Fotoğraf: Sefa Karacan/AA
Belarus-Polonya sınırını izliyor musunuz? Aylardır iki sınır arasında sıkışıp kalan binlerce insanın hikayesi yıllardır görmeye ‘alıştığımız’ göçmen hikayesinden çok daha fazlası.
Yıllardır görmeye alıştığımız hikaye neydi? Sıcak çatışmalar devam ediyorsa binlerce insanın sınırlara yığılması anlaşılabilir. Gerçi savaşların şiddeti değil, hangi ülkede olduğu durumun ciddiyetini belirleyen temel faktör. Belarus-Polonya sınırına yığılan binlerce insanın ağırlıklı olarak Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY), Irak ve az sayıda Suriye, Afganistan ve daha da az sayıda Somali gibi ülkelerden olduğu biliniyor. IKBY’de savaş yok, Irak ve Suriye’deki savaş ‘Dikkate bile değmeyecek kadar azaldı.’ Hadi Afganistanlıların kaçış çabası anlaşılır da ötekilerin derdi ne?
Sınıra yığılan göçmenlerin anlattıklarına göre, kişi başına 3 ila 15 bin avro arasında değişen miktarlarda paralar ödemişler insan kaçakçılarına. Suriye’de maaşın 50 doların altında olduğu düşünüldüğünde korkunç miktarlar. Kısacası ellerinde neleri varsa satıp denkleştirmişler o miktarları.
Arap ayaklanmalarını “Resmen yeni bir Fransız Devrimi’ne şahit oluyoruz” hezeyanlarıyla izleyenlerin oldukça geç olsa da uyanmalarını sağlayan göç akınları birçok ülkenin sınır güvenliği konusunda sert tedbirler almasına yol açmıştı. Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ulaşmak artık neredeyse imkansız hale geldi. Açık sularda mülteci botlarının yüzlerce insanla birlikte batması hatta batırılması epeydir kimsenin umurunda değil ancak “daha iyi bir hayat umuduyla” yollara düşen insanların arayışları hiç bitmedi. Bitecek gibi de görünmüyor.
Yeni güzergah kolay vize alınan Belarus oldu. Bağdat’tan İstanbul’a veya doğrudan Minsk’e uçmak zor değildi. Bu durum Belarus’a yönelik yaptırımların arttırılmasından dolayı Avrupa’dan pek hazzetmeyen Lukaşenko’nun da işine geldi. “Mültecilerin silah olarak kullanılması” girişimine Türkiye’den de aşinayız zaten.
Binlerce insan Belarus-Polonya sınırına yığıldı. Polonya, AB ülkelerinin de paniğinin etkisi ile olağanüstü hal durumuna geçti. Sınıra kilometrelerce dikenli tel çekildi. Yaklaşık 5 bin göçmene karşı 20 bine yakın asker-polis, köpekler vs. yığıldı. Polonya, bir de duvar çekmeye hazırlanıyor.
Bağdat-Minsk uçak seferleri durduruldu, vize prosedürleri ağırlaştırıldı. Bu da yetmedi, Polonya-Belarus sınırında 2 km’lik bir alana sıkıştırıldı binlerce insan. Önceki gün Polonya bu bölgeye gazetecilerin, insani yardım kuruluşlarının vb. girişini oldukça zorlayan yeni kararlar aldı. Zaten birkaç haftadır basının girişi engelleniyordu.
Bu arada, Polonya 314 insan kaçakçısını yakaladığını duyurdu. Belarus Lideri Lukaşenko boş durmadı, sınıra gidip göçmenlere “Sizi geri dönüş için zorlayamam ama elden de bir şey gelmez, sadece ülkelerine geri dönmek isteyenlere yardım etmeye hazırız” mealinde bir konuşma yaptı.
Bütün bunlar olurken Polonya başta olmak üzere birçok ülke Belarus’u insanları sınıra yığılmaya teşvik etmekle, Rus istihbaratını da insan kaçakçılığına destek vermekle suçluyor. Belarus ve Rus tarafı da “İnsan hakları diyorsunuz her fırsatta, durum ortada, iki yüzlüsünüz” açıklamaları yapıyor art arda. İki taraf da haklı aslında ama bu durumun göçmenlere faydası yok.
Nitekim, göçmenlerin bir kısmı ülkelerine geri dönmeye başladı. Havaalanında yüzlerini saklayarak ve basına konuşmaktan kaçınarak bir umut için satıp savdıklarından geriye bir şey kalmamış hayatlarına dönmeye çalışıyorlar.
Peki savaşın olmadığı, görünürde hayatın normal seyirde aktığı IKBY’den, Irak’tan hatta Suriye’den niye kaçtı bunca insan ve geri döndüklerinde ne olacak?
“Burada ölsem bile geri dönemem” sözlerini jiletli tellerin yakınında, 30’lu yaşlarında ve kucağında birkaç yaşında bir çocuk tutan bir adam söylüyordu. Erbil’den kaçmış. Oraları az çok bilen herkes gibi ben de, “Yüzü açık, kimliği belli olacak şekilde bu sözleri söyledikten sonra geri dönmesi çok riskli” diye düşündüm.
Her bir gösterinin kanlı bir şekilde bastırıldığı, en küçük muhalif sesin tutuklama, işkence ve kaybetme ile sonuçlanabileceği bir yer IKBY.
Kasasına milyonlarca dolar girmesi gereken ama memur maaşlarını bile ödeyecek parayı denkleştiremeyen, Irak’ın geri kalanı gibi yolsuzluğun her yere sirayet ettiği bir yerde geleceğe dair ümidi korumak ne kadar mümkün olabilir ki?
Kısa süre önce IKBY Parlamento Sözcüsü Rewas Faiqaq’ın IKBY’nin kasasına girmesi gereken 900 milyon dolarlık petrol gelirinin 550 milyon dolarlık kısmının nerede olduğunu bilmediğine dair açıklaması yer aldı Irak basınında. Buna ek olarak iç gelirler var, gümrük gelirleri var, var da var ama yolsuzluk da bir kara delik!
Bağdat hükümetinin durumu da farklı değil. Aslında Bağdat’ta yolsuzlukla mücadele başta olmak üzere çeşitli taleplerle yapılan gösteriler Lübnan’daki gösterilerle aynı dönemdeydi. Ancak Lübnan’dakiler kadar renkli, dikkat çekici gösteriler değildi. Haliyle akıllarda pek de kalıcı olmadığı gibi ABD-İran arasındaki mücadelenin açık sahası olan Irak’ta halkın taleplerinin gündemin ilk sıralarında kendine yer bulması pek de mümkün değildi!
Yine de biraz iki gücün çekişmesi, biraz da gösterilerin sürekliliği ve daha da kötüsü şiddete dönüşmesi riski ile dönemin hükümeti istifa etti. Atanan Başbakan Kazımi döneminde de yolsuzlukla mücadele bir tarafa ‘Pastanın bölündükçe bölündüğü’ düzen devam etti.
Irak kısa süre önce parlamento seçimine gitti. Seçime katılım oranı yüzde 41. 2018’deki seçimlerde bu oran yüzde 44.5 imiş. Yani insanların “Gösteriyle de, itirazla da, seçimle de bir şey değişmiyor” hissiyatı derinleştikçe derinleşmiş.
Savaş sonrası dönemlerin savaşlardan daha yıkıcı olduğunu söyleyen birçok insanla karşılaştım. Tutunacak ümidin, geleceğe dair beklentinin olmaması sıcak çatışmadan kaçmaya çalışmak kadar güçlü bir sebep aslında.
Ancak bir tarafta üst perdeden güç savaşları sürerken sıradan insanların hayal kurmasının bile imkansızlaştığı bir gerçek. “Savaş filan yok, bunca insan çoluk çocuğuyla bunca riski alıp niye yollara düşer?” sorusunun cevabı da bu.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.