28.08.2021
İslam Özkan, gazeteduvar.com’da Doğan Özlük ile “Afganistan’daki istikrarsızlığın en önemli nedeni etnik ayrışma” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiyi aşağıya alıntılıyoruz.
Afganistan şu anda önemli bir dönüm noktasından geçiyor. Ülkede istikrarsızlığın temel nedeni dini hüviyete bürünmüş etnik çatışma ve ayrışmalar mı? Afgan halkının Taliban’a karşı tutumu nasıl? Afganistan ABD işgali yılları boyunca neler yaşadı? Taliban kendi din yorumunu dayatırsa halk direniş gösterir mi? Bütün bu konuları, Taliban Kabil’i ele geçirene kadar Kabil üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Doğan Özlük’le konuştuk.
PEŞTUNLAR EN BÜYÜK VE ÖNEMLİ ETNİK GRUP
Afganistan’daki farklı etnik kökenlerin ülkede yaşanan istikrarsızlıkta rolü var mı sizce? Ülkenin etnik yapısı hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Afganistan etnik çeşitliliğe sahip bir ülke. Bu etnik kavimler arasında çoğunluk bakımından sırasıyla Peştunlar, Tacikler, Hazaralar, Özbekler, Türkmenler, Beluçlar, Aymaklar, Afşarlar, Araplar vd. zikredilebilir. Peştunlar; nüfus, nüfuz, siyasal etki, ekonomi ve devlet yönetimi bakımından ülkenin en etkin etnik grubudur. Söz gelimi, çok kısa süren Burhaneddin Rabbani dönemi istisna tutulursa son yüz, iki yüz yıldır Afganistan’da krallık veya cumhurbaşkanlığı yapan bütün liderler Peştun’dur. Peştunlardan sonra en etkili toplumsal kesim Taciklerdir. Taciklerin kültürel alanda ve dil konusunda Peştunlardan da daha etkili olduğu söylenebilir. Şöyle ki, ülkenin Peştunca ve Darice/Farsça olmak üzere iki resmi dili vardır. Peştunlar ülke siyasetinde çok büyük nüfuz sahibi olmasına rağmen resmi ve kurumsal iletişimde, bütün eğitim öğretim kademelerinde yaygın olarak Darice/Farsça kullanılmaktadır. Genel olarak her Afganistanlı Darice bilir, konuşur ama herkes Peştunca bilmez.
Konu ile ilgili dikkate değer başka bir konu ise şudur. Afganistan’da siyasi, dini ve toplumsal örgütlenmeler de genellikle etnik köken temelli şekillenmektedir. Bir grubun veya partinin lideri ve kurucuları hangi etnik kökendense mensuplarının tamamına yakını da aynı etnisiteden oluşmaktadır. Örneğin Burhaneddin Rabbani ve Ahmet Şah Mesud’un başını çektiği Cemiyet-i İslami grubu Farsça konuşan Taciklerden, Gulbettin Hikmetyar’ın liderliğini yaptığı Hizb-i İslami ve Resul Seyyaf’ın liderliğini yaptığı İttihad-ı İslami grupları Peştunlardan, Abdulali Mezari’nin kurduğu Hizb-i Vahdet-i İslami grubu Hazaralardan, Raşit Dostum’un liderliğini yaptığı Cünbüş-i Milli-yi İslami grubu Özbeklerden ve Taliban grubu da Peştunlardan oluşmaktadır. Dikkat edilirse bu yapıların hepsinin isminde “İslami” ifadesi vardır ancak buna rağmen farklı bir kavimden kurucuları ve mensupları yoktur veya yok denecek kadar azdır.
Bu girizgahtan sonra sorunuzun birinci kısmına yanıt olarak evet, ülkede on yıllardır yaşanan istikrarsızlıkta elbette kavmiyetçi düşüncenin ve kültürün büyük rolü vardır, denebilir. Hatta Afganistan’daki istikrarsızlığın en temel sebeplerinden biri etnik köken temelli ayrışma, kamplaşma ve çatışmalardır, denilse yeridir. Kavmiyet temelli bu ayrışma ve kamplaşmaların izleri, mücahitlerin Sovyet işgaline karşı görünüşte ortak mücadele verdikleri dönemde de görülmektedir.
