03.08.2024
Şahin Alpay, platform24.org’da “Hocam ve Dostum Tomas Hammar’a Veda” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
Profesör Tomas Hammar hayatımda tanımak şansına sahip olduğum, insani vasıfları en yüksek kişilerden biriydi. Stockholm Üniversitesi’nde asistanlığını yaptığım 1970’lerde ve sonrasında; haksız yere hapsedildiğim 2016 – 2018 döneminde gösterdiği dostluk ve dayanışma için ona ebediyen borçluyum.
1972’nin Kasım ayıydı. Türkiye’de askeri yönetim tarafından aranıyordum. Rahmetli ağabeyimin yüklü bir para karşılığı sahibinden satın aldığı, yakın bir arkadaşımın da kimliğime uydurduğu pasaport ile ülkeden kaçmayı başarmış, neticede daha önce aklımdan hiç geçmeyen İsveç’e kapağı atıp siyasi iltica istemiştim. Bu gerçekleşir gerçekleşmez üç yıldır ayrı olduğum eşimi, altı yaşındaki küçük kızımızla birlikte İsveç’e gelmeye razı etmek esas çabam oldu. Ama uzunca bir süre kalmamın kaçınılmaz göründüğü İsveç’te ben ne iş yapacaktım?
İlk günlerden itibaren, imkan bulursam Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (AÜSBF) başladığım doktora çalışmasına devam etmeyi aklıma koymuştum. Stockholm Üniversitesi’nde (SÜ) doktora programına nasıl kabul edilebilirdim? Bunu öğrenmek için ilk fırsat, İsveç’e resmi iltica başvurusu yaptığım sırada karşıma çıktı. Sorgulamamı yapan polis müfettişiyle İngilizce konuştuk, ama yasal zorunluluk gereği müfettişin yanında bir Türkçe çevirmen de bulunuyordu. Çevirmen, SÜ’de siyaset bilimi öğrenimi gören Doğan adında bir Türk genciydi.
Sonradan arkadaş olacağım Doğan’la başbaşa kaldığımızda ona ilk sorum şu oldu: “SÜ’de doktora yapmak istiyorum. Bunun için kiminle konuşabilirim?..” Doğan, hiç tereddüt etmeksizin, “Doçent Tomas Hammar’la konuş,” dedi ve hemen cebindeki defterden Hammar’ın telefon numarasını bulup bir kağıda yazdı. Hemen o gün Hammar’ı aradım; kim olduğumu, onunla niçin görüşmek istediğimi kısaca anlattım. Ertesi sabah üniversitenin A binasının dokuzuncu katındaki odasında beni beklediğini söylemez mi?.. Kulaklarıma inanamıyordum… Bunu İsveç’te işlerimin yolunda gideceğine dair yeni bir işaret olarak yorumladım.
Ertesi sabah üniversitedeki buluşmamızda Hammar’a siyasi iltica başvurusunda bulunduğumu, bunun nedenlerini, AÜSBF’de yeterlik sınavını verip tez yazma aşamasına kadar geldiğimi anlattıktan sonra doktora çalışmalarıma SÜ’de devam etme şansım olup olmadığını sordum. Hammar, İsveç’teki göçmenlerin siyasi değer ve davranışları konusunda kapsamlı bir araştırmayı başlatmak üzere olduğunu; araştırmaya Finlandiya, Yugoslavya ve Polonya’dan gelenler yanında Yunanistan ya da Türkiye’den gelen göçmenleri dahil etmek istediklerini; bu proje için Merkez Bankası’na fon almak için başvurduklarını anlattıktan sonra, eğer araştırma ekibine katılmayı istersem araştırmaya Türkiyeli göçmenleri dahil edeceğini söylemez mi?.. Kulaklarıma inanamıyordum… Elbette katılmak isteyeceğimi söyledim; Hammar da zamanı geldiğinde beni arayacağını söyledi. Havalara uçuyordum… Bu İsveç ne biçim bir ülkeydi böyle?.. Bütün işlerim nasıl da rast gidiyordu!..
