24.12.2023
Metin Göçmen, mirathaber.com’da “Mescid-i Aksa ve Minberi!” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
7 Ekim 2023 günü Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldının sebeplerinden biri Mescid-i Aksa’nın karşı karşıya bulunduğu tehlikedir. Yahudiler, üçüncü kere mabedi inşa etmek amacıyla Mescid’in altında günün birinde göçmesi için kazı yapıyorlar. Mescid-i tümüyle müslümanların hafızasından silmek istediklerini açık bir şeklide 2015 yılında belli etmişlerdi.
İsrail askerleri, Yahudilerin Roş Aşana tatili nedeniyle 13 Eylül sabahı Mescid-i Aksa’ya değişik bir saldırı düzenlemişlerdi. Mekânın kutsallığını ihlal eden askerler, camiye postallarıyla girmiş, minbere çıkma cür’etini göstermiş, direnen cemaate saldırıp 17 Filistinliyi yaralamışlarrı.
Hatırlanacağı üzere Mescid-i Aksa’ya 21 Ağustos 1969’da giren Avustralyalı Yahudi Dennis Michael Rohan, Mescid-i Aksa’nın mihrabını ve bin yıllık minberini yakmıştı. Bundan önce İsrail askerleri, 2014 Kasım ayında Mescid-i Aksa’yı basarak Filistinlilere saldırmıştı. Saldırı esnasında Mushaflar yerlere atılmış, Aksa’nın kapısı ve camları hasar görmüştü. Birkaç gün öncesindeki saldırıda da yine mescidin içi büyük hasar görmüştü.
2023 yılında defalarca saldırı düzenledi, birini de tam Ramazan ayında gerçekleştirmişlerdi. İsraillilerin Mescid-i Aksa’ya bu saldırıları ne ilktir ne son olacaktır. Tabii ki İsrail askerlerinin söz konusu saldırıları büyük tepkilere yol açıyor.
Genellikle iki tür tepkiden söz etmek mümkün: Biri resmi düzeyde olanlar, yani hükümet ve devlet başkanlarının verdiği tepkiler; diğeri İslam ülkelerinde halkın ve Filistin sorunu konusunda duyarlı olan grupların tepkileri.
Tepkileri mucib kılan asıl faktör Mescid-i Aksa’nın kendisi. Mescid’in iki anlamı var: İlki, Mescid-i Aksa, bizim ilk kıblemizdir; Efendimiz (sas) ve ashabı 17 ay yüzlerini bu mescide dönerek namaz kılmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de ismen zikredilmekte, etrafının mübarek kılındığı belirtilmektedir (17/İsra, 1). Mucizevi Mirac olayında yolculuğun yatay bölümü Mekke-Kudüs, dikey bölümü Mescid-i Aksa-sema güzergâhında cereyan etmiştir. 90 derecelik bir açıya göre, dünyevi boyut ile semavi boyut tam olarak Mescid-i Aksa’da kesişmektedir.
Süleyman aleyhisselamın inşa ettiği Beyt-i Makdis’le bir arada düşünüldüğünde, Mescid-i Aksa bizim için kıyamete kadar kutsal mabed olarak kalacaktır. Yani biz Müslümanlar için Beyt-i Makdis aynı zamanda Mescid-i Aksa’dır ve her iki din mensupları kendi dinlerince bu kutsala iştirak edebilirler. Az ötede bulunan Kıyame Kilisesi ve diğer mekânlar da Hıristiyanların ziyaret ve ibadetlerine açık tutulur ve korunur. Müslümanlar Hz. Ömer’den Osmanlılara kadar (638-1917) bunun pratiğini ortaya koymuşlardır. Muzaffer komutan olarak Kudüs’e giren Selahaddin Eyyubi de (1187) aksine işlem yapmamıştır. Şu var ki İsrail devletini kontrol eden Yahudiler, Süleyman Mabedi’nin yeniden inşaını ancak Mescid-i Aksa’yı yıkma şartına bağlamaktadırlar. Bu da, Mescid’e yüklenen ikinci anlamı ortaya çıkarır ki, tamamen siyasi ve askeri bir konu olan Filistin sorununun beşinci konusunu teşkil eder. Yani işgal, mülteciler, gasbçı yerleşimciler ve Kudüs’ün statüsü yanında Mescid-i Aksa, Filistin meselesini Filistinlilerin ve Arapların meselesi olmaktan çıkarıp bütün Müslümanların meselesi haline getirir. Kısaca bilinç ve sorumluluk hiçbir müslüman kendini bu olayın dışında göremez.
2015 yılı saldırısında İsrailli askerlerin minbere zarar vermek istemeleri boşuna değildi. Bunun sembolik sebebi vardı. Anlatıma göre Musul Atabeyi Nureddin, Kudüs fethedileceği zaman Mescid-i Aksa’ya konulmak üzere ahşaptan bir minber yaptırmış. Selahaddin’in ordusu, ince işçiliğin söz konusu olduğu bu sanat harikası minberle birlikte sefere çıkarlarmış. Sonunda Kudüs fethedilince Nureddin’in vasiyeti yerine getirilmiş, minber Mescid’deki yerine konulmuştu. 1969’da Yahudi saldırganlar çıkardığı yangınla minberi tahrip etmiş, yerine yenisi yerleştirilmişti.
Filistin meselesiyle ilgili halkın tepkisi samimi ama çaresiz. Liderlerinki ise samimiyetsiz ve riyakârca. Neredeyse tamamı Mescid-i Aksa ve Filistin için ağlar ama İsrail devletiyle iş tutarlar. Körfez ülkeleri artık Filistin için ağlamadıklarını bize ihsas ediyorlar.
Müslümanların liderleri halklarını aldatıyorlar, palavralarla, içi boş hamasat ve retoriklerle Filistin meselesini, Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı sömürürler. Sahip oldukları iktidar ve gözettikleri milli/ulusal çıkar kaygıları, her ulvi dava ve amacın önünde ve üstünde.
Şimdilik samimi ve sivil tepki vermekten, ümmet bilincini yeniden inşa etmekten başka yol yok, ta ki minber yapacak bir Nureddin ve minberini hep taşıyacak bir Selahaddin çıkıncaya kadar.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.