16.06.2023
Nevzat Onaran, gazeteduvar.com’da “‘Üstadınız’ Necip Fazıl’ın Başbakan Menderes’ten tek talebi paraydı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
“Muhterem efendim” diye başlayan mektupların değişmez konusu, yazdığına göre Büyük Doğu dergisinin yayını için gerekli paranın hesabına yatırılmasıydı. Başvekâlet Müsteşarı Ahmet Salih Korur’u da muhatap alan Necip Fazıl, mektuplarında eşini ve çocuklarını hatta atını bile konu etmekten çekinmedi. Kaç kere “bu son” diye yazıldığı halde bir dahaki seferde yine istemiştir.
Başbakan Adnan Menderes’i düşündüm. Nedeni, okuduğum Necip Fazıl Kısakürek’in mektuplarıydı. Tek konu, ne yapıp edip Başbakanlık’tan para almaktı. Örtülü ödenek evraklarından anlaşılıyor ki, Necip Fazıl Kısakürek amacına ulamıştır. Başbakanlık’tan kendisine 147 bin lira ve eşi Neslihan Kısakürek’e de 5 bin lira ödendi. Kısakürek ailesine yapılan toplam ödeme 152 bin liraydı.
Mayıs 1950-Mayıs 1960 döneminde Başbakanlık’tan ‘Besleme Basın’a yapılan transfer, yani ‘DP’yi destekleyen matbuata ve yazarlara ait (6) numaralı zimmet cetvelinden çıkarılan misaller’ toplamı 815 bin liraya yaklaştı. Bunda Necip Fazıl’ın payı 152 bin lirayla yüzde 18,65’tir. Diğer bir deyişle her 100 liranın 18,65 lirasını alan Necip Fazıl’dı.
Cetvelde, ayrıca Peyami Safa, Mithat Perin, Burhan Belge, Yusuf Ziya Ortaç, Şevket Bilgin’in ismi ve bazı gazete/dergi adı da vardı. Mithat Perin, 6-7 Eylül 1955 pogromunda, 6 Eylül’de “Selanik’te Atatürk Evi’ne bomba atıldı” haberini ikinci baskısında halka duyuran İstanbul Ekspres’in sahibidir.
Necip Fazıl Kısakürek’in edebi veya diğer çalışmaları konum değil. Kendisi çevresinde ‘üstat’ olarak bilinir ve öyle anılır. Gazeteci ağabeylerimden de dinledim, “üstat şöyle, böyle” diye. Bir kısmını canlı tanıkları olmadan yazamam. Dinlediklerimi hatırlatan okuduklarımda, mektuplarda, tek talep vardı, o da paraydı. Kaç kere “bu son” diye yazıldığı halde bir dahaki seferde yine istemiştir. Fakat neyi ne kadar yaptığından da tek satır bahsedilmemiştir.
Mektuplardan örnek (aynen): “Bakiye 6500 lirayı lütfederek ve bir daha yardım talebi için muhterem kapınızı çalmayacağımı bilerek” (19.11.956), “Şimdi kâğıt, reklam, ücretler ve saire olarak bütün ihtiyaç, sadece bir defalık 5000 liradır” (15.1.957), “İhya ettiğiniz ve servet sahibi kıldığınız insancıklar bugün kuyunuzu kazmaya bakarken, beni, en hasis şartlar altında…” (26.8.957), “Herhangi bir C.H.P.linin, bir Allahsızın, bir koministin, şunun; bunun…” (14.12.957), “Evim açıktır ve zevcem çılgınlık buhranları içindedir” (17.1.958), “Beş aydır tahsisatımı almıyorum ve almayacağım” (18.7.959), “Beş çocuğumu, zevcemi ve annemi, Allah’tan sonra bey efendiye ve size emanet ediyorum” (30.3.960).
