Müslüm Doğan: Kürt meselesi çözülebilir

04.06.2021

Müslüm Doğan, indyturk.com’da “Kürt meselesi çözülebilir” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Yüzyıldır karşımızda cevap bekleyen bir soru var.

Kürtler ne istiyor?

Hemen her kesimin biribirine sorduğu sorudur bu.

Kürtler tarafından cevabı bilinen soru ile ilgili olarak, Kürtlerin farklı sınıfsal boyuttaki temsilcilerinden tutunda aydınları, politik önderleri, siyasal parti programları… dört ayrı jeopolitik yaşam coğrafyasında bir irade birliği içerisinde bu soruya aynı cevabı veriyorlar.

Bulundukları ülkelerin halkları ile birlikte eşit olmayı ve eşit koşullarda yaşamayı istiyoruz diyorlar.

Ancak bu cevap Kürtlerin cevabıdır. Aslında bu belirleme Kürt halkının birlikte yaşam arzusu, bir birikimin sonucudur.

Uzun bir süredir tekçi bir ulus devlet organizasyonları içinde yaşamalarına rağmen ortaya koydukları birlikte yaşam iradesi ve arzusu çok değerli bir taleptir.

Eşit yaşam arzusu, neden burun kıvırma ile karşılık görüyor? Bu, olsa olsa egemen ulus psikolojisi ve egemen ulus kazanımları ile ilgili bir husus olmalıdır.

Birlikte yaşadığınız halklarla eşit olmanın doğal olduğu hususunu karartan şey nedir?

Mesele, ulus devletidir.

Bu tespitle mesele burada anlam kazanmaktadır.

Ulus devletler, egemen olan ezen ulus ile ezilen ulus ve milliyetlerin birlikte yaşadığı devlet organizasyonlarında, kazanımları paylaşma da çağımızın sorunlu devletleridir.

Ülkemizde egemen ulus ile ezilen ulusu karşı karşıya getiren soru ve cevabı, kırk yıldır ağır hak ihlallerine varan bir sürecin yaşanmasına neden olmaktadır.

Sorunun kaynağına inmeden sonuç üzerinden meselenin sosyolojisinden uzak, aşırı güvenlikçi bir devlet politikası ile “silahlı mücadele”de direten bir örgütsel yapının kör döğüşü, halklar arasındaki güçlü kadim bağların zayıflamasına neden olmaktadır.

İstenmeyen çatışma süreçlerinde, yeterince inisiyatif almayan ve de alamayan egemen ulusun; aydını, sosyalisti, sanatçısı ve ezilen sınıfın temsilcilerinin, egemen ulus kazanımlarına yenik düştüğü söylenebilir.

Bu yüzden, devlet oligarşisi bu süreçten yararlanmayı kendisine görev saymış ve meseleyi çözümsüz bir noktada tutmuştur.

Değişik özellikli dört ayrı jeopolitik bir coğrafyada yaşamlarını ulus devlet organizasyonu altında sürdüren Kürtlerin, birlikte yaşam esaslı demokratik bir toplum modelinde ısrar etmesine rağmen neden karşılık görmüyor?

Bu konuda açıkça ifade edebileceğimiz husus; egemen ulus psikolojisiyle örgülü bir devlet oligarşisinin varlığı ve ezilen ulusun milli burjuvazisinin güçsüzlüğü olarak ifade edebiliriz.

Cumhuriyet idaresinin en büyük sorunu olan ve tekçiliğin kaynağı, oligarşinin meselenin sosyolojisini kavrayamadığını söyleyebilir miyiz?

Elbette hayır.

Aksine meselenin sosyolojisi dahil tarihi arka planını da dahil olmak üzere tüm süreçleriyle iyi bilmektedirler.

Sonuç üzerinden giderek meseleyi, “beka” düzeyine yükseltmesi, egemen ulus kazanımlarının paylaşılmamasından kaynaklıdır.

Kürtlerin buna rağmen geliştirdikleri paradigmayla, bin yıldır bir arada yaşayan halklar ile birlikte yaşamda diretmeleri, son derece önemli bir birikimin ve ulusal ruhsal gelişimin ürünüdür.

Kürtlerin ne istediğine ilişkin konuyu biraz daha açalım.

Kürt aydını, entelektüeli, köylüsü, işçisi, öğrencisi; kısacası Kürt toplumu, yeni bir toplum sözleşmesi ile mevcut idari ve sosyal yapıda köklü bir değişiklikle, yerel meclislerde (İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi) halkın seçme ve seçilme süreçlerinde halkın dâhil edilmesini, kültürel farklılıklarının özgürce ifade edilmesini ve bu konularda yerelde güçlendirilmiş yerel demokrasiyi savunmaktadırlar.

Yerel demokratik yönetim organlarının sağlık, eğitim ve bütçe konularında karar verebilir demokratik yapılara kavuşmasını istemektedirler.

Anadillerinde eğitim görmeleri doğal bir hak olduğu için yerel meclis kararları ile eğitim olanaklarına sahip olmayı istemektedirler.

Özünde sıraladığımız bu talepler için son kırk yılda on binlerce insanımızı kaybettik. Ülke kaynaklarını bu konu için heder ettik.

Bir başka talep yüzleşme!

Kürtler, tarihsel geçmişle yüzleşmeyi hesaplaşma olarak görmemektedir. Aslında yüzleşmenin halklar arasındaki bağı güçlendireceği hususu açıktır.

Cumhuriyet’in demokratikleşmesi için geçmişin muhasebesi yapılmalıdır. Neden tekçilikten uzaklaşamıyoruz?

Neden “ortak vatan” da ulusların, “demokratik ulus” temelinde bir arada tutacak onların birlikteliğini geliştirecek güçlendirecek politikaları üretemiyoruz?

Sorgulaması ve muhasebesi yüzleşme olarak görülmelidir.

Kürtler sorgulamasını bir birikim ifadesi olarak, Cumhuriyet kurucu irade kadrolarının neden “ortak vatan” paradigmasından uzaklaşıldığını ve ulaşıldığı tekçi çizgi anlayışı temelinde yapmaktadırlar. 

Kürtler anlamında bakıldığında, egemen ulusları kaygılandıracak bir durum söz konusu değildir.

Çünkü dört ayrı ülkede, dört farklı siyasal rejim, dört farklı ekonomi düzeni, dört farklı siyasi kültürel durum ve dört ayrı jeopolitik durum içerisinde yaşayan Kürtlerin, ulus devlet gibi ciddi planda bir birliktelikleri bulunmamakta dolaysıyla stratejik planları da bulunmamaktadır. 

Ancak gelecek süreçler için bu konuda fikir beyan etmek oldukça güçtür. Doğal haklarının kullanımına ilişki taleplerin “beka” sorununa indirgenmesi ve ağır güvenlikçi politikalar, Kürtler anlamında yeni süreçlerin planlanmasına zorlayabilir diye düşünmek doğru olacaktır.

Bulundukları devletler içerisinde demokratikleşmeyi ve kültürel doğal hak taleplerini birlikte yaşadıkları halklarla eşit bir şekilde birlikteliği savunmaktadırlar. 

Başka bir deyişle yaşadıkları her ülke onlar için “ortak vatan”dır.

Sonuç olarak, bırakalım geçmiş tarihi, yakın modern tarih, bize birlikte yaşanılmış ve elde edilmiş birikim ve değerlerin talep edilen hakların doğal hak olarak görülmesini zorunlu kılmaktadır. 

Yakın tarihin tüm siyasi süreçlerinde Kürtler anlamında ortaya konan taleplerin hemen hemen hepsi, devlete egemen olan ideolojinin oligarşik yapısı tarafından “bölücülük” amaçlı olduğu gayesi ile reddedilmiştir.

Zora dayanan ağır aşırı güvenlikçi politikalarla şiddet ortamı gerekçe gösterilerek talepler susturulmaya çalışılmaktadır.

Bu politika, meselenin çözümü yerine meseleyi çözümsüzlüğe götürmektedir. Doğal hak taleplerinin sonuç üzerinden değerlendirilerek reddedilmesi meselenin yeni boyutlarına neden olacak ve dolaysıyla şiddet politikaları yeni zemin bulacaktır.

Yukarıda belirtilen taleplerin, demokratik zeminlerde çözüm olanakları var iken silahla talep edilmesi çağdaş dünya da kabul edilebilecek bir husus değildir.

“Silahlı mücadele” koruculuk sisteminin doğmasına, bölge halkının yoksullaşmasına neden olmuştur. Çözüm demokratik mücadele zeminlerinin çoğaltılması ve taleplerin anayasal hak talepleri düzeyine çıkartılarak, birlikte yaşayan halklarla, talep edilen hakların doğallığı konusunda mutabakat sağlanmış olması son derece önemli ve değerlidir.

Mutabakat toplumsal uzlaşmanın siyasi belgesidir. Yeni bir toplum sözleşmesinin gündemde olduğu bu günlerde Kürt meselesi olarak ifade edilen doğal hakları karşılayacak talepler, halkların mutabakatı ile yeni anayasada anlam bulmalıdır.

 

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir