Gizem Aslantepe: ‘Mesele sadece başörtüsü değil…’

28.09.2022

Hediye Levent, Gizem Aslantepe ile gazeteduvar.com’da “‘Mesele sadece başörtüsü değil…'” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirildi. Söyleşiyi aşağıya alıntılıyoruz. 

“Hiçbir zaman İran’daki kadınlar Suudi Arabistan’daki ya da diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi köşelerine çekilmeyi kabul eden kadınlar olmadılar. Muhafazakâr kadınların da sokaklarda çok görünür olduğunu da biliyoruz. Bu Şiilik nosyonu ile alakalı bir durum. Bence İran toplumunda kadın çok baskın bir unsur.”

İran’da Mahsa Amini adlı genç bir kadının ahlak polisi tarafından gözaltına alınmasının ardından hayatını kaybetmesi günler süren gösterileri tetikledi.

İran’ın neredeyse bütün kentlerinde gösteriler sürüyor. Rejim gösterileri dış mihrakların işi, göstericileri de bunların maşası ilan etti.

Peki İran’da neler oluyor, gösteriler başörtüsü zorunluluğuna itiraz mı, rejim örtünme yasası konusunda neden bu kadar ısrarcı?

Bütün bunları ve daha fazlasını İran çalışan, ülkeyi Farsça üzerinden takip eden, İran’da bir süre yaşamış olan akademisyen Gizem Aslantepe ile konuştuk.

Gizem Aslantepe

Farsça bilen ve İran çalışan ve orada da bulunmuş bir kadın akademisyen olarak İran’daki gösterileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu mesele Türkiye’den yeni gibi görünüyor ama 1979 İran İslam Devrimi’nden beri kadınların verdiği bir savaş var orada. Devrimden sonra ilan edilen örtünme yasası aslında kadınlara yeni bir yaşam biçimi dayatmış oldu. Örtünme yasası önceleri devlet daireleri ile sınırlıydı ancak daha sonra tüm kamusal alanlarda geçerli hale geldi. (Örtünme yasasında tanımlanan) Hicap dediğimiz şey sadece başörtüsü değil; üzerinizdeki pardösüden ayağınıza geçirdiğiniz terliğe, yaptığınız makyaja kadar size müdahale edilebiliyor. Bu da 80’li yıllardan itibaren protestolara konu oldu. İran’da da kadın aktivizminin başlamasını sağladı.

İran’da sokaklarda kadınların örtünmesini denetleyen ahlak polisleri var, geşt-i irşad olarak biliniyor ancak müdahaleleri sadece uyarı niteliğinde olabilir. Kadınları tutuklayıp, özgürlüklerinden alıkoyup hatta ve hatta Mehsa Amini’de gördüğümüz gibi kadına şiddet uygulama gibi bir hakları kesinlikle yok ama bundan önce de bunlar yaşandı. 2018’de yine bir kadın sokak ortasında dövüldü ve videosu çekilip yayınlandığı için gündeme geldi.

Daha önce İnkılap Meydanı’nın Kızları diye bir hareket ortaya çıkmıştı. 31 yaşında bir kadının, Veda Muvahhid’in, başındaki örtüyü çıkartıp İnkılap Meydanı’nda bir ağacın dalına bağlaması ile birlikte bizim bugün Beyaz Çarşamba olarak bildiğimiz bir kadın hareketi başlamıştı. Beyaz Çarşamba eylemlerinde de kadınlar hep ayın şeyi dile getirdiler; bize artık karışmayın, bir şeyleri dayatmayın, biz böyle bir yaşamı istemiyoruz!

2017-2018 yıllarında da Türkiye ve dünya medyasında pek yer bulmayan ancak art arda gelen gösteriler olmuştu İran’da. Bu gösterilerin sebepleri neydi?

2017-2018-2019 protestoları farklı saiklerle ortaya çıktı; geçim şartları ve petrol zamları ile ilgili protestolardı ancak bir yandan da kadın hareketleri ortaya çıktı. Rejim bu protestoları sert bir biçimde bastırma yoluna gitti. İran’da rejimin istediği gibi yaşamıyorsanız, rejimin dayattıklarını kabul etmiyorsanız rejimi yıkmakla suçlanır hale geliyorsunuz.

Ben İran’da iken bizzat bunu gözlemleme imkânı buldum. İlk gittiğim zaman kızlı-erkekli sokakta yürürken ister istemez o zamana kadar yaptığım okumalardan yola çıkarak rejim, İslam cumhuriyeti, Humeyni ve Hamaney hakkında cümleler sarf ediyordum ama daha bu kelimeleri kullanır kullanmaz arkadaşlarım beni susturmaya çalıştılar.

Ya da gördüğüm güzel yerlerin, tarihi binaların ya da Tahran’da kurulan Cuma pazarının fotoğraflarını çekmek istiyordum. Hemen esnaf tedirgin oluyor, ‘çekme buranın fotoğrafını’ diyor mesela. Önce ne olduğunu anlayamamıştım; ajan olabileceğimi düşünüyorlardı. Hem o toplumun genel yapısından dolayı yani bir anti-Amerikancılık; Amerika’nın veya diğer devletlerin İran’a ajan gönderebileceğini düşünüyorlar. Hem de bir kısmı rejim adına çalıştığımı düşündüklerinden bu korkuya kapılıyorlar.

Arkadaşlarım “taksiye bindiğinde ya da bakkala vs gittiğinde rejim hakkında konuşma” diye uyarmışlardı. “İyi veya kötü, iyi olsa da söyleme çünkü bu senin bir yabancı olarak burada bulunduğun süreçte izlenmene sebep olabilir, gözaltına alınabilirsin, tutuklanabilirsin” demişlerdi.

Türkiye’de de o günlere çok uzak değiliz gerçi. İran’dan gelen görüntülerde, fotoğraflarda kadınların başörtüyü göstermelik taktıklarını, makyajlı, bakımlı ve oldukça modern giyindiklerini görüyoruz. Zengin olana daha mı esnek uygulanıyor bu kıyafet yasası yoksa bütün kadınlar bu şekilde mi giyiniyor?

Özellikle (1997-2005 arasında cumhurbaşkanlığı yapan Muhammed) Hatemi döneminden itibaren müesses nizamda bir gevşeme olduğunu düşünüyorum. Hatemi gibi Reformistlerin göreve gelmesi ile birlikte bunun toplumsal alana da yansımaları oldu. Hatemi döneminde olsun (2013-2021 arasında cumhurbaşkanlığı yapan reformist kanattan Hasan) Ruhani olsun o gevşemeyi hissettik.

Bu örtünme konusu cumhurbaşkanından cumhurbaşkanına, karşınıza çıkan ahlak polisinden ahlak polisine değişen, biraz keyfi bir şey.

2016’da ben gittiğim dönemde Tahran’da kadınların daha rahat olduğunu gördüm. Türkçe’de çarşafa karşılık gelen örtüleri giymiyorlar. Hatta ben İran’a giderken bir ferace götürmüştüm. Bir süre kaldığım evdeki kadın valizlerimi toplarken onu gördü ve “bunu yaşlı kadınlar giyer” deyip bana bir tunik hediye etti. Kazvin’e gidiyordum o zaman ancak o tunik de Kazvin’de giyilemeyecek bir şeymiş.

Tahran, Şiraz gibi yerlerde kadınlar rahat giyinirken ülke içlerine doğru gittikçe durum değişiyor.

İran’da bir taraftan örtünme zorunluluğu var ancak diğer taraftan eğitimli kadın oranı açısından İran Orta Doğu ülkeleri arasında önde gelen ülkelerden. İranlı kadınları diplomaside de görüyoruz kritik alanlarda mühendis veya nükleer müzakere heyetinde de görüyoruz. Bu bir çelişki midir yoksa eldeki insan kaynağını verimli kullanmak mı?

İran birçok siyaset bilimcinin ve tarihçinin söylediği gibi çelişkiler yumağı. Kadınların kamusal alanda bu kadar görünür olmaları onların aktivizmi ile alakalı bir durum diye düşünüyorum. Hiçbir zaman İran’daki kadınlar bir Suudi Arabistan’daki ya da diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi köşelerine çekilmeyi kabul eden kadınlar olmadılar.

Devlet dairesinde olabilmek için gerektiğinde o çarşafı giydiler, gerektiğinde o çarşafı giyip üniversitede hoca oldular, devletin farklı kademelerinde yer aldılar.

Zaman içerisinde bu çaba hem arttı hem de meyvelerini veriyor.

İç ve dış politikaları dahil devletin tamamının din esaslı ideoloji üzerine inşa edildiği ülkelerde kadınların görünür olma çabasının çok bir anlamı olmayabiliyor. Elbette İran ile Suudi Arabistan’ı kıyaslayamayız. Sonuçta İran’ın kaç bin yıllık sosyal ve kültürel kodları var. Burada İran rejiminin “bizim çizdiğimiz çerçeveden çıkma, yolunu kapatmayalım” yaklaşımı da var sanki…

Katılıyorum. Bunun Şiiliğin protest yanı ile de ilgisi olabilir. Muhafazakâr kadınların da sokaklarda çok görünür olduğunu da biliyoruz. Bu Şiilik nosyonu ile alakalı bir durum. İran İslam Devrimi’nin gerçekleştiği ve sonraki dönemlerde çok sayıda kadın da vardı. İran-Irak savaşına baktığınız zaman silahlı birçok kadın görebilirsiniz.

Bence İran toplumunda kadın çok baskın bir unsur. Mesela, bir keresinde (İran’da) bir restorana gittik arkadaşlarımla. Çok sayıda kadının ve erkeğin olduğu kalabalık bir aile geldi. Garsonu çağıran, kimin ne yiyeceğini soran bir kadındı. Dışarıda çok fazla kadın sürücü ile karşılaştım. Kadınlar bilerek isteyerek akşam 8’den, 9’dan sonra dışarı çıkıyorlar.

Son gösterilerde sokağa çıkanlara baktığımız zaman daha çok 20’li yaşlarda gençleri görüyoruz. Yani devleti, mevcut rejimi, sistemi ayakta tutan çok önemli pozisyonlarda olan kadınları henüz sokakta görmedik. İran’daki bütün kesimlerden, taraflardan, pozisyonlardan, yaştan kadının değişim talebi ile öne çıkması için kadınların kadınları ikna etmesi mi gerekiyor?

Evet, katılıyorum. Sokağa baktığımızda Z ve Y kuşağı olarak tanımlanan kadınların dışarıda olduğunu görüyoruz. Bu kesimlerin de ekseriyetle rejime, örtünme yasasına genel olarak karşı çıktıklarını biliyoruz. Bunun dışında da rejimin kendilerine uyguladığı baskının ortadan kalkmasını istiyorlar.

Bir şekilde müesses nizama sempati duyan kadınların dışarıda olmadığını görüyoruz.

O ‘diğer kadınlar’ da müesses nizamı ayakta tutan en önemli unsurlardan, değil mi?

Kesinlikle, o kadınlar devlet dairelerinde çalışıyorlar, kamusal alanda da gayet görünür kadınlar.

Birçok kadın gazeteci, akademisyen protestoları bir şekilde zararlı bulduğunu, özellikle yakılan-tahrip edilen ambulansları, polislerin motosikletleri veya birkaç karakol da yakıldı; bunları öne sürerek bunları ‘vandallık’ olarak gördüklerini ve bu tarz eylemleri yapanların İran toplumuna bir fayda getirmeyeceklerini ifade ediyorlar. Bu kadınlar gayet de müesses nizamın temel taşları.

İran’da gerçekten bir dönüşüm hayal ediliyorsa bu dönüşümü bu kadınların da istemesi gerekiyor.

Maalesef bu protestolar bir süre sonra sönümleniyor. Daha önce de yaşandı. “Bu protestolarla İranlılar kesin bir şeyler elde edecek mi?” Tabi ki kesin bir şey söylemek istemiyorum, Orta Doğu’da her şey mümkün ancak İranlı kadınlar dönüşümün içeriden gerçekleşmesini istiyorlarsa bunu hep birlikte yapacaklar. Burada siyasi, sosyal, fraksiyon ayrımı olmadan hep birlikte rejimin kendilerine dayattığı baskıyı kırarak yapacaklar. Bu da çok mümkün görünmüyor.

Tamam, sokağa çıkan Y ve Z kuşağı gençlerin, kadınların motivasyonlarını anlıyoruz; İslam Devrimi’nin bir dönem kitleleri coşturan söylemlerine yaş sebebiyle uzaklar, ideolojik bağlılıkları yok, rejimin vatanperverlik ve hainlik gibi söylemleri onlara bir şey ifade etmiyor. Peki kararsız veya rejimi destekleyen kadınların motivasyonu ne?

Bu kesimde etkili olan unsur milliyetçilik. Protestoların bir süre sonra “dış mihraklara” bağlanması, Amerika’nın veya Avrupa’nın, uluslararası kamuoyunun oradaki protestoları harladığı, protestoların bir süre sonra tamamen rejim karşıtı hale geldiği şeklinde bir düşünce.

Örtünme zorunluluğuna itiraz ile başlayan protestoların rejim karşıtı sloganlara dönüşmesi bu kadınlar açısından tehlikeli görülüyor. Hem devletsiz kalma tehlikesi hem mevcut yapının yerini alabilecek bir yapının İran’da şu anda ortada olmaması…

Yani İran’da farklı siyasi fraksiyonlar yok. Mecliste temsil edilmiyorlar çünkü yoklar. Tamam, İran’da rejim yıkılsın ama yerine ne gelsin?

Evet İran-Irak savaşını da görmüş olan nesil heyecanlanacak bir şey bulamıyor. İran Cumhurbaşkanı Reisi döneminde de nükleer anlaşmaya bu kadar yakınken böylesi bir dönemde rejim kesinlikle protesto gösterileri istemiyor. Zaten Reisi (New York’taki BM Genel Kurulu’ndan) döndükten sonra ev basmalar arttı, tutuklamalar arttı, kadınların çocukların üzerine kurşunlar yağdırmaya başladılar.

Dolayısıyla gazetecilerin, akademisyenlerin, müesses nizamın kafasında şöyle bir şey var; İslam Cumhuriyeti giderse yerine nasıl bir şey gelecek? Bu nedenle mevcut düzen kalsın ama kendini reforme etsin.

Bu kesimler rejimin her yaptığını kabul etmiyorlar, onlar da eleştiriyor ancak “içeride bir dönüşüm yaşansın, çağa ayak uydursun!” görüşündeler.

Dışarıdan bakanlara göre, “İran’da kadınların çoğu zaten örtüyü yarım yamalak örtüyor. Tamamen çıkarsın, ne olur” diye düşünülüyor. Örtünme zorunluluğunun kaldırılması İran’ı nasıl etkiler?

İranlı çevremle, akademisyenlerle bu konuyu çok konuştuk, onların söyledikleri ile birlikte ortaya şöyle bir tablo çıkıyor; bu, İslam Cumhuriyeti açısından verilecek bir fire. Yani sadece başörtüsü değil giyinme ve toplumda görünürlüğe dair her şey… Diyelim ki rejim bunu kabul etti ve kadınlar başlarını açtı, dışarıdan bu nasıl görünecek? Demek ki, İran İslam Cumhuriyeti bu fireyi verecek bir pozisyona gelmiş, bir çıkmazda. Bunun iç-dış politikaya yansımaması imkânsız.

Kadınlar sadece başörtüsü ile kalmayacak giyimlerini-kuşamlarını yeni duruma uygun hale getirecekler ve İslam Cumhuriyeti bunun önünü alamayacak.

“Bir kere kapıyı açarsak şeriata göre düzenlenmiş aile hukukundan, verasete kadar akla gelebilecek her alanda sistem örselenir. Erkekler de bir süre sonra kadınlara örtünme zorunluluğunu kaldırdın ama beni şeriata göre cezalandırıyorsun der mi?” gibi korku mu?

Kesinlikle. Eğer örtünme zorunluluğu kaldırılırsa bunun bir ayağını toplumsal, bir ayağını da hukuksal alan oluşturacak.

Yani sen topluma İslami kaidelere göre yaşamalarını dayatamaz hale geliyorsun; bu toplumsal ayağı.

İran bir şeriat ülkesi, şeriat hükümlerine göre düzenlenmiş hukuk, mahkemeler var. Bütün bunlar zemin kaybedecektir.

Bunun dış politikaya da yansımaları olacak; Orta Doğu’da Suudilerin başını çektiği kamp olsun gerekse İsrail, Amerika olsun; İran karşıtı cephe İran İslam Cumhuriyeti kan kaybediyor şeklinde yorumlayacak korkusu var.

Rejimin elinde insanları heyecanlandıracak bir şey yok. Korkunç bir ekonomik kriz var. İnsanlar önce geçim sıkıntısını aşmayı düşünüyor, önce karınlarını doyurma derdinler. Ondan sonra bu konuştuklarımız geliyor.

İran rejimi nükleer meseleyi çözer (uluslararası yaptırımların kaldırılması dahil) bazı sorunları çözer, ondan sonra reform yaparsa halkın öfkesini biraz dindirebilir.

Bu “örtünme yasasını kaldıralım” ile sınırlı değil. Bunun toplumsal, siyasi ve dış politikada yansımaları olabilir ve İran rejimi bunu göze alabilecek durumda değil gibi görünüyor.

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.