Önerimdir, Cumhuriyet Arşivi’ndeki mektuplar da Necip Fazıl’ın bilmem kaçıncı eseri olabilir. Necip Fazıl mektuplarını Osmanlıca yazmış ve “aslı gibidir” notuyla Latin harf çevirisi dosyadadır. Necip Fazıl mektuplarını[1] ya Başbakana/Başvekile ya da Başbakanlığa/Başvekilliğe hitaben yazdı. “Muhterem efendim” diye başlayan mektupların değişmez konusu, yazdığına göre Büyük Doğu dergisinin yayını için gerekli paranın hesabına yatırılmasıydı. Başvekâlet Müsteşarı Ahmet Salih Korur’u da muhatap alan Necip Fazıl, mektuplarında eşini ve çocuklarını hatta atını bile konu etmekten çekinmedi.
İktidar, basın/medya ilişkileri hep gündemde olmuştur. Akçeli konular, gündemin değişmeyen maddelerindendi. Tartışmanın kaynağı, dün Başbakanlığın bugün Cumhurbaşkanlığının örtülü ödeneğidir. Yıllar öncesinde Rasih Nuri İleri, Örtülü Ödenek’i hazırlamıştı.[2] Kitap, Yassıada Yargılamaları Kararlarında örtülü ödeneğin ‘Menderes’in zimmet’ kısmıydı. Rasih ağabeyin evine de gitmiş görüşmüştüm; o günlerden bugüne, üçüncü on yılı tamamlamaya az kaldı.
Arşivde Yassıada Kararları yanı sıra dosyada Necip Fazıl Kısakürek’le ilgili diğer belgeleri de aldım. Mektuplar da bunlar arasındaydı.
1950’LER: CEZALAR VE ‘BESLEME BASIN’
1950’ler Demokrat Parti (DP) iktidarı yıllarıydı. Necip Fazıl Kısakürek’in Başbakan Adnan Menderes’ten para istediği bu yıllar, basın açısından hayli sıkıntılıydı. DP hükümetinin, gazete kâğıdı ithaline, ilan tarifelerine ve gazete dağıtımına yönelik müdahaleleri oldu. Bununla kalınmadı, gazeteciler cezalandırıldı ve gazeteler kapatıldı. O yılları Hıfzı Topuz’un çalışmasından özetle aktarıyorum:
1- Gazetelere sürekli yeni davalar açıldı. Cumhuriyet, Zaman, Ulus, Yeni Gün, Dünya, Vatan, Tercüman gazetelerinin sorumluları haftanın birkaç günü mahkemelerdeydi.
Mart 1954-Mayıs 1958 döneminde 1161 gazeteci hakkında kovuşturma yapıldı, bunlardan 238’i cezalandırıldı.
1958-1960 döneminde basın davaları arttı. Davalar şu başlıkla yazıldı:
“35 gazeteci yargılandı” (17.9.1959).
“Dün 7 gazete mahkûm oldu” (3.12.1959).
“Dün 25 basın duruşması devam etti” (4.2.1960).
“Dün 27 gazeteci yargılandı” (17.3.1960).
“Vatan’ın Sorumlu Yazıişleri Müdürlerinden Selami Akpınar cezaevine girdi” (29.1.1960).
“Naim Tirali dün hapse girdi, 16 ay yatacak” (18.2.1960).
2- Gazetelere mahkeme ve savcılardan, sürekli yasaklama kararları gönderiliyordu.
3- 1957 Temmuz’da İstanbul Gazeteciler Sendikası, polisin muhalefet lideri gezisini izleyen gazetecilere saldırısını protesto eden bildiri yayımladı. O gece sendika kapısı mühürlendi, kapatıldı.
4- Gazete ve dergiler kapatıldı.
Ulus’a iki ay, Akis’e bir ay kapatma kararı tebliğ edildi (27.5.1959).
Kim, dün kapatıldı (24.12.1959).[3]
Gazeteci Ahmet Kahraman da bu dönemi şu başlıkla yazdı: ‘Kurtarıcı’ Diye Alkışa Tutulan DP’nin Baskı Dolapları. Kahraman, o yıllarda basının bir kesiminin Akis gibi yargılandığını ve davalarını hatırlattı ve bir diğer tanımlamaya dikkat çekti: “İktidarın gözettiği, koruyup kolları arasına alarak beslediği basın için ‘besleme basın’ deyimi kullanılmaya başlandı.”
Akis’in Yazıişleri Müdürlerinden Kurtul Altuğ, 1954’ten 1956’ya kadar yapılan yasa değişiklikleriyle basının elinin kolunun bağlandığını, neyin suç kapsamına girdiğinin bilinmesinin güçleştiğini ve gazeteciğin yapılamaz hale getirildiğini anlattı.[4]
NECİP FAZIL’A 152 BİN LİRA
Yassıada Mahkemesi’nde Örtülü Ödenek Davası Karar Gerekçesi’nde gazeteye, gazetecilere, mecmua ve muhtelif ajanslara yapılan yardımlar hakkında ilgili kısmı aynen aktarıyorum (aynen, bold bana ait, NO):
“Sanık Menderes’in zimmetine geçirdiği parayı, üç kategoride mütalaa etmek mümkündür:
1- Şahsına, yakınlarına, tanıdıklarına vâki ödemeler (Cetvel 1, 1, 4) […]
2- Demokrat Parti yararına, partiye yardım ve parti mülâhazası ile vâki sarfiyat […]
3- Gazeteye, gazetecilere, mecmua ve muhtelif ajanslara yapılan yardımlar:
Sanık Menderes kendisini ve demokrat parti iktidarını destekleyen yazarlara, gazetecilere, mecmua ve ajansa örtülü ödenekten türlü yardımlarda bulunmuştur. Bu yardımlarda parti menfaat ve mülâhazası ön plânda gelmiştir. Din istismarcılığını geçim vasıtası yapan, Muhalefet Liderine yazıları ile tecavüz eden Necip Fazıl’a yekûnu ‘147’ bin lirayı tutan ödemelerde bulunmuş, mumaileyhin bir suçtan mahkûm olduğu bir sırada karısı Neslihan Kısakürek’e dahi muhtelif zamanlar da cem’an beş bin lira vermiştir. Müstakil ve muhalif gazete ve yazarları bir taraftan türlü takyit ve tahditlerle, cezai tehditlerle vazifelerini göremez hale getirmeğe çalışırken, diğer taraftan kendi ve iktidarı menfaatına ‘Besleme basın’ meydana getirerek onları örtülü ödenekten beslemiştir. İktidarı zamanında birçok safha ve sahalarda eşitliği sistamatik bir surette ihlâl edegelen sanık Menderes, yalnız istihbarat ve devletin yüksek menfaatlerine gereken millet parasını, iktidarını tutan gazete ve yazarlara çeşme suyu gibi akıtmış ve bu suretle başka bir açıdan basın murakabesini ve basın hürriyetini darbelemiştir. Bu itibarla parti ve iktidar hırsı düşüncesinden ileri gelen bu kabil sarfiyatta sanığın listesine ilave olunmuştur.”[5]
Demokrat parti iktidarını destekleyen yazarlara, gazetecilere, mecmua ve ajansa örtülü ödenekten türlü yardımlar toplamı 814.937, 65 liradır. Bunun 152 bin lirası Necip Fazıl Kısakürek ailesine yapılan ödemelerdir. Bu halde Menderes’in Hazine’ye 814.937,65 lira borçlu olduğu belirtildi. Gazete ve gazeteciler ödemeleri dâhil zimmet suçu kapsamındaki ödemeler toplamı 4.878.284,19 liraydı.[6]
‘YALVARAN’ MEKTUPLAR
Mektupların Latin harfe çeviride metinde “…” kullanılmış olup, yaptığım kısaltmayı ve ekleri köşeli parantezde […] içinde gösterdim. İmza Necip Fazıl olup, tarihini de paragraf başında parantez içinde yazdım. Tarih sırasına göre alıntıladığım ve dilini değiştirmeden aynen aktardığım mektuplardaki boldlar bana aittir.
