10.04.2021

Altan Tan, indyturk.com’da ”Kürt-Şii İttifakı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

2011 yılında Suriye’ye sıçrayan ‘Arap Baharı‘ eylemlerinden sonra PKK’nin (özellikle de Alevi olan) lider kadroları arasında ‘Kürt-Şii ittifakı’ konuşulmaya başlandı.

Aslında uzunca bir süredir Kandil, İran ile ciddi ilişkiler içindeydi.

Kürt-Şii ittifakını gündeme getirenler özü itibarı ile PKK’nin Ortadoğu’da (Suriye, Irak, Lübnan ve Türkiye’de) İran ile birlikte/politikaları doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini savunuyorlardı.

Bu siyaset Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden İran’ın yüz yıllardır hayali olan ‘Şii Hilali’ni oluşturarak Akdeniz’e ulaşmasını sağlayacaktı. 

Aynı zamanda da İran’ın tarihi rakibi olan Türkiye doğudan olduğu gibi güneyden de tamamen kuşatılacak ve Arap dünyası ile bağlantısı kesilecekti. 

2011 yılından sonra bölgedeki gelişmeler bu doğrultuda cereyan etmeye ve İran, adım adım hayalini gerçekleştirmeye başladı.

İran’ın Akdeniz’e ulaşım yolunun tam üzerinde yaşamakta olan Kürtler bu projede hayati derecede bir öneme sahip olduklarından İran öncelikli olarak Kürt siyasetini güncelledi.

İlk adım olarak Türkiye ile yakın ilişki içindeki Barzanilere karşı öteden beri İran’a yakın duran Celal Talabani ile zaten var olan ittifak pekiştirildi.

Sol-seküler YNK ile İslamcı İran bir oldu.

Hemen arkasından Suriye Kürtlerinin Suriye Arap (İhvan) muhalefeti ile birlikte hareket etmelerinin önünü kesmek için Celal Talabani aracılığı ile PKK ile İran güdümündeki Suriye Baas Partisi anlaştırıldı.

Türkiye’nin Suriye muhalefetine destek vermesine ve İhvan muhalefetine bir karşılık olarak Suriye’nin kuzey doğusu (Rojava) Beşşar Esed yönetimi tarafından PKK’ye bırakıldı.

PKK hendekler kazarak, demokratik özerklik ilan etti ve devrimci halk savaşı başlattı.

Kürtlerin PKK yönetimine girmesinin en önemli nedenlerinden biri de İran’ın bu göz ardı edilemez çabalarının yanında Türkiye’nin Suriye Kürlerine olan ilgisizliği ve Suriye Kürtleri ile ilgili somut bir proje ortaya koyamaması oldu.

İkinci bir neden ise Suriye İslamcı muhalefetinin PKK dışındaki Kürt partilerinin ısrarlı iş birliği çağrılarına olumlu bir yanıt vermemesi oldu.

İslamcılar, Kürtlere; ‘Rejim değişecek, İslami bir yöntem kurulacak ve herkes hakkını alacak’ soyut ifadelerinden başka Kürtlerin statüleri ile ilgili somut hiçbir şey söylemediler.

Üstelik ırkçılık ve milliyetçiliğe karşı ve ümmetçi olduklarını söyleyen İslamcılar; İstanbul ve Antalya’daki toplantılarında her kesimi kapsayıcı ‘Suriye Cumhuriyeti’ pankartlarını salondan çıkararak, Baas Partisi’nin koyduğu

‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ isminde ısrar ettiler.

Türkiye ve Suriyeli İslamcıların bu aymazlığı İran’ın işini kolaylaştırdı. 

PKK-Baas Partisi-İran-YNK(Celal Talabani)-Hizbullah-Haşdi Şabi ittifakı tüm bölgede birlikte hareket etmeye başladı.

Şii Hilali güzergahında hayati öneme sahip Şengal Dağı’na PKK’yi yerleştirebilmek için Ezidilerle hiçbir alacak-vereceği olmayan Deaş (İşid) Ezidilere saldırtıldı ve PKK Ezidilerin ‘kurtarıcısı’ olarak Şengal’e konuşlandırıldı. 

KDP’yi zor durumda bırakmak için de Kerkük YNK’nin göz yumması ile Irak rejimi ve Haşdi Şabi’ye bırakıldı. 

Şii Hilali yolu üzerinde en büyük engel olarak KDP (Barzani) kaldı. 

Tasfiye sürecine sokulan, sıkıştırılan ve kuşatılan KDP ise Türkiye’ye yaklaşmak zorunda kaldı.

KDP’nin en büyük açmazı da bitmek tükenmek bilmeyen yolsuzluklar ile birlikte doymak bilmeyen hırsızlar.

Son olarak İran ve Irak devletleri, YNK Eş Başkanı Lahur Cengi Talabani eliyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin statüsünü zayıflatma çabaları içindeler.

Kürdistan içinde Süleymaniye’nin özerk bir bölge olmasını istiyorlar. Aynı istekleri henüz nihai bir statüye kavuşturulamamış olan Kerkük içinde geçerli.

Eğer bu gerçekleşirse Kürtler, federasyon statüsünden özerk vilayetler seviyesine inmiş/indirilmiş olacaklar.

Üstelik Şii Hilali peşinde olanların Kürtlere (özellikle de İran Kürtlerine) verdikleri veya verecekleri somut bir şey de yok.

Kürtleri sadece ‘kale kapısını’ yıkmak için bir ‘koçbaşı’ olarak kullanıyorlar. ABD, İsrail, Rusya, Avrupa Birliği… ülkelerinin yaklaşımları da böyle.

Kürt-Şii ittifakı bin küsur yıllık tarihi tersine çevirme/yürütme anlamına geliyor.

Kürtler, Selçuklulardan beri Türklerle birlikte hareket ediyorlar. 

Malazgirt’ten Çaldıran’a, Kasr-ı Şirin’den Çanakkale’ye ve oradan da Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar çok uzun bir tarihleri ve sayılamayacak kadar ortak yanları/birliktelikleri/kültürleri var.

Tüm bunları yok kabul etmek ve bir anda tersine çevirmek mümkün değil, Kürtlerin yararına hiç değil.

“Peki! Tersine değil düzüne gidelim! 

Kendimizi tarihin akışına bırakalım, pişmiş aşa su katmayalım.

Bin küsur yıllık Türk-Kürt kardeşliği ve ittifakını devam ettirelim.

Dünyaya nam salalım, şan alalım! 

Söyle bakalım Ankara’nın, (Türkiye Cumhuriyeti’nin) Türkiye içindeki ve Türkiye dışındaki Kürtlerle ilgili projeksiyonu ne?

Her hangi bir ‘master planı’ var mı?”

Diye soracak olursanız,  bildiğim dört lisan hakkı için;

Maalesef, 

Mıxabın, 

Unfortunately ve dahi 

Ne yazık ki;

‘Yok!’ dememek için,

MEBARİF, 

NIZANIM, 

I DON’T KNOW, 

BİLMİYORUM!

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir