“İnfak fonları”: Dolar’a karşı “BerkShare” parası

26.02.2022

adilmedya.com’da ““İnfak fonları”: Dolar’a karşı “BerkShare” parası” başlıklı bir yazı yayınlandı. Aşağıya alıntılıyoruz.

“Bahçe sahiplerine özenerek, onların arasına katılıp yeni bahçe sahibi olarak alternatif olamazsınız.

Kur’an peygambere (ve bize tabi) “Onların mal ve oğulları seni imrendirmesin” der (Tövbe; 55, 85). Çünkü o güç değil; güç kardeşlik, paylaşma, dayanışma yani “isâr” dadır. Ezilenlerin, yoksulların ve çaresizlerin gücü içlerinden yeni “mal ve oğul sahipleri çıkarmak” değil; paylaşmak, bölüşmek, birbirine aktarmak, yükü kolaylaştırmaktır.

“Zaten çaresiziler, neyi paylaşacaklar” mı diyorsunuz?

Hele bir çanakta balınız (kardeşlik, paylaşım) olsun arı Bağdat’dan gelecektir.

Demek ki…

Eğer tanrısı mamon, tabusu da mülkiyet olan çağın egemen paradigmalarına alternatif olmak istiyorsanız, yol haritası Müzzemmil suresi.

Bankaların boyunduruğuna girmiş olan milyonlar, bu boyunduruktan nasıl kurtulacak?

Bir “fekku ragabe” (boyunduruklar kırılsın, kölelere özgürlük!) sesi lazım.

Bir alternatif lazım.

Faizsiz finans kurumları mı?

Geç.

Alternatif gecenin ve gündüzün güçlerinde…

Gecenin güçleriyle donandıktan sonra, her yerde, her mahallede mantar gibi “infak fonları”, “karz-hasen” kurumları veya “hayr havuzları” oluşturacaksınız.

Yerel “Ahi loncaları” gibi guruplar halinde, varoşlardan şehirlerin merkezine doğru bankaların etrafını bir ağ gibi saracaksınız.

Ezilenlerin, kredi kartı kölelerinin, boyunduruk altına girmişlerin gücü buradadır.

Bankalara teslim olmayacak, kendi aranızda “isâr”ı yükseltecek, “Kur’an’dan kolaylaştırıcı olanı okuyacaksınız.“ 

İhsan Eliaçık’ın son yazısındaki (https://www.adilmedya.com/makale.asp?yazid=17&id=712 ) yukarıdaki cümleleri okuyunca, Profesör Arif Dirlik’in gönderdiği makaleyi çevirmek farz oldu.

Arif Hoca’nın gönderdiği makale, Amerika Birleşik Devletleri’nin en doğu ve kuzey eyaletlerinde, yani Massachusetts ve New England’da varolan bir para sistemini hoş bir dille anlatıyordu. (Bill McKibben : http://www.yankeemagazine.com/issues/2010-09/features/bang-for-buck-berkshires/1)

Berkshire’lı gazeteci Bill McKibber, Massachusetts-Great Barrington kasabasına yaptığı bir gezisinde karşılaştığı alternatif para sistemini hikaye ederken, sanki İhsan Eliaçık’ın çağrısına kulak veririyor; infak fonlarını, faizsiz para sistemini ve alternatif yerel finans kurumlarını tasvir etmekteydi. Bunlar üstelik Eliaçık’ın umutla istediği hedefler değil, varılmış ve uygulaması yaşanan olgulardı. Lafı fazla uzatmadan, Bill McKibben’e bırakıyorum:

Massachusetts-Great Barrington’da dondurma kamyonundaki şirin satıcı çocuğa, aldığım çukulatalı dondurma için bir “W.E.B. Du Bois” verdim, o da bana paranın üstünü dört “Mohikan” olarak verdi. Karşı kaldırıma geçip, gıda kooperatifinin dükkanında 50 “Norman Rockwell”i bozdurarak satın aldığım sandöviçimi yerken, tezgahtar kız, “paranızın üstü” diye gülümseyerek, elime dört “Robyn Van Ens” verdi. Eğer çok fazla acıkmamış olsaydım BerkShare’lerimi web sayfamın yapımına, garaj yolumun temizlenmesine veya bilardo oynamak için de harcayabilirdim. Ama açlığımın yanısıra susuzluğum da dinmemiş olacak ki, Stockbridge’i geçip Red Lion Moteli’nin alt katındaki barda, buz gibi bir Berkshire birası yudumlamayı tercih ettim ve bu güzel ve soğuk bira bana sadece bir “Melville”e mâl oldu. Sudan ucuz. Bu paraya dahil, biranın yanında doyurucu bol patates ve soğanlı, domatesli bir hamburgeri de mideye indirdiğmi eklemem gerekiyor. Ben bira ile hamburgeri iştahla yerken yanımda Susan Witt’in (http://www.berkshares.org/about/witt.htm) oturduğunu farkettim. Susan, Amerika Birleşik Devletleri’nin en başarılı “alternatif para sisteminin” arkasındaki beyindi. Günümü ona anlatırken, “tabii” dedi, “burada ebeler de BerkShares kullanıyorlar; bütün esnaf da kabul ediyor BerkShare paralarını. Evinize ek bir bina da yapabilirsiniz, arabanızı, ayakkabınız gibi, BerkShare ödeyerek tamir de ettirebilirsiniz.” Bana çıplak ayak parmaklarını göstererek “ben biraz önce kayışı kopan sandaletlerimi tamir ettirdim, hiç de ucuz değildi” diyerek, sarkastik, hoş ve tatminkâr bir kahkaha attı.

“Para” dediğiniz zaman, anlatması çok zordur. Nereden gelir, dolaşımda olan miktarına kim karar verir, son global finansal krizde iflas eden bankaları kurtarmak üzere tirilyonlarcasını nereden temin edersiniz, hepsi gizemsi bir örtü altındadır. Cüzdanımdan çıkarttığım bir kağıt parçası ile Çin’deki bir üreticiyi bana bir şeyler yapmasına öylesine kolaycacık nasıl ikna ediyorum? Bütün bu paraya ilişkin soruların gizemsiliğine karşın çoğu zaman yerçekimini merak ettiğimiz kadar merak ederiz parayı, bazen de şöylesine hafiften anlamaya çalışırız. Oysa, yer çekimi arada sırada dursa, ne menem bir şey olduğununbiraz daha fazla merak edebiliriz belki, aynen, son krizde para dolaşımının durması ile birlikte “BerkShare” parasının nasıl kullanıldığını merak eden 3,5 milyon Internet kullanıcısı gibi.

Yerel para birimini kullanmaya başlamak, artık Massachusetts Eyaleti’nin bu en Batısında yer alan küçük kasabada değil, Connecticut Eyaleti’nin New Haven kentinde, Maine’deki Portland kasabasında ve Vermont’un neredeyse tamamında gündelik hayatın bir parçası olmuş durumda.

Bu uygulamaların hiç biri henüz Dolar’ın yerine geçecek kadar gelişkin değil ama Dolar dolaşımının yaratığı bir yığın olumsuzlukları ortadan kaldırmak için çok yararlı olduğu görülmüş durumda. Yani, kapitalizmin anavatanının kurulduğu bu yöreler, Dolarsız bir dünyanın yerini alacak yeni para düzeninin labratuarı gibi. Buna isterseniz, bilgisayar programlarının adlandırılışına nazire “Döviz 3.0” deyin: Temiz, yerel ve mantıklı.

Fikir yeni değil, üstelik buralarda neredeyse 1800’lerde oluşmuş bir sistem. Soğuk birayı dolgun bir hamngurger ile mideme gönderdiğim Red Lion Bar’ının tam karşısında, şu anda Berkshire Bankası olarak kullanılan bina Housatonic Bankası’nın olduğu zaman, bu banka kendi para birimini basıyordu, Dolar’a karşı. Bu alternatif banknotların çerçeveli resimleri hâlâ Berkshire Bankası’nın girişinde duvarları süslüyor. Fakat Amerika Birleşik Devletleri zanginleşip, kalkındıkça, bugün para dediğimizde aklımıza gelen Dolar, devletin bastığı yegane para olarak kullanımda üstünlük sağladı. Fakat bu bunaltıcı egemenliğine rağmen, Büyük Depresyon yıllarında (1930’larda) bile bir çok bölge kendi parasını basarak, Dolar’ın yarattığı ekonomik açmazlardan korunmaya çalıştı. Dolar’ın, dünyanın her bölgesinde geçer akçe olmasının sonucu olarak ortaya çıkan çok baskın ekonomik egemenliğinin, yarattığı kolaylıklardan çok problemler de yarattığı aşikâr. Sırf bu Dolar’ın dalgalanması nedeniyle, Arkansas’taki Walmart (Amerika’nın en büyük mağazalar zinciri) Genel Merkezi ya da Çin’deki bir üretici, daha önce yörede para kazanmakta olan bir yığın işçiyi işsiz bırakabiliyor. 20. yy’da tüketiciler kendi işlerini uzak diyarlarla yapabilip, şirketlerini ırak merkezlerden yönetebilir hale geldikçe – –ki bu sadece Dolar’ın dolaşım gücüyle olabiliyor—yerel dükkanlar kapandı ve esnaf tamamıyle büyük supermarketlerin çalışanları haline dönüştü.

 “BerkShare” banknotlarının tedavüle girmesi fikrini oluşturan, “küçük güzeldir” sloganının babasına atfen, Great Barrington kasabasında kurulmuş olan bir vakıf olan E.F. Schumacher Cemiyeti’ne fazla şaşırmamak lazım. Berkshire yöresi, yerel gıda hareketinin de başlatıcısı olan, 10 “BerkShare” banknotunda resmi bulunan Robyn Van En’in bölgesi. Robyn Van En, “toplum destekli tarım”  projesini kendi çiftliğinde başlatan kadın olarak bugünlerde bizi bir kağıt BerkShare parasının üzerinden seyrediyor. Ünlü iktisat tarihçisi Jane Jacobs’un 1983 yılında “yerel para sistemlerinin” kurulması çağrısı yaptığı o ünlü toplantıyı düzenleyen de bu aynı Cemiyet. Demek ki, Jacobs’u dinleyen de varmış o toplantıda.

“Bir Mikro-planlama programı olarak başlamıştık 1983 yılında”, diyor Susan Witt, sandaletlerini sallarken. “Burada yaşayan hemşerilerimize yerel bankalarda tasarruf hesabı açtırmaya teşvik ederek bu paraları bir havuzda topladık, herkesin ihtiyacı olan ve tek başlarına yapamayacakları bir çok işi başarmak için. Bir çok kadın girişimciye faizsiz krediler açtık. Bu kadınların yapmak istedikleri projeler Bankacılar tarafından yapılabilir ve krediyi geri ödeyebilir bulunmayarak ret ediliyordu. Bu arada bir Şarküteri dükkanı sahibi bizden kredi almak için başvuruda bulundu. Ona da, ‘hayır sana kredi vermiyoruz, müşterilerin var onlardan mal karşılığı borçlan’ dedik. Ve böylece “Şarküteri Doları” dediğimiz bir para birimi doğdu. Bu aslında Şarküteri sahibinin müşterilerinden aldığı borçların karşılığı olarak onlara verdiği kağıt senetlerdi Biz o senetleri küçük birimlere bölmüştük. Bu senetlerin arkasında da garantör olduk. Böylece senetler, zamanı geldiğinde, sandöviç ya da pastırma olarak ödenmeye başlandı. Herkes ihtiyacı kadar vadesi dolmuş olan kağıdı getiriyor ve karşılığında dükkandan mal alıyordu. Böylece Şarküteri sahibi faiz ödemeden borç almış ve müşteri de, parasını gelecek için faiz alır gibi mal olarak değerlendirmişti.”

Ama ortada faiz falan yoktu.

