25.05.2023
Oya Baydar, t24.com’da “Dinci faşizm ile ırkçı laik faşizm kıskacından kurtulmak için…” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
Seçimin sonucu ne olursa olsun her oy gelecekteki kaçınılmaz mücadelede gücümüzü artıracak
Bir süredir hazırlanan derin devlet operasyonu Cumhurbaşkanlığı seçimine beş kala başarıyla uygulandı. Cumhur İttifakı’nın dinci faşist damarına Sinan Oğan’la taze kan pompalanırken Millet İttifakı’nın adayı Kılıçdaroğlu devletin ırkçı laik kanadının temsilcisi Ümit Özdağ tarafından kuşatıldı. Özdağ ve Kılıçdaroğlu’nun imzaladıkları 7 maddelik mutabakat metni; demokrasi, özgürlük, eşitlik, iç barış söylemlerini geçersizleştiren bir teslimiyet belgesidir.
Ne kadar iyimser olsak, metni ne kadar olumlu yorumlamaya, “geçti, geçti, yok bir şey!“ diyerek geçiştirmeye çalışsak da, mutabakatın özü Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerinin engellenmesi, Kürt siyasî hareketinin güçsüzleştirilmesi, Türkiyelileşme sürecinin baltalanmasıdır ki, Türk ulus devletinin yüz yıllık değişmez ve en güçlü kırmızı çizgisidir. Bu da, Cumhuriyet’in demokrasiyle taçlandırılması söylemini bir dilek ve özlemden ibaret kılar, çünkü Türkiye’de gerçek anlamda demokratikleşmenin önkoşulu Kürt sorununun barışçı çözümüdür.
Kılıçdaroğlu Özdağ’a sadece oy için boyun eğmedi
Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun Ümit Özdağ’ın dayatmalarına boyun eğmesinin asıl nedeninin 2. turda oylarını artırma hesabı olduğunu düşünmüyorum. Kılıçdaroğlu da kurmayları da bu oyların kaybedecekleriyle kıyaslanmayacak kadar az olduğunu bilirler. Hele de Oğan’ın ayrılıp Cumhur İttifakı’nı destekleyeceğini beyan etmesinden sonra… Yine de, oy destekleri toplamda yüzde 12-15 arası olan Kürt, demokrat, sosyalist sol seçmeni şoka uğratmayı göze almalarının nedeni, işin içinde bir üst iradenin bulunmasıdır.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun devlet aklına teslim oluşunun, devletin yüce çıkarları uğruna (ki o yüce çıkarlar çoğunlukla milletin, halkın gerçek çıkarlarının tam tersidir) ilkelerinden, hatta anayasadan taviz vermesinin ilk örneği değil bu. Yıllar önce, dokunulmazlıklar konusu gündeme geldiğinde, “Anayasaya aykırı ama evet oyu vereceğiz“ demesini, bağrımıza taş basarak unutmuşuz gibi yapsak da unutmadık. Bunun gibi, biri hariç AKP’nin beka yutturmacasıyla güç ve oy devşirmesine ve komşu ülke topraklarına girmesine olanak sağlayan bütün sınırötesi operasyon tezkerelerine sözde “millî çıkarlar„ için evet oyu vermiş bir parti ve onun lideri var karşımızda.
Kılıçdaroğlu gibi; kendi iç muhasebesini yapmaya ve kendini değiştirmeye çalışan, kadim devlet partisi CHP’deki ulusalcı refleksleri yumuşatarak partiyi sosyal demokrat bir yapıya kavuşturmaya çabalayan, helalleşmeden söz eden, demokrasiye inanan bir lider, Özdağ‘gillerle ittifakta neden sakınca görmez? Çünkü devletin şoven milliyetçi – ırkçı faşist kanadı, kırmızı çizgileri bir adım aşanlara dişlerini göstermekte gecikmez de ondan. Üstelik bu zihniyet tarih boyunca halka zerk edilmiş, geniş yığınlara genetik kod gibi işlenmiş, kitle gücü edinmiştir. Oy devşirmenin en kolay, hatta din bezirgânlığından bile etkili yolu, şoven Türk milliyetçiliğinin vatan-millet-şehit kof hamasetini ve beka zokasını kullanmaktır. Erdoğan ve Bahçeli’nin Cumhur İttifakı yıllardır bu silahı kullanarak ayakta kalmıştır.
MHP’ye taze kan, İYİP’e takviye
Aynı kökten gelen, aynı zihniyeti taşıyan ve aynı odaklara hizmet eden Oğan’la Özdağ’ın iki ayrı ittifaka müfettiş, ya da kayyum olarak atanmalarının sadece kendi ideolojik-siyasal hırslarının ürünü bireysel tercihler olduğunu düşünmüyorum. Oğan ile, artık İki keklik türküsünü söyleme, daha doğrusu söyleyememe durumuna düşmüş, siyasal değil psikolojik vaka haline gelmiş Devlet Bahçeli markaja alınıyor, başka bir deyişle taze kan veriliyor. Millet İttifakı da kendisinden bekleneni tam veremeyen light milliyetçi Meral Akşener’e ilaveten Özdağ ile takviye ediliyor, böylece de Kılıçdaroğlu kuşatılıyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, bütün tavizlerine, fincancı katırlarını ürkütmemeye gayret eden üslubuna rağmen derinlere yeterince güven veremediği bir gerçek. Kürtlerden ve demokratlardan gelecek oylarla güçlenmesi birilerinin işine gelmediği gibi AKP’nin semirttiği, 5’li çeteden ibaret olmayan sermaye kesimlerinin ve Cumhur İttfakı’nın tarikatlarının cemaatlerinin cumhurbaşkanı olarak görmek isteyecekleri son kişi. Öte yandan ırkçı ve de laik faşist kanatla ittifaka yönlendirilmesinin 2. turda oy oranını daha da düşürmesi umuluyor. Pek de yanlış bir hesap sayılmaz doğrusu.
Kılıçdaroğlu bu çıkmaza nasıl girdi?
İki yıla yakın bir süredir Millet İttifakı’nı sabırla ören, Cumhurcu’lardan kurtulma, cehennemin kapısını kapama umudu yaratan, kendisiyle birlikte kitlesini de adım adım değiştirmeye çabalayan Kılıçdaroğlu bu duruma nasıl geldi? El cevab: militarist, ırkçı, faşizan mihrakların desteğindeki Erdoğan-Bahçeli ittifakının HDP=PKK=Terör denklemi karşısında savunmada kalarak. Bu iğrenç algı yönlendirmesini tersine çevirmekten çekinerek. Yaratılan terör umacısını açığa çıkarmak yerine o umacıdan korkup HDP’ye, Kürt siyasî hareketine, -hadi vebalı muamelesi yapmak demeyim ama- mesafeli durarak…
Erdoğan’ın hesaplarını bozmanın, dinci faşizmle ırkçı faşizmin saldırısını bertaraf etmenin tek yolu vardı: HDP=PKK=Terör denklemi tuzağına düşmemek; vallahi de billahi de HDP ile ilişkimiz yok, ürkekliği yerine milyonlarca seçmeni temsil eden Meclis’in üçüncü partisine açıkça sahip çıkıp hakkını ve yasallığını cesurca savunmak, Kürt meselesinin barışçı demokratik çözümünün programını açıklamak.
Sayın Kılıçdaroğlu Alevî olduğunu göğsünü gere gere açıkladığında mezhepsel bölücülerin silahını ellerinden nasıl aldıysa, ve bu tavrıyla nasıl hem saygınlık hem de üstünlük sağladıysa, aynı tavrı HDP için gösterebilmiş olsaydı bugün gelişmeler farklı olurdu. Ama yapmadı, yapamadı. Hem kendi sınırları, hem derin yönlendirmeler, hem de Millet İttifakı içindeki faşizan milliyetçi odaklar izin vermedi.
Yine sandığa gideceğiz ama…
Evet; faşizan güçlerin söz sahibi olmasına olanak tanınmasına, Özdağ gibilerin İçişleri Bakanlığı talebine (karşılanacağını düşünmüyorum ama talep edebilmesinin bile sembolik anlamı var, bu bir güç gösterisi), hepsinden beteri kayyum meselesinin mutabakat metninde yer almasına rağmen yine sandığa gideceğiz.
Sadece kendi adıma konuşuyorum; bu gelişmelerden sonra kimseyi etkileme, kimseye akıl verme hakkını kendimde görmüyorum. Yine yedi saatlik yorucu bir yolculuğu göze alarak İstanbul’a gelip oyumu Kılıçdaroğlu için kullanacağım. Ama ihtiyatlı adımlarla, biraz da ayağımı sürüyerek.
Bizi bir kez daha aldattınız küstüm, duygusallığına kendimi kaptırmayacağım. Oy kullanmazsam hesap sorma hakkım da olmaz. Oyumu kullanacağım ve başkalarına da kullandıracağım çünkü ülke büyük olaylara ve değişime gebe. Seçimin sonucu ne olursa olsun her oy gelecekteki kaçınılmaz mücadelede gücümüzü artıracak. Mücadelemiz; ister dinci ister ırkçı olsun faşizmin her türüne karşı, barış, özgürlük, demokrasi, eşitlik mücadelesi. Tekadam iktidarını sona erdiremezsek mücadeleyi sürdürmemiz daha da güçleşir. Sandığı bu nedenle: mücadeleye devam edebilmek için gideceğim.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.