AFGAN GENÇLERİ MODERNLİĞİN NİMETLERİNDEN YARARLANIRKEN DİNİ YAŞAM TARZINI DA İHMAL ETMİYORLAR
Yaklaşık 2 yıl Afganistan’da kaldınız. İki yıl boyunca Afganistan toplumuyla ilgili ne tür gözlemleriniz oldu? Örneğin Oliver Roy 1999-2004 arasında Afganistan toplumunun ama özellikle de Kabil halkının hızla modernleştiğini ve interneti hayatın bir parçası haline getirdiklerini ifade ediyordu. Sizin bu alanda gözlemleriniz ne oldu?
Birçok toplumda olduğu gibi Afganistan toplumunda da gençlerle yaşlı kuşak, muhafazakâr bölgelerle modern-seküler bölgeler, eğitimlilerle eğitimsizler, modern kentlerle geleneksel yapıya sahip kentler arasında elbette ki yaşam tarzı bakımından farklılıklar söz konusudur. Örneğin Kandahar ve Kabil arasında halkın yaşam tarzı ve kadının görünürlüğü açısından çok büyük bir fark vardır. Yani homojen bir Afganistan toplumundan söz etmek mümkün değildir.
Afganistanlı gençler modern bir takım davranış kalıplarına ve alışkanlıklara sahip olsalar da genelinin giyim kuşam, kadın-erkek ilişkileri ve ibadet konusunda diğer Müslüman toplumlara kıyasla daha dindar olduklarını belirtmek gerekir. Söz gelimi doğum gününü arkadaşlarıyla birlikte kafede, pasta keserek, mum yakarak ve alkış tutarak kutlayan gençler, aynı zamanda üniversite mescidinde cemaatle namaz kılarlar, beş vakit namazlarını eda ederler, oruçlarını mutlaka tutarlar, derste genellikle besmele ile söze başlarlar, Taliban’ın 20 yıl önceki şeriat anlayışı ile değil ama İslam şeriatı ile yönetilmekten rahatsızlık duymadıkların belirtirler. Kızlar ve erkekler tokalaşmazlar, karma sınıflarda aynı sıraya oturmazlar. Giyim kuşam konusunda en rahat ve en özgür takılan kadınlar bile, biçimsel olarak diğer İslam toplumlarına göre oldukça muhafazakâr giyinirler…
Bunun dışında sayıları çok az fakat uluslararası ilişkileri güçlü olan, kültürel anlamda dindar olmayan, hatta dine ve/veya dindar yaşam biçimine mesafeli olan seküler, sosyalist, feminist, batıcı vd. yaşam tarzına ve dünya görüşüne sahip bir zümrenin de varlığından söz edilebilir.
‘TALİBAN’DAN ÖNCE ABD İŞGALİ ALTINDAKİ AFGANİSTAN DA ŞERİATLA YÖNETİLİYORDU’
Amerikan işgal yılları boyunca halkın seküler eğitim aldığı ve dolayısıyla Taliban’ın bu nesli kontrol altına almasının kolay olmayacağı söyleniyor. Sizin kanaatiniz nedir?
Amerika’nın Afganistan’ı işgal ettiği 2001 yılından bu yana devletin kurumsal yapısının Batılı tarzda şekillendiği söylenebilir. Bu dönemden sonra seküler yaşam biçiminin daha görünür olduğu ve yaygınlaştığı da söylenebilir. Ancak eğitim sisteminin, eğitim müfredatının, ilgili yasa ve yönetmeliklerin seküler bir felsefeyle tanzim edildiğini söylemek doğru bir tespit olmaz. Çünkü ABD işgaline rağmen ülkenin resmi adı Afganistan İslam Cumhuriyeti’dir. Ülkenin anayasası, yasaları ve yönetmelikleri de metin üzerinde temel İslami referanslara dayanmaktadır. Evlilik hukuku, ceza hukuku ve eğitim sistemi de bundan müstesna değildir. Örneğin ilkokul, ortaokul ve liselerde karma eğitim verilmemektedir. Yine ilköğretim kademesinden itibaren İslam dini ve kültürü ile ilgili zorunlu ve seçmeli dersler bulunmaktadır. Her mahallede Kur’an öğretiminin yanında dini eğitimin de verildiği medrese adı verilen resmi ve özel Kur’an kursları ve dini eğitim merkezleri vardır. Halkın önemli bir kesimi de çocuklarını bu medreselere gönderir. Okullarda ve dışarıda kız çocuklarının ve kadınların başlarını tamamen açması geleneksel olarak da uygun görülmez, kanunen de yasak. Ancak saçlarının bir kısmı görünecek tarzda örtünen, tuniğin altına pantolon giyen, yani Afganistan standartlarında görece rahat ve serbest giyinen ve Taliban’ın dindarlık, tesettür profiline uymayan insanların sayısı da az değildir.
‘TALİBAN KENDİ ŞERİAT YORUMUNU DAYATIRSA DİRENİŞLE KARŞILACAKTIR’
Taliban bu insanlara kendi dini yorumunu ve kültürel anlayışını dayatırsa, örneğin kadınlara burka veya çarşaf giymeyi, erkeklere de sadece Afganî giymeyi dayatırsa, şüphesiz bu zamanla büyük bir soruna dönüşecek ve bir direnişle karşılaşacaktır. Kadınların eğitim ve çalışma hakları konusunda da aynı şey geçerlidir. Ancak Taliban eski katı uygulamalarından taviz verip ılımlı politika izlerse yukarıda sözünü ettiğimiz gençlerin çoğu Taliban’ın razı olabileceği “daha dindar ve daha mütesettir” bir forma girmeye razılar gibi görünüyor. Benim de tanıdığım onlarca, yüzlerce genç kız ve erkek özetle ülkede savaş, güvenlik sorunu, gasp, hırsızlık ve yolsuzluk biter ve öğrenciler de eğitimine devam edebilirse daha fazla bir şey istemediklerini belirtiyorlar.
‘AFGAN HALKI TALİBAN’I SEVEREK KABUL ETMİŞ DEĞİL’
Taliban Kabil’i ele geçirmeden önce Kabil halkının Taliban’a karşı olduğunu okuyorduk, ancak Taliban Kabil’e girdiğinde gösterilerle karşılandı. Bu çelişkiyi nasıl izah edebiliriz?
Afganistan halkının son dönemde tarafsız kaldığı, çatışmaların yaşandığı bölgelerde Taliban’a karşı silahlı bir direniş göstermediği bir gerçek. Buna rağmen gerek Kabil’de gerekse başka bir şehirde halkın Taliban’ı gösterilerle karşıladığını söylemek abartılı olur. Buna dair sınırlı kareler olduğu gibi bunun tersini gösteren kareler de çoktur. Peki Kabil’de ve Afganistan genelinde halkın bu sessizliğinin sebebi nedir diye sorulacak olursa, şöyle bir yorum yapmak isabetli olur kanaatimce. Günde ortalama 100-200 insanın hayatını kaybettiği iç savaştan bıkmış; açlık, yoksulluk ve işsizlikle boğuşan; hükümetin bütün damarlarına sirayet eden yolsuzluğuna, halktan kopuk siyasetine, çeşitli ayrımcı politikalarına, uluslararası yardımların çok küçük bir zümre tarafından iç edilmesine; eski mücahit liderlerin sürdürdüğü şatafatlı hayata şahit olan halk; uğruna savaşacağı ve kendisini feda edeceği bir değer görmüyordu. Halkın geneli sadece iç savaşın bitmesini istiyordu ve endişeli bir bekleyiş içerisindeydi. Hatta ordunun bile Taliban’a karşı kayda değer bir direniş göstermemesini ve çok küçük istisnalar haricinde bütün bölgeleri bir kurşun dahi atmadan Taliban’a teslim etmesini de ancak ülke geneline hâkim olan bu toplumsal, psikolojik, siyasi durum ve atmosferle izah etmek mümkün olur. Yoksa Taliban’ın en geleneksel ve muhafazakâr Peştun bölgelerde bile halk desteğinin %10-20’yi aşmadığını düşünüyorum. Bu anlamda Afganistan halkının büyük bir kısmının Taliban’ı desteklemediğini söylemek yanlış olmaz. Ancak Taliban’ın halkta hiçbir karşılığı yok demek de yanlış olur. Tabii, önceki hükümetin ve diğer mücahit grupların da halk nezdinde fazla bir desteğinin olmadığını, halkın genelinin mevcut yapıların hiçbirisine karşı bir aidiyet hissetmediğini de vurgulamak gerekir.
PENÇŞİR VADİSİNDE BİR DİRENİŞ POTANSİYELİ VAR
Pençşir vadisinin potansiyeli nedir? Ahmet Mesut ve diğer muhaliflerin Taliban’la başa çıkacak güce sahip olduklarını düşünüyor musunuz?
Pençşir, coğrafi olarak derin vadilerin içerisinde bulunan, bu açıdan çok rahat korunabilen ve çok zor zapt edilebilen bir bölgedir. Bunun yanında başta Tacikler olmak üzere Afganistan halkının büyük bir kesimi tarafından “milli kahraman” sıfatıyla anılan ve Sovyet işgaline karşı direnen sembol isimlerin başında gelen Ahmet Şah Mesut’un memleketidir. Pençşir’in hem Taliban hem de Taliban karşıtları açısından başka bir anlamı daha var. 1994-1996 yıllarında iki yıl gibi kısa bir sürede bütün Afganistan’ın kontrolünü ele geçiren Taliban, yönetimi elinde tuttuğu 1996-2001 yıllarında da Pençşir’i ele geçirememişti. O dönemde de Pençşir’in tamamı, Tahar ve Badahşan’ın bazı bölgeleri Taliban’la savaşan Kuzey İttifakı’nın elinde kalmıştı. Dolayısıyla Pençşir’in direnme potansiyeli var demek yanlış olmaz. Ancak Pençşir’deki muhalif varlığın 20 yıl önceki liderliğe, güce, birliğe, moral ve motavisyona sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Ahmet Mesud’un da Ahmet Şah Mesud’un oğlu olmak dışında kayda değer askeri ve siyasi bir tecrübesi yok. Buna rağmen Taliban yönetimi devam ettiği sürece orada bir direniş potansiyeli ve bir alternatifinin de var olacağı söylenebilir. Şimdilik Pençşir meselesinin savaş olmadan çözüleceğine dair yorumlar ağır basmaktadır. Ben de aynı kanaatteyim. Zira Taliban son aylarda hiçbir direnişle karşılaşmadan ve yenilgi almadan elde ettiği zaferine gölge düşürmemek ve kendisine karşı direniş umudunu yeşertmemek için Pençşir’de savaşmayı tercih etmeyecektir diye düşünüyorum. Pençşir’deki muhalefet de realist davranıp kuşatıcı hükümetin içinde yer alma ve Taliban’ın Pençşir’e girmesinin önüne geçmek için anlaşma yolunu seçecektir. Ancak bütün bunlara rağmen savaş da mümkündür. Zira Afganistan coğrafyasında barış umudunun zirveye çıktığı anlarda bile barış masasının devrilmesi ve savaşa geri dönülmesi, çok şaşılacak bir durum değildir.
‘SİVİL KAYIPLARDAN ABD, NATO, TALİBAN VE IŞİD, HEPSİ SORUMLU’
ABD ve müttefiklerinin orada 20 yıl boyunca operasyonları, icraat ve eylemlerine ilişkin Afganistan halkının izlenimleri nasıldı?
ABD ve müttefiklerinin Afganistan’ı işgal ettiği 2001 yılından bugüne kadar 100 binden fazla insan öldü. Bunların yarısından fazlası sivil insanlar. Sivil can kaybında ABD/NATO güçleri, Afganistan güvenlik güçleri, Taliban ve IŞİD dahil bütün tarafların payı vardır. Bu konudaki yaklaşık veriler ve oranlar uluslararası kuruluşların raporlarında yer almaktadır. ABD ve müttefikleri, 2014 yılına kadar yerleşim yerlerinde ve karada da operasyon yapıyordu. Bu süre zarfında can kayıpları ve halkın onur ve şerefinin ayaklar altına alındığı birtakım olaylardan sonra hükümetin bile içinden tepkiler yükselmeye başladı. Bunun üzerine 2014 yılında ABD/NATO güçleri Afganistan’daki adını ve misyonunu “Kararlı Destek Gücü” olarak değiştirerek askeri üslerin içine çekildi, ülkede 150 bini bulan askeri varlığını 20-25 binlere indirdi ve kara operasyonları yapmama kararı aldı. Yani aslında ABD ve müttefikleri 2014 yılından beri hava operasyonları dışında askeri kampların dışına çıkmıyor, karada operasyon yapmıyor, sahada Taliban’la fiili olarak savaşmıyor, sadece Afganistan ordusunu eğitim, lojistik ve silah bakımından destekliyor.
Afganistan halkının ABD ve müttefiklerinin ülkedeki varlığına nasıl baktığına gelince; yabancı güçlerin varlığını işgal olarak niteleyen siyasi gruplar, partiler ve halk kitleleri olduğu gibi yabancı güçlerin ülkedeki askeri, siyasi ve ekonomik varlığını savunan ve gerekli gören yapılar da söz konusudur. ABD ve müttefiklerinin varlığını savunan yapılar, Afganistan devleti ve hükümetinin bu dönemde özellikle askeri ve ekonomik yardımlar olmadan tek başına ayakta duramayacağına inandıkları için bu fikirdeler. Yeri gelmişken şunu ifade edelim. 20 yıldır Afganistan’da kamu çalışanları ve güvenlik güçlerinin maaşları, ülkedeki eğitim ve sağlık giderleri vs. dış yardımlar tarafından karşılanmaktadır. Bu ve buna benzer sebeplerle ABD ve NATO’nun Afganistan’ı terk etmesine karşı çıkan veya en azından bu şekilde alelacele çıkmaması gerektiğini düşünen önemli bir kesimden söz edilebilir.
‘PEŞTUN DİLİ VE FARSÇA EDEBİYAT İLE İLAHİYAT DIŞINDA DOKTORA PROGRAMI, YETERLİ AKADEMİSYEN OLMADIĞI İÇİN YOK’
Afganistan’da entelektüel yaşam nasıldı? Felsefe, sosyoloji ve diğer sosyal bilimlere ilgi nasıldı? Kültürel hayata dair neler aktarabilirsin? Bir zamanlar İslam dünyasının entelektüel merkezi olan Afganistan, şu anda sanat, düşünce ve sosyal bilimler alanında ne durumda?
Afganistan’da uzun süredir devam eden ve toplumun bütün katmanlarını etkileyen savaş ve iç çatışmalar; entelektüel hayatı, düşünce hayatını, felsefî ve sanatsal faaliyetleri de çok olumsuz etkilemiştir. Bu alanlarda aktif ve faal olan insanların çoğu yurtdışında faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak ülke içerisinde bu alanlardaki faaliyetler yok denecek kadar azdır. Söz gelimi bütün Afganistan genelinde Darice/Peştunca ve ilahiyat alanı dışında doktora programı yoktur. Çünkü doktora programı açmak için yeterli bilimsel düzeye ve unvana sahip öğretim üyesi bulunmamaktadır. Oysa yurtdışında gerek sosyal bilimler gerek fen bilimleri gerekse sanat, felsefe, sosyoloji alanında oldukça eğitimli, birikimli ve tecrübeli yüzlerce, binlerce Afgan vardır.
‘AFGAN HALKININ TEK ARZUSU TEMEL İNSAN HAKLARINA SAYGI VE GÜVENLİ BİR YAŞAM’
Afganistan’ın ve Taliban’ın geleceğine ilişkin neler söylemek istersiniz?
Afganistan’ın son 100 yılına bakınca ülkede uzun süreli barış ve istikrar ortamının sağlanabileceğini öngörmek ne yazık ki pek mümkün görünmüyor. Bir taraftan da Afganistan halkının genelinin desteğini almak, onları ikna etmek ve yönetmek çok kolay aslında. Çünkü halkın muazzam bir kesimi çok temel insani haklardan daha fazlasını istemiyor. Savaşın ve ölümlerin olmadığı; hırsızlık, gasp ve çetelerden kendilerini güvende hissettikleri; barınma, eğitim, sağlık ve çalışma haklarını temel düzeyde de olsa sağlayabildikleri bir ülkede yaşamak. Ülkedeki sistemin adının ne olduğu veya kimler tarafından yönetildikleri onlar için önemli veya öncelikli bir mesele değildir. Bu bağlamda Taliban eğer gerçekten ülkeyi yönetme iddiasındaysa, Afganistan halkının genelinin rızasını veya kerhen de olsa desteğini almak istiyorsa; bütün toplumsal kesimleri kapsayan bir sistem ve yönetim kurmaktan başka çaresi yok. Bunu da inanarak yapmalı, sahici yapmalı. Yok eğer Taliban 20 yıl önceki uygulamalarında ısrar ederse, kendi dini anlayışını dinin tek yorumu olarak insanlara dayatırsa ve diğer siyasi, etnik ve toplumsal kesimleri dışlarsa; uzun ömürlü olması mümkün değildir. Taliban’ın resmî açıklamalarına bakılırsa bir değişim mesajı vermektedir. Ancak bu açıklamaların geçici olduğunu, tersi yönde uygulamaların daha şimdiden başladığını (ev aramaları, genel affa rağmen bazı isimlerin infaz edilmesi, pantolon ve tişört giyen erkeklere bile müdahale ve hakaret edildiği vs.) belirten kesimler de var. Son olarak şunu söylemek mümkün. Ülkedeki son durumun üzerinden iki haftalık zaman geçti. Ancak buna rağmen başta gençler olmak üzere halkın çok büyük bir kesimi hâlâ büyük bir gelecek korkusu, kaygısı, tedirginliği ve ürkekliği içerisinde yaşamaya, beklemeye devam ediyor. Afganistan halkının bir an önce barış, adalet, huzur ve istikrara kavuşması dileğiyle…
DOĞAN ÖZLÜK KİMDİR?
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Yüksel Lisans Programını “İran ve Türkiye Eğitim Sistemlerinin Yapı ve Amaçlar Açısından Karşılaştırmalı Analizi” başlıklı tez konusuyla bitirdi (2016). Anadolu Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Yönetimi Bilim Dalında doktora eğitimini sürdürmektedir. EĞİTİM İLKE-SEN, TOKAD, İHH ve MAZLUMDER gibi çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif veya gönüllü olarak tevhid, adalet, emek, insani yardım ve özgürlük ekseninde çeşitli faaliyetlerde bulundu. Bu kapsamda Gazze’ye uygulanan insanlık dışı ambargoya dikkat çekmek amacıyla Özgürlük Filosu’na (Mavi Marmara) gönüllü olarak katıldı (2010). Tekirdağ (2006-2007), Tokat (2007-2011), Muş (2011-2017), Eskişehir (2017-2019) ve Afganistan/Kabil’de (2019-2020) öğretmen ve öğretim elemanı olarak görev yaptı. Halen Afganistan Kabil Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde misafir öğretim elemanı olarak görev yapmaktadır. Farsça ve Arapça bilen Doğan Özlük, evli ve bir çocuk babasıdır.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.