadrolaşmaya son verilmeli; Alevilere de yetenekleri ve yeterlilikleri doğrultusunda eşit fırsat tanınmalıdır.
     

  4. Devlet, Kemalizm’e dair ideolojik ve törensel değerlerden arındırılmalı; Kemalizm ayrıştırıcı bir siyasal işlev olmaktan çıkarılarak, buna dair faaliyetler sivil topluma bırakılmalıdır.

Kadın, aile ve gençlik

Kapitalizmin zorladığı koşullar, geleneksel aile biçiminin ve ilişkilerinin değişmesine yol açmakta, bu ise aileden itibaren başlayan bir toplumsal krize dönüşmektedir.

Bu şartlar altında; 

Ailenin güçlendirilmesi ve eşler arasında saygıya ve adalete dayanan eşitlikçi bir ilişkinin geliştirilmesi teşvik edilmelidir.

İnsan, gerek kadın gerek erkek olarak, her türlü onuru ve saygıyı hak etmektedir. Hayatın her aşamasında kadın erkek birlikteliği, dayanışması ve dostluğu esastır.

Kadın ve erkek, özgür ve eşit bireyler olarak dünyanın imar ve ıslahında, adaletin gerçekleştirilmesinde sorumluluk sahibidir. 

Kadınların bireysel ve toplumsal kimlik inşasında kendi talepleri, mevcut yasalarla güvence altına alınan hakları, tartışma konusu edilmeksizin geliştirilmek üzere dikkate değerdir.

Kadınların üzerindeki gerek tarihten gerekse örf ve kültürden kaynaklanan madunlaştırıcı hiçbir kabul, kadının bireysel ve toplumsal varlığını gerçekleştirmesine karşı bir gerekçe kılınamaz; mevcut mağduriyetler ise pozitif ayrımcılıkla giderilmeli, kadınların şiddete maruz kalmalarını önleyici her türlü tedbir alınmalıdır.  

Üniversiteler özerk, katılımcı, toplumsal ihtiyaçlar kadar gençlerin gelişimini de gözeten, çok amaçlı ve çok dilli bir yapıya sahip olmalı; gençlerin eğitim ve iş alanında desteklenmesi sağlanmalıdır.

Özellikle gençlerin düşüncelerini ifade etmeye, eleştirelliğe ve barışa dayanan bir dil ve düşünme yetisi kazanmaları için, aileden başlayan bir biçimde, eğitim sistemi ve kamusal hayatın yeniden inşası hedeflenmelidir. 

Ekonomi

  1. Büyüme hedefi sürdürülebilir bir çerçeveye çekilmelidir.
     
  2. Üst sınıflar ile orta ve alt sınıflar arasındaki uçurum azaltılmalıdır.
     
  3. Üretici kesimler küresel rekabete teşvik edilmelidir.
     
  4. Orta sınıfların korunarak güçlendirilmesi esas olmalıdır.
     
  5. Alt kesimlere satın alma gücü kazandırılması ve üretici konuma çıkartılması için pozitif ayrımcılık sağlanmalıdır.
     
  6. Türkiye’nin tüm yeraltı ve yerüstü kaynakları ve imkânları masaya yatırılarak bir makroekonomi politikası ve stratejisi belirlenmelidir.
     
  7. Faize ve ranta dayalı sistem gerçekçi bir üretim ekonomisine dönüştürülmelidir.
     
  8. Eğitim sistemi zorunluluk baskısından çıkarılarak, toplumsal gerçekliğe uyarlı ve nitelikli şahsiyetler yetiştirilmeyi amaçlayan bir biçimde yeniden düzenlenmelidir. 

Dış politika

Hiçbir ülke ve blokla tek taraflı bağımlı ve diğerlerini dışlayıcı bir ilişki içinde olunmamalıdır.

Bu bağlamda;

  1. AB üyelik süreci devam ettirilmelidir. 
    AB sürecinde esas olan AB demokratik kriterlerinin hayata geçirilmesi olmalıdır.
     
  2. Rusya, Çin, İngiltere, AB ve ABD ile ilişkiler dengeli bir biçimde sürdürülmelidir.
     
  3. Adım adım, hızlı ancak çok dikkatli ve dengeli bir siyasetle bölgesel entegrasyona yönelinmeli; bunun içinse öncelikle komşu ülkelerle sınırlar ayrım gözetilmeksizin şeffaflaştırılmalıdır.
     
  4. Bölgede özel (dini, mezhebi, etnik) bir topluluğun (Sünni, Türk veya Arap…) değil, her türden topluluğun (Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Ezidi, Sünni, Şii…) demokratik hakları desteklenmeli, mağdur ve mazlumların hamisi olan barışçı bir siyaset izlenmelidir.
     
  5. Bu çerçevenin dışındaki “uzak komşularla” da olumlu bir dayanışmaya gidilmelidir.
     
  6. Çok zorunlu haller dışında toplumsal kaynaklar, askeri, siyasi veya ekonomik nüfuz kazanmak için kullanılmamalıdır.
     
  7. Demokratik (katılımcılığa / şura’ya dayanan) siyasetin içte ve dışta hedefi barış olmalıdır.

    Dolayısıyla bölgesel sorunlar kadar küresel sorunların çözümünde de müzakereler esas alınmalı, silaha ve çatışmaya dayanan söylem veya çözümlere karşı barışçı bir toplumsal duyarlılık ve duruş sağlanmalıdır.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.