Başbakanın evinde bulunan zarfta, 30.3.960 tarihli ve Büyük Doğu antetli kâğıda yazılmış Necip Fazıl imzalı mektup: “Muhterem Arif Bey efendi, […] Beş çocuğumu, zevcemi ve annemi, Allah’tan sonra bey efendiye ve size emanet ediyorum. Bu hususda haya ve hicap hissim daha fazla tafsilat vermeye müsait değildir. […] Necip Fazıl [altta evinin adresi ve telefonu yazılı olup, özel not] Malûm hususlarda temas edilmesi gereğini, zevcem Neslihan’dır.”[7]
Necip Fazıl (15.1.954, dokuz maddelik mektup): “Muhterem efendim; […] 2- Necip Fazıl kimdir ve nedir? Neydi ve ne olmuştur? Bu suallere cevap verecek sizsiniz ve eğer bütün ümidini size bağlıyan bu adamın, bugün, Türk milletinin maneviyat cephesini temsil edici bir sembol haline getirildiğine zahip bulunuyorsanız, mevzuunuzu hâkimiyetle mütealea buyurabilirsiniz. […]
3- Aynı Necip Fazıl, bütün hesabı kendisine malûm olarak, muazzam belâ devrimizin timsali Halk Partisine duyduğu ezelî ve ebedî kin bakımından […]
6- Bunun için tek yol şudur; ya pek büyük sermaye ile (resmi ilandan da müstağni) günlük gazete kurmak, ya pek küçük bir yardımla haftalık bir mecmua çıkarmak… Benim bundan sonra çıkaracağım el ilânı boyunda bir matbua bile olsa (Yeni Sabah)tan fazla satacağıma göre, günü şartlarına nazaran haftalık mecmuadan münasibi yoktur. Avrupadaki emsalinden üstün ve zengin bir haftalık… Vaktile arzettim: Bir kerelik 17000 lira… Bundan sonra ne yardım, ne bir şey […]
7- Arzettiğim gibi, vaktiniz, mizacınız ve üslûbunuz, arada bir beni kabul etmeye mani teşkil edecek olursa, tam emniyetinize mazhar bir şahısla irtibat halinde bulundurulmamı benden esirgememelisiniz. […]
9- Herşey zekâ ve takdirinize kalmıştır. Derin ihtiramlarımla…” (s. 87-88).
Necip Fazıl (12.3.1954): “Muhterem efendim, […] Artık belli ediniz efendim; sizi sevmekde, ümidini size bağlamakta devam ettiği müddetçe, sırf fikir ve dava namusu bakımından yol başka, devam edemez olunca da başka olması gereken bu canhıraş açlıktaki adama kendinizi belli ediniz. Hâlâ mavzuunda ümit kesilmeyen bir mahabbet ve bağlılık hedefine ihtiramlariyle…” (s. 22).
Necip Fazıl (19.11.956): Pek muhterem bey efendi; Bu sabah huzurunuzda hayatımın ve talimin en garip ve hazin tecellisine şahit oldum. Başvekil nezdindeki teşebbüsüme ve 7000 lira isteğime cevap alamayınca, tarafınızdan da çağrılmayınca alakalarına dair ümidimi kesmiştim. 7-8 bin lirayı yatırdığım ve gerisini teminden âciz bulunduğum bir işin yarı kalmasından donmuş ve idraksiz kalmış haldeyim. Artık sırf yüksek şahsınızdan 500 lira borç isteyerek İstanbula dönmekten ve atımı satarak mecmua parasını denkleştirmekten başka çarem kalmamıştı. […] Beni bu vaziyetten kurtarmanızı ve bakiye 6500 lirayı lütfederek ve bir daha yardım talebi için muhterem kapınızı çalmayacağımı bilerek İstanbuldaki fikri faaliyetime sevk buyurmanızı ellerinizden öperek rica ederim. Otelim Yenişehir palastır.” (s. 82).
