Tarihçilerin çok sevdiği bir hikâye vardır.
Birbirini çok eskiden beri tanıyan iki İttihatçı yaşlanmıştır. Artık tüm yaptıkları günün en güzel saatinde Hürriyet Tepesi’nde buluşarak saatlerce oturmakmış.
Saatler ilerleyince İttihatçılardan biri ötekine döner ve “Yaa!” der, öbür İttihatçı bir müddet bekledikten sonra cevaben “Yaa!” dermiş.
Bu “Yaa” nidasının içinde sayısız macera ve yaşanmış birçok hatıra gizliymiş. O kadar konuşulamayacak şey ancak bir “Yaa!” ile kaim olurmuş.
Derken iki ihtiyar eskilerden diye bir arkadaşlarını Hürriyet Tepesi’ne kendileriyle oturmaya davet etmiş.
Gelen misafir, olayları kenardan izlemiş ve bizim iki kafadar gibi hayatının hiçbir döneminde İttihatçı olmamış bir kimseymiş.
İki İhtiyar İttihatçı ile Hürriyet Tepesi’ne oturmuş; ama gel gör ki İhtiyarlarlar hiçbir şey konuşmuyormuş. Saatler sonra ihtiyarlardan birisi ancak “Yaa!” demiş, öteki de cevaben “Yaa!” karşılığını vermiş.
Misafirleri bu nidalardan hiçbir şey anlamamış; ama o da “ya ya” diye eklemiş.
Evlerine gitmek için kalktıklarında İhtiyar İttihatçılardan birisi diğerine dönerek “Bu adamı bir daha çağırmayalım, baksana çok konuşuyor” demiş.
Neredeyse her İttihat ve Terakki mensubunun hayatı bir film senaryosunu dolduracak kadar maceralarla doluydu.
Bu maceralardan nasibini fazlasıyla almış isimlerden birisi olan Said Halim Paşa, 1921 yılında gözlerden uzak bir hayat yaşamayı tercih ederek Roma’ya yerleşmişti.
Halim Paşa hatıralarını yazıyor ve güncel meselelerden uzak durmaya çalışıyordu.
Oysa yakın zamanda bir bildiri yayınlayan Ermeni Taşnak Partisi şu isimleri dünyanın neresinde olursa olsun bulup infaz edeceğine dair militanlarına yemin törenleri tertipliyordu; Enver Paşa, Cemal Paşa, Dr. Nazım, Dr. Bahattin Şakir, İsmail Canpolat, eski Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey ve Said Halim Paşa.
Kurtlukta düşeni yemek kanundur
Said Halim Paşa, güneşi cebinde kaybeden İttihatçı kadroların ileri gelenlerindendi. Hepsinden fenası artık vatansız ve savunmasızdı.
Yerel İtalyan gazeteler, zaman zaman Halim Paşa’nın suikasta uğrayabileceğini yazıyordu.
Halim Paşa günün sonunda bir İttihatçı idi. Tehditlere karşı takındığı tavrı Cemal Kutay şöyle aktaracaktı:
Yaşım altmışa merdiven dayadı, muhteşem bir imparatorluk elimizde can verdi. Bu uğursuzluk şahsî bir günahım olmadığından vicdanım müsterihtir. Fakat ne de olsa o tehdit altındayken ve ben bu vatan-ı azize hizmet etmekten men edilmiş iken zaten ölü halinde değil miyim? Kader ne ise o olur. Belki daha hayırlısıdır. Şehadetin nevileri vardır. Cenap-ı Hak beni ve mesai arkadaşlarımı af buyursun. Tarih de hakkımızda insaf ile adl, hakkâniyet ve bî-taraf ile hüküm versin. Bundan sonra yegâne temennim ve emelim budur.
15 Mart 1921 tarihinde Talat Bey’in Berlin’de uğradığı fütursuz suikast, bilhassa Avrupa’da bulunan İttihat ve Terakki liderlerini dehşete düşürdü.
Halim Paşa’nın İtalya’da bulunduğu yedinci ayda elim vaka meydana geldi.
Şehir merkezine akşam yemeği için çıkan Halim Paşa döndüğünde arabadan inecekken karşı evin bahçesine saklanan Ermeni terörist usulca arabaya yaklaştı ve Paşa’yı sağ kaşağından vurdu.
Osmanlı’nın kudretli Sadrazamlarından Halim Paşa vurulduğu yerde hayatını kaybetti. Olay dünya basınında da geniş yankı buldu.
Times olayı okuyucularına şu sözlerle nakletti:
Türkiye’nin eski sadrazamı Said Halim’in, bugün Roma’da suikasta uğradığını Secolo gazetesi ilan etti. Eski sadrazam öğleden sonra saat 5.30’da takside eve dönerken, taksi durduğu anda, bir evin önünde revolverle ona ateş açıldı. Mermi sadrazamın alnına isabet etti ve o, oturduğu koltukta yana düştü. Sürücü ve sadrazamın sekreteri, sadrazamın ciddi olarak yaralandığını gördükleri zaman onu en yakın hastaneye kaldırmaya karar verdiler, fakat o, yoldayken öldü.
Türk basınında ise Halim Paşa’nın eski bir İttihatçı olması münasebetiyle İstanbul gazeteleri vakaya mesafeli yaklaştı.
Yeni Şark gazetesi ise duruma itiraz etti ve en itidalli İttihatçılardan birisi ilan ettiği Halim Paşa’nın ölümünü şu şekilde manşetine taşıdı:
Bu sabah intişar iden Türkçe gazetelerin iktirabı Said Halim Paşa’nın da suikaste uğramasından dolayı üzüntüye neden olmuştur. Fi’l- hakika merhumun Harb-i Umumiye esnasında ifa ettiği rol her ne olursa olsun bu suretle temâdî iden suikastler pek ziyade lazım gelmiştir. Kaldı ki Said Halim Paşa mevk-i iktidarda bulunduğu müddet zarfında daha ziyade bir âmil-i itidal olmağa çalışmıştı.
Cinayet sırasında olay yerinde bulunan Azmi Bey vakayı polise şu sözlerle nakledecekti:
Her gün saat 13.30’da taksi ile Roma’da bir gezinti yapmıştır. O günde yemekten sonra birlikte şehirde dolaştıktan sonra taksi ile eve dönerken evin önünde taksi durmağa hazırlandığı sırada suikast meydana geldi. Kurşun Paşa’nın başına sağ taraftan girerek sol taraftan çıktı.
İleri doğru eğilmemiş olsaydım katilin kurşunu bana da isabet edecekti. Hemen taksiden atladım, sokak kalabalık ve adamın elinde rovelver olduğu halde arkasına bakarak ve revolveri bana yönelterek kaçmıştır. Ben kovaladım, kimse, bu kaçan adamı tutmağa teşebbüs etmedi. Doğrusu ben de fazlasıyla korktum.
Nihayet katil, o civarda bulunan ve kendisini bekleyen bir otomobile binerek kaçtı. Katili görsem tanırım. Kısa boylu, esmer, siyah bıyıklı bir adamdır. Katil Ermeni olduğuna şüphe yoktur, Polis Amiri bana birçok adam gösterdi.
Fakat gösterdiği adamlar arasında katil yoktu. İlaveten Said Halim Paşa siyasi bir cinayete kurban gitmiştir. Kendisi Genç Türk Fırkasına mensup idi. özellikle Ermeniler dost değil idiler ve bunun için zannederim ki katil bir Ermeni olsa gerektir.
Bu suikastta diğer cinayetler gibi havada kalacağı aşikâr olmuştu. Said Halim Paşa’nın oğlu Halim Said Bey Tasvir-i Efkar gazetesine cinayetle ilgili şunları söyleyecekti:
Katilin, Cenevre’deki Ermeni Milliyetperverler Komitesi’nin bir vasıtası olduğuna şüphe yoktur. Vaka-i şehadetin hemen ertesi gün birtakım Ermeni gazeteler, Said Halim Paşa’nın öldürülmesinin ve tehcirle alakadar olduğunu iddia ederken bilahire tebdil-i lisan ederek hayat-i siyasiyeden çıkılmış olan bir Mısırlı prensi vurulacak kadar hiçbir Ermeni’nin şuursuz olmadığını ileri sürmeye başladılar.
Bu hal pek şayan-ı dikkattir. Ermenice gazeteler katili mazur göstermek için pederim aleyhine taktil ve tehcirle alakadar olduğu hakkında müftereyatta bulunurken der-dest edilemeyeceğine kanaat ve itmi’nan hâsıl edince katilin Ermeni olmadığını iddiaya başladılar.
Said Halim Paşa’nın vaka-i şehadeti hakkında gazetelerin yazdığından başka malumata malik değilim. Amcam Abbas Halim Paşa şimdilik İsviçre’de bulunuyor. Pederim cenazesini getirmek üzere İtalya’ya bendeniz gidiyorum. 10-15 güne kadar avdet edeceğini ümit etmekteyim.
İttihat ve Terakki’nin içerisindeki en yumuşak mizaca sahip ve Ermeni meselesi ile hiçbir alakası bulunmayan bir kişinin bu denli alçakça katledilmesi İstanbul’daki eski yönetim düşmanlarının bir nebze yumuşamasına neden oldu.
6 Aralık 1921’de şehit edilen Halim Paşa ancak 29 Ocak 1922 tarihinde II. Mahmut Türbesi’ne defnedilebilmiştir.
Anadolu’da Milli Mücadele’yi yürüten Meclis, Said Halim Paşa’nın ailesine şu telgrafı gönderecekti:
Prens Halim Bey Hazretlerine peder-i muhteremleri Said Halim Paşa Hazretlerinin Roma’da şehit edildiği haberi burada fevkalade hayrete düşüren tesir olmuş ve zat-ı aliyeler ile aile-i muhteremeler erkânına beyan-ı taziyeye ibtidar kılınmıştır. Efendim hazretleri. Büyük Millet Meclisi Reisi namına Reis Sani Doktor Adnan Bey.
Fikirleri, üstlendiği görevler ve ailesinin mensubiyeti nedeniyle her daim göz önünde bulunan Said Halim Paşa ile ilgili belki de en güzel yazıyı Yakup Kadri yazacak ve İkdam’da şunları söyleyecekti:
Geçen sene Talat Paşa’yı vuran kurşun bu sene Said Halim Paşa’yı da yere serdi. Kahire’de doğan Paris’e büyüyen ve servetini Avrupa’da yedikten sonra İstanbul’a gelip yerleşen ve hala birçok kişinin anlayamadığı bir kaderin cilvesiyle Yeniköy Belediye Reisliğinden Hariciye Nezareti’ne, oradan da Sadaret Makamına fırlayan bu adam, hayatının bütün o görünen ağır başlılık ve ciddiyetine rağmen hiç şüphesiz ki her şeyden evvel bir maceraperest idi.
Bir ecnebi toprağında bir ecnebi kurşunuyla ölen her Türk bizim için hatırası hürmet edilecek insanlardan biridir. Said Halim Paşa’ya taktığı nişanlardan hiçbirisi aldığı bu son nişan kadar şan verememişti; giydiği o özenilmiş, rehdingutlardan hiçbir tanesi sarındığı bu şehadet kefeni derecesinde ona yaraşamamıştı. Onun mezar taşına şöyle yazmalıdır:
‘Hayatta iken hiçbir şey değildi, öldükten sonra her şey oldu.’
Yakup Kadri’nin Atatürk’e yakınlığı göz önüne alındığında Atatürk, İttihatçılara karşı olsa da eski dostlarının bu şekilde katledilmesine karşı bir tavır takındığını söylemek mümkündür.
Tüm bu cinayetleri yakından izleyenlerden birisi de Enver Paşa idi. Enver Bey, silah arkadaşları gibi bir pusuda kör kurşunla katledilmeyi beklemektense harekete geçecekti.
Sonrası malum hikâye, kurtlukta düşeni yemek kanundur.
Not: İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’a hayatının sonuna kadar sahip çıkan Abbas Hilmi Paşa, Şehit Said Halim Paşa’nın kardeşidir.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.