Hemen İsveççe kurslarına yazıldım. Yaz boyunca da çeşitli işlerde çalıştım. 1973 sonbaharında Hammar’la tekrar buluştuk. Merkez Bankası’ndan araştırma fonu alınmış, araştırmanın Türkleri kapsaması da kesinleşmişti. AÜSBF’den mezun olduğuma dair elimde diploma ya da belge olmadığını, Ankara’dan getirtmemin de zor olacağını öğrenince Hammar, binanın sekizinci katındaki ekonomi bölümünde Besim Üstünel adında konuk bir Türk profesör bulunduğunu öğrendiğini, onu tanıyıp tanımadığımı sordu. Elbette tanıyordum. Fakültede hocamdı; ben de öğrenci derneği başkanlığı yaptığım için tanınan bir öğrenciydim. Hammar profesörün benim mezun olduğuma dair bir kağıt imzalamasının yeterli olacağını söyledi.
Tabi sevinerek hemen Üstünel’in kapısını çaldım. Beni gördüğüne sevindiğini gizlemedi, ama biraz mahçup bir ifadeyle istediğim belgeyi veremeyeceğini sözlerine ekledi. Doğdusu çok şaşırdım!.. Demek Türkiye’deki askeri yönetimin saldığı korku Stockholm’e kadar uzanıyordu… Tomas’a durumu anlattım. Bir çare buluruz dedi ve sonra beni o sıra sosyal bilimler fakültesinin başkanı olan Prof. Elias Berg’e gönderdi. Berg beni ilk defa görüyordu, ama hakkımda Tomas’la konuşmuşlardı. AÜSBF mezunu olduğuma dair belgeyi imzalamakta tereddüt etmedi. Böylece doktora kurslarına kabul edilebilmem için almam istenen son sınıf dersini aldım ve sınavını da geçtim.
1974 yılı Ocak ayında üç yıldır görmediğim eşim ve kızıma nihayet kavuştum. Mayıs ayında TBMM genel af ve kısa dönem yedeksubaylık kanunlarını üst üste çıkarınca, eşimle bir süre düşünüp taşındık. Sonunda fırsatı değerlendirmenin doğru olacağına karar verdik. Tomas, “alan çalışmasına başlamak için zamanımız var” diyerek bu kararımızı makul karşıladı. 1975 yazı askerlikle, sonbahar ayları da pasaport alma mücadelesiyle geçtikten sonra Stockholm’e nihayet 1976 başında dönebildik. Tomas kalacak bir yer bulmamıza yardımcı olmakla kalmadı, doktora yapmak için dört yıl süreli dolgun bir devlet bursu almamı da sağladı. Political Resocialization of Immigrants in Sweden / İsveç’te Göçmenlerin Siyasal Yeniden Sosyalleşmesi, (PRI) araştırmasının Türkiyeli göçmenlerle ilgili bölümü için çalışmalara dört elle sarıldım.
Bu arada Türkiye’de yeniden bir askeri darbeyle sonuçlanacak siyasi gelişmeler tırmanmaya başlamıştı. 1977’de İstanbul’daki 1 Mayıs gösterileri sırasında çıkan çatışmalarda onlarca kişi öldü, yüzlercesi yaralandı. Bundan beş gün sonra, beni yurtdışına kaçırmak için kendi özgürlüğünü tehlikeye atan sevgili ağabeyim Acar Alpay elim bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Herşeyi bırakıp onu toprağa vermek üzere İstanbul’a döndüm. Bir ay kadar sonra Tomas ve bana her zaman çok yakınlık gösteren eşi sevgili (rahmetli) Stina, bu çok acılı günlerimde bana destek olmak amacıyla Türkiye’ye geldiler. Onlarla, o yıllarda Stockholm’de yaşayan Türkiye yurttaşlarının büyük bir bölümünün geldiği Konya’nın Kulu ilçesi dahil yurdun çeşitli yörelerini gezdik. Onların ayrılmalarından birkaç hafta sonra ben de aklımı başıma topladım ve ailece Stockholm’e döndük.
Oğlumuzun doğumu üzerine eşim Fatma çocukları alıp 1978 sonbaharında Türkiye’ye döndü. Hummalı bir şekilde çalışıp Turkar i Stockholm: En Studie om Invandrare och Politik / Stockholm’de Türkler: Göçmenler ve Siyaset Üzerine Bir Araştırma başlıklı tezin yazımını tamamladım. İsveççeye çevrilerek yayımlanan tezimin savunmasını 29 Kasım 1980’de yaptım. Tomas’ın onayıyla, yararlanmakta olduğum İsveç devlet bursunu sonuna kadar kullanabilmek için kalan son doktora dersinin sınavını Nisan’a bıraktım.
Türkiye’de aşırı sağ ve sol gruplar arasında büyüyen silahlı çatışmalar, 12 Eylül 1980’de ordunun yönetime el koyması ve bütün ülkede sıkıyönetim ilan edilmesiyle sonuçlanmıştı. Tez savunmasını yaptıktan hemen sonra, Aralık ayında hasta olan babamı görmek için Ayvalık’a gittiğimde hiç bir neden olmaksızın ve gösterilmeksizin yerel sıkıyönetim komutanlığı tarafından gözaltına alındım. Ayvalık ve sonra İzmir’de iki hafta kadar gözaltında tutulduktan sonra, eşimin seferber ettiği dost ve tanıdıkların çabaları serbest bırakıldım. Nisan’da Stockholm’e gidip kalan son sınavı verip doktora diplomasını aldım; başta gösterdikleri dostluk için Tomas ve Stina olmak üzere İsveçli dostlara ve Türk arkadaşlarımıza veda ederek Türkiye’ye kesin dönüş yaptım.
Yukarıda aktardıklarımdan anlaşılacağı üzere Profesör Tomas Hammar, on yıla yaklaşan İsveç öyküm süresince bana SÜ’de doktora yapma imkanı sağlayan kişi olmakla kalmadı, gerek özel gerekse akademik hayatta karşılaştığım çeşitli zorlukları aşıp doktora çalışmasını tamamlamama destek olmak için elinden gelen herşeyi yaptı. Ona ebediyen şükran borçluyum. Dostluğumuz İsveç’ten ayrılmamdan sonra da devam etti.
Benim Stockholm’den ayrılmamdan sonra Tomas, çalışmalarıyla İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da göç araştırmaları alanında ün saldı. Çalışmalarında göç alanına yönelmesinde en önemli paya babası Gillis Hammar ve annesi Lisa Albihn – Hammar’ın sahip olduklarını sonradan öğrenecektim. Onlar tüm çabalarını iki dünya savaşı sırasında İsveç’e sığınan göçmenlerin iyi eğitim görerek, iyi bir yaşama kavuşmalarını sağlamak amacına yönlendirmiş iki öğretmendiler. Tomas onların öykülerini 2018’da yayımlanan, bence İsveç toplumunun anlaşılması bakımından büyük değer taşıyan, Glöm inte vart uppdrag! / Görevimizi unutma! başlıklı kapsamlı kitapta anlatacaktı.
1928 yılının Noel gecesinde dünyaya gelen Tomas genç yaşta aşık olduğu, zamanla tanınmış bir pedagog ve yazar olacak Stina ile evlendi; birlikte üç oğulları oldu (Niklas, Gillis ve -1989’da çifti büyük kedere boğarak vefat eden- Henrik). Doktora çalışmasını, İsveç’in 1900 – 1932 yılları arasında izlediği göç politikası üzerine teziyle 1964’te tamamlayan Tomas, 1978 – 1982 arasında Stockholm Üniversitesi’nde yapılan İsveç’te Göçmenlerin Siyasal Toplusallaşması konulu kapsamlıaraştırmanın yöneticiliğini üstlendi. 1983’te Stockholm Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nin Centre for Research in International Migration and Ethnic Relations /Uluslararası Göç ve Etnik İlişkiler Merkezi, CEIFO‘nun başkanlığını üstlendi. 1988’de İsveç’in ilk göç araştırmaları profesörü oldu. Uluslararası göç alanındaki araştırmalarını 1993’te emekli olduktan sonra da sürdürdü. Almanya’nın Münster Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi 2002’de, İsveç’in Malmö Üniversitesi Kültür ve Toplum Fakültesi 2012’de ona Avrupa’da göç araştırmalarına yaptığı değerli katkılardan dolayı onursal doktora payesi verdi. Çeşitli baskıları yapılan, yazarlık ve editörlüğünü yaptığı başlıca kitaplar şunlar oldu: European Immigration Policy / A Comparative Study (1985); Mechanisms of Immigration Control (1997); International Migration, Immobility and Development (1999); Democracy and the Nation State (2016).
Bana gelince, solcu geçmişim nedeniyle Türkiye üniversitelerinde iş bulamayınca basında çalışmaya başladım; ülkenin önde gelen gazetelerinde editörlük ve köşe yazarlığı yaptım. 2001- 15 arasında İstanbul’daki Bahçeşehir Üniversitesi’nde tam zaman siyaset bilimi hocalığı yaparken, İslam’ın özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyle bağdaşan bir yorumunu desteklediğine inandığım için, önderliğini Fethullah Gülen’in yaptığı bir dini cemaat tarafından çıkarılanZaman ve Today’s Zaman gazetelerine dışarıdan köşe yazıları yazdım. Akademisyen ve gazeteci olarak çeşitli konferanslara katılmak üzere Stockholm’e ziyaretlerim devam etti. Bütün bu yıllar boyunca Tomas’la haberleşmeyi hiç ihmal etmedik. O da 1993’te uluslararası bir konferansa katılmak üzere bir kez daha Türkiye’ye geldi.
15 Temmuz 2016 günü Türkiye’de arkaplanı henüz tam bir aydınlığa kavuşmamış olan, fakat Gülen cemaatinin önayak olduğu anlaşılan bir askeri darbe girişimi oldu. Girişim aynı gün bastırıldı ve başta cemaat mensupları olmak üzere onbinlerce kişi gözaltına alındı. Bu bağlamda, bütün meslek hayatım boyunca askeri darbelere ve yönetimlere karşı yazmış, herhangi bir dini cemaatle ilgisi bulunmayan ben de, darbeyi hazırlayanlardan biri olduğum gerekçesiyle tutuklandım ve iki yıla yaklaşan bir süre cezaevinde kaldım.
Darbecilik suçlamasıyla tutuklandığım haberi Stockholm’e ulaşınca akademi ve medya dünyasından önde gelen İsveçliler uğradığım haksızlığa tepki gösterdi. Tanınmış siyaset bilimciler Tomas Hammar, Jan Hallenberg, Anders Mellbourn, Michel Micheletti, Olof Petersson, Maud Eduards, Björn von Sydow, Lars Thunell serbest bırakılmam için çağrı yapan yazılar kaleme aldılar. İsveç Siyasal Bilimler Derneği’nden tam 188 meslektaş, dernek başkanı Anders Lidström’ün kaleme aldığı ve “Şahin Alpay her zaman demokratik ilkeleri savunmuştur. Tutuklanmış olması dehşet verici…” diyerek serbest bırakılmam için çağrı yapan bir bildiriyi imzaladı.
Hocam Tomas Hammar da bu bağlamda 15 Ekim 2017 günü aşağıdaki açıklamayı yayımladı:
“Şahin Alpay 1970’lerin başında Stockholm’e geldiğinde, göçmenlerin siyasal sosyalleşmesi üzerine onun da katılacağı oldukça önemli bir araştırma projesinin başındaydım. Türkiye’ye dönmesinden sonra da onunla hep iletişimde kaldık ve Today’s Zaman’da yazdığı ilginç makaleleri okumak imkanını buldum. Bu uzun deneyimlerim temelinde, aşağıdaki yorumları yapmama izin verin.
Şahin Alpay’ın 1980 yılında Stockholm Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde savunduğu doktora tezinin danışmanlığını yapmak mutluluğuna eriştim. Stockholm’de yaşayan çok sayıda Türkiye yurttaşıyla kapsamlı mülakatlar yapmış ve tezini olağanüstü bir biçimde birkaç yıl içinde tamamlamıştı. Türkiyeli göçmenlerin İsveç politikasını nasıl yorumladıkları ve buna nasıl katıldıkları hakkındaki bu ilginç akademik çalışmayı iyi bir İsveççe ile kaleme almıştı. Hayli olumlu tepkiler alan tezi ne yazık ki Türkçeye çevrilmedi.
İsveç’te geçirdiği uzun yıllardan sonra Şahin Alpay, Stockholm Üniversitesi’ndeki arkadaşları yanı sıra İsveçli gazeteci ve siyasetçilerle de yakın iletişim halinde kaldı. İsveç basınında yakın bir dost, “İsveçli bir Türk” olarak tanındı. Ne var ki bugün İsveç onun hakkında endişeli. Şahin Alpay’ın durumu bizler için önemli bir endişe kaynağı! Bugünlerde hakkında birçok görüş belirtiliyor ve açıklamalar yapılıyor.
Şahin Alpay’ın yazıları ‘terör eylemi’ değil, iyi bir akademisyenin Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve siyasi hayatında neler olup bittiğine dair yorumlarıdır. Avrupa ve İskandinavya’daki gelişmeler konusunda yetkin bilgi sahibi de olan Alpay, bana vebaşkalarına, ülkesinde neler olup bittiğine dair daha iyi bir anlayış ve zengin bir kavrayış sağlamıştır.
Şahin Alpay her zaman, her türlü askeri darbeye karşı olmuştur. Türkiye’nin AB ile müzakerelerinde ilerleme olmasını ummuş, daha önemlisi yazılarında ve açıklamalarında her zaman liberal demokrasi, hukuk devleti ve basın özgürlüğünü savunmuştur. Yazdığı çok sayıda köşe yazısı ve makalenin hiçbiri teröre destek suçlamasıyla karşılaşmamıştır. Alpay hiçbir suç işlememiştir. Makalelerini Türkiye’de ifade özgürlüğünün insan hakları sözleşmeleri ve Anayasa tarafından korunduğu inancıyla yazmıştır. Derhal serbest bırakılmalıdır!
Tomas Hammar, Emekli Profesör
Stockholm Üniversitesi Uluslararası Göç ve Etnik İlişkiler Merkezi (CEIFO) Eski Başkanı”
Yargılanmamın başlangıcında hakkımda üç kez ağırlaştırılmış ömürboyu hapis cezası isteniyordu. İstenen ceza, belki gerek yurtiçinden gerekse dışından gösterilen tepkilerin de etkisiyle, giderek azalarak 2,5 yıl hapse indi. Dava aradan geçen sekiz yıla rağmen halen devam etmekte. Ne var ki istenen cezayı zaten yatmış olduğum için olacak, Ağustos 2022’de çeşitli bürokratik engelleri aştıktan sonra pasaport almam mümkün oldu. Bunun üzerine yargılanmam boyunca bana destek olan meslektaşlarıma, özellikle de Tomas’a teşekkür etmek amacıyla Aralık 2022’de Stockholm’e gidip bir hafta kaldım. Bu bir hafta içinde Tomas’ı iki kez ziyaret ederek ona çok sevdiği eşi Stina’nın kaybından dolayı bir kez daha başsağlığı dilemek, onunla yıllar boyunca yaşadıklarımız üzerine son bir kez sohbet etmek fırsatını bulduğum için mutluyum.
Avrupa’da göç araştırmaları üzerine eserleriyle dünyaca tanınan Profesör Tomas Hammar hayatımda tanımak şansına sahip olduğum, insani vasıfları en yüksek kişilerden biriydi. Stockholm Üniversitesi’nde asistanlığını yaptığım 1970’lerde ve sonrasında; haksız yere hapsedildiğim 2016 – 2018 döneminde gösterdiği dostluk ve dayanışma için ona ebediyen borçluyum.
Prof. Tomas Hammar 18 Temmuz 2024 tarihinde aramızdan ayrıldı. Benim gibi birçok öğrencisi ve meslektaşının anılarında yaşayacağına, eserlerinin okunmaya devam edeceğine inanıyorum. Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.