Necip Fazıl (15.1.957): “Muhterem efendim, Büyük entelektüel temas planı, aramızda, sizi tanıdığım gündenberi kapalıdır. Münasebetimiz boyunca beni bir saat olsun karşınıza alıp konuşturduğunuz vaki değildir. Bu hususta bütün teşebbüs ce hamlelerim sükûtla mukabele gördü. […] Halbuki yardım isteyen değil, eser vermek isteyen bir Necip Fazıl vardır […] Şimdi kâğıt, reklam, ücretler ve saire olarak bütün ihtiyaç, sadece bir defalık 5000 liradır. Bu, vaziyeti size müteaddit defalar yazdım ve bütün müsbit barakalarile Muzaffer beye gösterdim ve bir not bıraktım. […] Ellerinizden öperim. (Altta) Ev telefon no: 362723” (s. 77).
Necip Fazıl (tarih yok, dosyada peş peşe; 26.8.957 tarihli mektup notunda atıfla ‘Büyük mektup’ deniyor, bu uzun mektup olabilir. Mektupta seçim ve adaylık konusu var, 1957 seçimi, 27 Ekim’de yapıldı. NO): “Efendim, İhya ettiğiniz ve servet sahibi kıldığınız insancıklar bugün kuyunuzu kazmaya bakarken, beni, en hasis şartlar altında sizin için nefsini fedadan ve mevcut sanaat ve fikir şahsiyetinin olanca perestij ve tesirinizi kefenize akmaktan çekinmemiş olan ferdim. […]
Bugüne kadar bana, alet ve madde bakımından haysiyetli bir (organ) imkanının binde biri dahi gösterilmedi. […]
Bana ayda muayyen resmi bir ilan verilse, bunun mesela iş bankasına kısmen terhini suretile bir avans temin edilse (Havadis)in teknik vasıtaları da ücreti mukabilinde istifademe bırakılsa, Türkiyenin en büyük gazetelerinden birini kurulacağına şüphem yoktur. Fakat zeytinyağı, limon ve yumurta tek tek dolabımızda dururken bir araya getirilemez ve mayonez tutturulamaz. Ne havsala yakıcı cilve ve hikmettir bu? Cücelere raflar dolusu ekmek, devlere tek buğday tanesi bile yok…
Seçimlere gidilirse bu azim hamlede benim rolüm düşünülmeyecek midir? Neşriyat ve fiili konuşma yolu ile anadoluyu fethetmek benim için iş midir? Bugün sizi ciddiyetle ve samimiyetle seven Türk Milletinin bu duygusunda acaba benim tesir ve telkin hissem ne kadardır? Ve ne kadar olabilir?
Memleketim olan Maraştan listenizde müstakil olarak mebus çıkacak olursam mecliste, cephenizin en ateşin hitabet merkezi kurulmuş ve muhalefet suratında, partinizi angeje etmeksizin tokatların en tesirlisi bulundurulmuş olmaz mı? […]
Bütün vatan yükünü çeken omuzlarınıza lütfen bu fedayi dostunuzun tek dirhemlik yükünü de bir an için alınız; ve sonunda tek dirhemin sizden kaç ton yük hafifleteceğini görünüz […] Ellerinizden öperim.” (s. 66-67).
Necip Fazıl (26.8.957, mektubun altındaki not): “Utandığım, haya ettiğim için söylemedim, bildireyim Evin dikiş makinası ve radyosu rehine konmuştur. Bey efendiye yazdığım büyük mektubun verildiğini sanıyorum. Davam o kadar büyük ki, bu tarafından bahsetmedim. Allahdan, hak yolunda ona zahir olması için beni yaşatmasını niyaz idiyorum. [altta not:] Zevcemin adresi: Neslihan Kısakürek, Feneryolu Bağdat Cad. No: 170, Kadıköy” (s. 74).
Necip Fazıl (14.12.1957’de Haydarpaşa Numune Hastahanesi’nden yazmış: “Beni, bulunduğum hastahaneden herhangi bir C.H.P.linin, bir Allahsızın, bir koministin, şunun; bunun, en küçük bir doktorun -daha evvel başıma geldiği gibi- tesiri ve gizli kundağı hemen taburcu edilebilir ve zındana iade olunabilirim. […] Başvekile yazdım […]” (s. 3-4).
Necip Fazıl (16.12.957): “Benim pek sevgili ve ebedi dostum ve efendim; Kemal Dağdeviren geldi. Emirlerinizi aldım. Allahdan size sonsuz saadetler dilerim. Halimi o size anlatır… Hamdolsun hıfzı ilâhide olmakla beraber etrafım bin düşman ve süi kast dolu… Dağdeviren herşeyi biliyor […]” (s. 56).
Necip Fazıl (7.1.958): “Hürmetkârınız Necip Fazıl” imzalı ve “Muhterem Beyefendi” hitabıyla mektubunda hastanede şeker hastalığından bahsediyor ve son cümle: “Allah beni ve cümlemizi korusun…” Mektuptan cümle: “Yemin ederim ki, vahim vaziyetteyim… Yemin ederim ki, ölmekten değil, çıldırıp küfür alemine ve -Başvekilin düşmanlarına- rezil olmaktan korkuyorum. Evde yeniden aç… Buradan, sigara param olan onbeş lirayı bir zarfa koyup evime gönderdim. [alttaki not:] Allah ve Resûl aşkına: Bu mektubu kendilerine okuyunuz ve hükmü onun vicdanına terkediniz… Bir de eve bir telefon edip, sizi rahatsız etmekte çok sıkılan Neslihan’ı tenvir buyurunuz…” (s. 8).
Necip Fazıl (17.1.958): “Muhterem efendim” diye başlayan mektubun altındaki not: “Halimden bahsetmiyorum… Artık bütün tenbih ve telkin hududunu açtım, evim açıktır ve zevcem çılgınlık buhranları içindedir. Siz de bir gün benim öldüğümü duyarsanız bu mektubun bir benzerini, aile efradımdan sağ bulacağınız herhangi birine yazarsınız… Allahın rızasını tahsil ve muazzez babanızın ruhunu şad etmenin yolu beni kurtaracaktır.” (s. 55).
Necip Fazıl (17.2.958): “Muhterem efendim, Abdurrahman Şeref Ankaradan döndü ve herşeyi bildirdi. […] Hakdan size gerçek saadet ve üstün nimet niyaz ederim. Kalbim ebediyyen sizindir. Gözyaşları içinde imzalıyorum. Merbutunuz: Necip Fazıl” (s. 44).
Necip Fazıl (8.1.959): “Muazzez efendim, Gerçek merbut ve sadık dostunuz Mükerrem Sarol’dan aldığım müjdeye göre, heran gözlerimi sabit bir noktaya dikip mecnunlar gibi beklediğimi gaye, bütün teferruatile size arzedilmiş ve tarafınızdan kabul buyurulmuştur. Artık müessis hale geldim […] derhal Havadis Gazetesine benim hesabıma 25 bin ve bana ilanlarım ve ilk tesis masraflarım için 10.000 lira lütfunu hararetle istirham ederim. […] Ellerinizden iştiyakle öperim.” (s. 36).
Necip Fazıl (18.7.959): “Muhterem efendim, Mecmua çıkmadan bana tahsis buyurduğunuz ayda bin lirayı beş aydır almadım. Müsteşarınıza uğrayıp dedim ki: Beş aydır tahsisatımı almıyorum ve almayacağım. Fakat kitap neşriyatına başlıyacağım ve müesseseleşmeye doğru gireceğim için mühimce bir meblağa ihtiyacım var… Bu meblağı her taraftan temine bakıyorum. Bu arada bir kerelik ve son olarak bana bu tahsisleri vermenizi rica ederim. […] bu adama, arz ettiğim mevzua medar olmak üzere bu küçük meblağın tesviyesine emir buyurmanızı istirham ederim. [altta not:] Varsın, büyük meselelerim, size açılamadan, içimde heran tesiri artan bir zehir gibi çöreklensin dursun…” (s. 32).
Necip Fazıl (19.7.959): “Muhterem Efendim, Hiçbir suretle tekerrür etmemek şartile ve sırf kitap neşriyatıma medar olmak üzere ettiğimin istirhamın neticesine ait telefon müracaatım, telefonun zatıalilerine baglanmasına ragmen cevabsız kaldı. Dakikalarca bekledikten sonra ‘Başvekilin yanındalar’ cevabını aldım ve İstanbul’a döndüm. […] Red ve istiskal ediliyorsam bunun açık deliline şahit olmayı temenni ederim.
Hiçbir yardım istemeden bütün bir hayat istihkari bahasına hükümetinize yardımcı olmak faaliyetimin takdirini beklediklerimden biri olarak zatıalilerine hürmetlerimi iblağ eder; ve bana küçük yardım ‘beş aylık tahsisatım’ esirgemeyecek olursanız bunun bir banka vasıtası ile adresime gönderilmesini istirham ederim. İhtirallarımla.” (s. 30).
70 YIL ÖNCE 70 YIL SONRA
Varlıklı-yoksul yani emek-sermaye çelişkisinin Türkiye yansıması gibi dünkü basın bugünkü medya da ikili yapıdadır. Basının/medyanın haberciliğinde 1950’leriyle 2020’lerin yok birbirinden farkı. Habercilikte iktidarın dümen suyunda gidenlerle gitmeyenler safı, nettir.
70 yıl öncesi beslenenlerden Necip Fazıl Kısakürek’in mektupları her şeyin itirafıdır. Başbakan Adnan Menderes’e ve makamına yazılan mektuplar, Necip Fazıl Kısakürek’in amacını ortaya koymaktadır. Derdi, para almak, gününü kurtarmaktır. Kuşkusuz her dönem ve bugün de Necip Fazıl Kısakürek gibi nice mektup yazanlar olmuştur, umarım bir gün onları da okuruz.
70 yıl öncesinin ‘Besleme Basın’ından günümüzün ‘Havuz Medyası’na veya ‘Yandaş Basın’ına… Aslında ‘Besleme Basın’ 70 yıl sonrasını da güzel tanımlıyor.
Gece vaktinde evinin kapısı kırılanla /tutuklananla/cezalandırılanla, para ve soruşturulmama/yargılanmama zırhıyla süs bitkisinin haberciliği bir olur mu?
Kalemini/mikrofonunu ya halkın ya da iktidar için kullanırsın, ortası yoktur!
NOTLAR:
[1] Örtülü Ödenek Davası: Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes’e yazdığı mektuplar, BCA-F: 10.9/K: 175, D: 531, S: 5.
[2] Rasih Nuri İleri, Örtülü Ödenek, Scala Yayıncılık, İstanbul-1996.
[3] Hıfzı Topuz, Türk Basın Tarihi, 2. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul-2003, s. 192-225.
[4] Ahmet Kahraman, Cici Basının Sefalet ve Rezaleti, tümzamanlaryayıncılık, İstanbul-1996, s. 67-81.
[5] BCA-F: 10.9/K: 201, D: 623, S: 1, s. 12-13.
[6] BCA-F: 10.9/K: 201, D: 623, S: 1, s. 27-28.
[7] BCA-F: 10.9/K: 175, D: 531, S: 5, s. 26-29. Bundan sonra sadece sayfa numarasını yazacağım. NO.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.