04.12.2023
Metin Göçmen, alibulac.net’de “Selam” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanı “Günaydın yerine birbirinize selam verin” şeklinde bir beyanda bulundu diye, DP’li Milletvekili Cemal Enginyurt Meclis kürsüsünde büyük bir öfke ile şöyle demişti (8 Ağustos 2023): “Biz ‘Millet aç’ diyoruz, sizin Diyanet İşleri Başkanı’nız ‘Günaydın demeyin’ diyor. Ben Arap mıyım ya? Ben Türk oğlu Türk’üm“
Enginyurt eğer milliyetçi bir refleksle selama karşı çıktıysa, buna bir şey diyemeyiz, yok eğer “selam’ın Müslümanlar için ne anlam ifade ettiğinden bihaber ise, ona selamla ilgili bazı hatırlatmalarda bulunmayı tebliğ görevimizin bir parçası sayanız.
Önce “selam ve selamlaşma‘ya ilişkin Kur’an ayetine yakından bakmaya çalışalım:
“Bir selam ile selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin üzerinde koruyucudur” (4/Nisa, 86.)
Dinin gündelik hayatımızdaki güzel tezahürlerinden biri selamlaşmadır. Bu, aynı zamanda Müslümanların tarih boyunca Sünnet’i gündelik hayatlarında canlı bir şekilde devam ettirdiklerinin göstergelerinden biridir.. Selam, “selam veren” ile “selam alan” arasında üstü kapalı akit meydana gelmesini sağlar. Selam verdiğimiz kişiye, zımnen “Senin malın, canın ve ırzın emniyettedir, benden sana zarar gelmez” söylemiş oluruz.
“Selam” kelimesinin zengin anlam katmanları vardır: “Merhaba” demek yanında “barış, kurtuluş, güvenlik ve esenlik” anlamlarına gelir. Bütün bu anlam düzeyleri yanında “İslam”ı, yani Allah’a teslimiyet demek olan “Müslüman olma”yı da ifade etmektedir.
Kadim din ve kültürlerin kendilerine özgü “selamlaşma” tarzları vardır. Kelimeler yanında beden diliyle de selamlaşmak mümkündür, kadim kültürlerde bunun örneklerine rastlamak mümkün. Eski Araplar “tahiyyet”ten türeme birbirlerine “Hayyake Allah (Allah seni diri tutsun, uzun ömürlü kılsın, yaşatsın)” derlerdi. Tahiyyet, hem varlık, mal-mülk sahibi olmayı, hem uzun ömür sürmeyi ifade eder. Bu güzel bir temenni olmakla beraber hakikat-i halde yeterli değildir. Çünkü her zaman mal-mülk sahibi olmak veya uzun ömür sürmek “hayırlı” olmayabilir. Uzun ömür hayrın, hakiki fayda ve kurtuluşun garantisi değildir. Malın nereden ve nasıl kazanıldığı, kimlerin lehine ve aleyhine edinildiği, nasıl harcandığı önemlidir. Meşru olmayan yollarla kazanılmış servet, elinde toplandığı kişiye geçici ve aldatıcı mutluluk, keyif ve güvenlik duygusu verebilir, ancak tabiatı gereği başkalarının mutsuzluğuna, üzüntü ve güvensiz yaşamasına sebep olur. Benzer şekilde bir ömrün nasıl harcandığı da önemlidir. Bir insan Nuh aleyhisselam kadar yüzlerce sene yaşayabilir; ama bu Hz. Nuh gibi Hak ve Hakikat yolunda mücadele ederek ömür geçirmek var, Firavun, Karun ve Bel’am gibi yaşamak da var. Bu yüzden daima hayırlı –yani meşru ve felaha götüren- servet ve ömür talebinde bulunmak gerekir.
İslamiyet, Arapların “selamlaşma” babında birbirlerine yaptığı bu tür temennileri “selam”la değiştirdi. Çünkü işaret edildiği üzere “selam” “İslam”la aynı kökten gelen bir kelime olarak tahiyyetle ifade edilen güzel temennileri manevi ve meşru zemine oturtarak sürdürmektedir.
“Her selam tahiyyettir, ama her tahiyyet selam değildir.” Selamın bu anlam çerçevesinde Müslümanlara has ve Müslümanlar arası bir işaret ve bir tür ‘parola’ olduğunu söylemek mümkün. Esasında, Müslümanlarla aynı inancı ve kaygıları paylaşmayanlar (kafirler ve münafıklar), daha ilk dönemlerde bile Peygamber’e geldiklerinde, onu “Allah’ın selamladığı gibi selamlamıyorlar“dı (58/Mücadele, 8).
“Selam” Allah’ın güzel isimlerinden (Esmaü’l-Hüsna) biridir. Birbirimize selam verdiğimizde hakikatte Allah’ın bir isminin aramızda tecelli etmesini sağlamaya çalışır, İlahi Rahmet’e ruhen ve zihnen iştirak etmiş oluruz. Allah’ın “selam” ismi her ne içeriyor ve kapsıyorsa, birbiriyle samimiyetle selamlaşan Müslümanlar bundan istifade ederler.
Peygamber Efendimiz (sa.) “Selamı yayınız!” buyurur: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!” (Müslim, İman 93-94; Tirmizî, Et’ime 45, Kıyamet 56; İbni Mace, Mukaddime 9, Edeb 11)
Selam vermek sünnet, selamı almak farzdır. Selam verenler ve selamı alanlar pozisyonlarına göre değişir: Yürüyen oturana, küçük büyüğe, binek üstünde olan yürüyene, sayıca az olanlar çok olanlara selam verirler.
Selamın yayılması demek toplumsal barış talebinin ifade edilmesi demektir. Başka bir ifadeyle selam barış beyanıdır. Nasıl zikrin kalbin üzerinde bir etkisi varsa, selam da bir zikirdir ve insanın kalbi ve davranışı üzerinde etkisi vardır. Hadis metninde “yayılma”yı ifade eden kelime “ifşa”dır, bir tür insanın içindeki barış, esenlik, huzur ve Allah’a teslimiyeti dışa, açığa vurması, yayması, kardeşini de bundan hisse sahibi kılmasıdır. Eğer toplumda insanlar iyi dileklerde bulunurlarsa; canlarının, mallarının ve ırzlarının güvende olduğunu deklare ederlerse aralarında güven tesis edilir, husumet olmaz. Selam, selamın yaygın olduğu bir sosyal çevrede gözünü açan kişiyi barış, esenlik, sevgi ve güvenlik zemininde sosyalleştirir; kişilerin birbirini tanımasını ve tanışmasını (tearuf ve muarefeyi) sağlar.
Müminlerin cennete girişleriyle ilgili eşsiz manzara şöyle anlatılır: “Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ‘salih davranışlarda’ bulunanlar da (girer.) Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)“Sabrettiğinize karşılık selâm size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.” (13/Ra’d, 23-24) Onlar cennette “esenlik dileği ve selamla” (25/Furkan, 75) karşılanacak ve “oraya esenlikle ve güvenlikle” gireceklerdir. (15/Hicr, 46)
Bu açıdan “daha güzeli veya en azından misliyle karşılık verme“yi emreden ayetin öncesine (sibak) (4/Nisa, 84-85) bakıldığında, haklı ve meşru sebeplerle savaşa girmiş bulunan Müslümanların, eğer kendilerine düşmanları tarafından “barış teklifi” gelecek olursa, Kur’an, barışa yanaşmalarını önermektedir. Çünkü aslolan “barış” arızi olan “savaş”tır. “Barış/sulh hayırlıdır.” (4/Nisa, 128.)
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.