Bu uygulama tüm ABD’de yaygın olarak basında yer aldı. Yerel Ticaret Odası, Schumacher Cemiyeti’nden yerel ticareti canlandırmak amacıyla bir yaz programı için yardım istedi. Yaz aylarında 10 Dolarlık alış veriş yapan herkes, Eylül ayındaki bir üç gün içinde kullanılmak üzere 1 Dolarlık bir sertifika kazanıyordu. Bu kağıtlara o kadar yoğun bir ilgi oldu ki, Eyalet dışından da bu sertifikaları almak için alış veriş yapmaya gelenler oldu. Esnaf ise sevinçliydi, onların her birine kime, ne zaman dönüşü olacak, ne kadar sertifika verdiklerine dair bilgisayarda hazırladığımız takip çizelgeleri dağıtıyorduk. Programa katılan esnaf sayısı da gün geçtikçe artıyordu. Bu çizelgeler bize, esnaf ile tüketicinin ne kadar birbirlerine bağlı olduklarını gösterdi. Tek gereken şey, sertifikaları takip edecek bir garantör bulmaktı. O da Schumacher Cemiyeti idi.

Bu hediye sertifikalarından yerel para sistemine geçiş tam yirmi beş yıl sonra, 2006 yılında gerçekleşti. Sertifika sisteminin çok düzgün çalıştığını gören Bankalar da bize yerel para basmayı teklif ettiler. Bu, yapılan alış-verişe garantör olmak demekti. Artık, esnaf her on Dolarlık alış veriş yapana bir adet bu paradan veriyordu.

Bugün sistem şöyle işliyor: Berkshire’e gelen veya yaşayan herkes, yerel bir bankaya giderek 95 Dolar veriyor ve karşılığında 100 “BerkShare” banknotu alıyor ve kasabada bu parayı harcıyor. Eğer bu parayı kabul etmeyen bir iş yaptıracaksa kişi, bu parayı yine bankaya götürüyor ve % 95 üzerinden Dolara çeviriyor. Ama dolaşımda epey bir BerkShare olduğundan, bir çok işveren maaşları kısmen BerkShare olarak ödüyor, hatta bir çok Belediye harçları veya yerel vergileri BerkShare parası olarak tahsil ediyor. Deney dönemi bitmiş durumda, sadece bu kasabada şu anda, 2,5 milyon BerkShare dolaşımda. (http://efssociety.blogspot.com/2009_03_01_archive.html) Diğer kasabalar hariç.

Hâttâ, işi kağıt dolaşımından çıkartan kasabalar da var. Internet’te, Belediye, iş arayanlar ile işe ihtiyacı olanları ilan ediyor. Yani, neleri yapabilirseniz kaabiliyetinize göre kendinizi tanıtıyorsunuz ve bir saatlik o işi yapmak için, diyelim ki iki saatlik başka bir işi size yapılmasını istiyorsunuz. Arz ve talep, arada para olmadan buluşuyor: fiyatsız, kârsız ve faizsiz. Sonuçta her iki taraf da tatmin olmuş durumda. Siz işinizin yapılmasını sağlarken, karşı taraf da sizden işinin görülmesini sağlamış bulunuyor. Arz ve talep sadece emek gücü olarak değerlendiriliyor. Bu sisteme Main-Portland’da, “Saat Değişimi” adı verilmiş durumda; 600 aktif üyesi var ve 600 kişi para harcamadan bir çok işini hallediyor. Hatta gıda karşılığı iş yapanlar da çıkıyor. Ebe, pencere yalıtımları, gübreleme, çatı aktarımı gibi bir çok iş, malzeme dahil, “Saat Değişimi” ile hallediliyor. Ortada para dolaşmıyor. Haven Kasabası’nın “Zaman Paylaşımı” adını verdiği sosyal değişim programı da, “Zaman-Dolar” karşılığında alış veriş üzerine oturtmuş. Bu sistem, eski takas usulüne eşitlikçi bir yön kazandırılarak oluşturulmuş. Her bir emek saati aynı değerde. Şu kabule dayanıyor: Her insanın zamanı kendisi için çok değerli, bu nedenle eşittir. Arz edilen herşeyin karşılığında talep edilenin zaman olarak eşitlenmesi demek olan sistem, şu ilkeye dayanıyor: Gerçek ekonomi insanların ihtiyaçlarının tatminidir, onlara birikim sağlamaz. İhtiyaç sadece doyumu sağlar, birikmez. Bu sistem işin kendisini değerli kılıyor, onun karşılığı olan “para birimini” değil. Nasıl çocuğunuzun bir karşılığı yoksa, işin de yok, olamaz. Nasıl varımızı yoğumuzu sağlıklı çocuklar yetiştirmek için veriyorsak ve bunun karşılığı yoksa, işimizi de sadece kendi işimizin halledilmesi için verebiliriz. Bu nedenle değiş tokuş yaptığımız aslında sedace zamanımızdır, başka bir şey değil.

Eğer biraz daha anlayışsız ve eski kafalı biriyseniz ve illâ da standardize edilmiş tam eşitlikten yanaysanız, o zaman Vermont’taki “Pazaryeri” programına gireceksiniz. Vermont Toplumsal Sorumluluk ve Sürdürülebilir Değişim Programı, bildiğimiz takas sisteminin yüksek derecede bilgisayarlaştırılmış ve günümüz iş dünyasının jargonuyla işletilen bir emek ve kapasite alış verişi. Mallar takas ediliyor ama aslında takas edilen kapasite. VBSR’nin Müdürü Will Patten, “bu sistemi durgunluğu alt etmek için yarattık” diyor. “Her işyeri kapasite fazlasına (atıl kapasiteye veya ürüne) sahip ya da müşterisini henüz bulamadığı stokta malı var. Bu fazla kapasiteyi, her fazla kapasitesi olan bir başkası para ödemeksizin alabilir, karşılığında kendi fazla kapasitesini vererek. Mesela, gübreye mi ihtiyacım var, gübre fazlası olan kişiye derim ki, bende fazla çimento var, bunu bilgisayar kaydı olarak değiş tokuş ederiz, ben gübremi alırım, fakat o, o sırada eğer çimento istemiyorsa, o da muhasebe hizmeti karşılığında çimentoyu bir başkasına verebilir. Aynı para gibi, ancak burada değişilen şey sadece az olan ile fazla olan. Takas, geleneksel olarak, anlık ihtiyaç rastlantılarına dayanıyordu, yani o anda karşılıklı ihtiyaçların giderilmesi için değiş tokuş yapılabiliyordu eski zamanlarda ama artık bilgisayar kayıtları ile ertelenmiş ihtiyaç söz konusu olmaktan çıkıyor. Az ile fazla olanı, o anda değil, ne zaman işe yararlarsa o zaman değiştirilebileceği sistemi kurmak bilgisayarlarla artık mümkün. “Bu aynı anda, biraz “Amazon” (Internet kitapçısı), biraz “Craiglist” (Internet küçük ilan sitesi), biraz da “e-Bay” (Internet müzayedecisi) olmak gibi bir şey” diyor, “Pazaryeri” sisteminin bilgisayarlaşmasını yaratmış olan VSE kurucusu Amy Kirschner: “BerkShare de fena değil ama hâlâ elinizde kağıtla dolaşmak, mantıksal karabasan gibi bir şey. Mesela Burlington Fırını’nda çalışan kasiyerler bu konuya sıcak bakmıyorlar, hem Dolar, hem de yerel para kafalarını karıştırıyor. Bunun yerine elektronik bir model herkesin daha çok işine geliyor,” ve ekliyor, “sonunda ekonomik bir tartışma yaratmış bulunuyoruz. İş ağımızda güven yaratabildiğiniz takdirde, fazla kapasite atıl olmaktan çıkıp, ihtiyacın parasız olarak karşılanmasına dönüşüyor.”

“BerkShare” parasının mucidi Susan Witt için, bütün bu lojistik farklılıklar, yerel para sisteminin önemini vurgulamaktan başka bir şey değil. “Değiş tokuşu, ha “kağıt” ile ha “emek saati” karşılığında veya “elektronik  kayıt” ile yapmışsınız; fazla bir şey değişmez” diyor. “Mesele, iktisatçıların bugüne kadar bize öğrettikleri, bencil, sadece kişisel çıkarını düşünen ekonomik adamlar (homo economicus) olmadığımızı kavramak ve yerine, güvene, karşılıklı bağımlılığa ve paylaşarak “toplum olarak” yaşamanın sevincini tadan “homo sapiens sapiens sapiens’e” bırakmak. Bütün iş burada. Düşünün, elma turtası almak için girdiğim dükkanda, bana güvenerek iş yapacağını söyleyip, üç gün önce benden domates almış olan bir dostumun arkasında kuyruğa gireceğim ve elma turtasını alıp, karşılığında dükkan sahibinin pencelerini boyayacağım.” Ortada bizi birbirimizden yabancılaştıran para da olmayacak.

Susan Witt, iki gün önce başından geçen bir olayı aktarıyor: “Bir kadın, kâr amaçlı olmamasını sebep göstererek “BerkShare para sistemine” bağışta bulunmak istediğini telefonda bana ilettiğinde, ona şunu söyledim:  Bize bağış için bir çek yazıp postalayamazsınız, ilk önce kasabamıza gelecek, burada çalışanlarla tanışacak, ellerini sıkacak ve gözlerine bakacaksınız, sonra “BerkShare” parası dolu bağış zarfınızı ilgili arkadaşımıza makbuz karşılığı bırakabilirsiniz.”

Evet, bütün iş burada. İster elektronik takas olsun, ister yerel para, mesele sadece alış verişte değil, duyguda. İşin aslı toplu bir cemiyet yaratmak, parçalardan oluşan bir kalabalık değil… “BerkShare” bankonotlarını ortaya atan Schmacher Cemiyeti’nde çalışan Jasmine Stine şunları ekliyor: “Ev arkadaşım, (lüks bir manav süpermarketi) Guido’da kuyruktaymış. Önündeki iki kişi aralarında konuşurlarken kulak misafiri olmuş. Ellerinde “BerkShare” paraları tutarken konuşma derinleştikçe, bir tanesinin bio-dizel üreticisi, diğerinin de bio-dizel alıcısı olduğu ortaya çıkmış ve aralarında hemen bir takas yapmışlar. Ellerinde “BerkShare” tutmasalar nereden gelecek akıllarına paylaşmak?”

Schumaher Cemiyeti bu sıralarda İngiltere’nin Yeni Ekonomi Vakfı ile birleşiyor, yeni “yerel paralar” yaratmak için. Bu tür yerel paralar, New England Eyaletinin her kasabasına girmiş durumda. Hatta New York Eyalet sınırlarına kadar da [daha Wall Street’e uzun bir yolu olmasına rağmen] dayanmış bulunuyor.

Bu iki kurum birleşerek, “BerkShare” paralarının, Dolar’a bağlamadan faizsiz nasıl bir borç verme birimine dönüştürebileceklerini planlıyorlar. Tabii ki, Dolar olmazsa Altın’a bağlı para yaratmaları söz konusu bile değil, çünkü Amerika’nın New England Eyaleti’nde hiç altın madeni yok. Altın veya Dolar yerine, her bir “Berkshare” para birimini, meyva ve sebzelerden oluşmuş bir sepete bağlamayı düşünüyorlar, çünkü yerel olarak üretebildikleri ürünler bunlar, yani paranın karşılığı kendi ürünleri olacak.

Bunu başarırlarsa, yerel ekonomiyi canlandıracaklar, çünkü, fabrikalar ve atölyeler, Dolar yerine bu paraları kabul edecekler ve bu paralar da ancak yerel olarak orada yaşayanlarda bulunacak. Bu da global finansal krizden kurtulmalarını sağlayacak. 1 “Melville” bahse girerim ki, başaracaklar…. (Bill McKibben)

Tüm dünyaya da yayılacak. Ben de 10 “Mohikan” bahse girebilirim. Ya da, 5 “İhsan Eliaçık’a” mı girsem? İşin latifesi bir yana, Bill McKibben’in anlattıkları ile İhsan Eliaçık’ın vaaz ettiği aynı şeyler değil mi? Birisi kapitalist bir kenarda, diğeri kapitalist bir merkezde, aynı toplumu öngörmüyorlar mı?

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir