Taha Akyol: Bir çocuk ‘hain’ dedi!

01.02.2022

Taha Akyol, karar.com’da “Bir çocuk ‘hain’ dedi! ” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Evet bir çocuk, bir partinin liderine ‘hain’ dedi… Çocuk yaşında bu şartlandırma vahim, ‘hain’ kavramının bu körpe zihne yerleştirilmiş olması çok daha vahim.

Hatırlayacaksınız, Trabzon’da Erdoğan’ın konuşması sırasında kürsüye gelen küçük bir çocuk, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu için “hain” dedi. İktidar partisine oy istedi. Cumhurbaşkanı ve siyasi ekibi çocuğun bu sözlerini tebessümle izlediler.

Belli ki çocuk önceden ‘tedarik’ edilmişti; öyle olmasa kim Cumhurbaşkanı’nın yanına çıkabilir miydi?..

Belli ki çocuğun ne söyleyeceği de ‘tedarik’ edilmişti; öyle olmasa eline mikrofon verilir miydi?

O yaşlardaki bir çocuğun masumiyeti, telkinlere açık olması ve hele de hükümlü babasının “kurtarılması” için küçücük kalbindeki dayanılmaz arzu…

Siyasette kullanmak ne kadar vahim, değil mi?

Yaşadıklarımla ve okuduklarımla söylüyorum, böylesi hiç olmamıştı.

SİYASİ İHTİRAS

Tac ve taht kavgaları için tarihte az mı kan aktı? Modern çağlardaki giyotinler, idam sehpaları, temerküz ve imha kampları ne içindi?

Adına “dava” denilse de, “devrim” denilse de nihayet siyasi güç kavgasıydı.

Elimden gelse merhum hocam Ali Fuat Başgil’in bir yazısındaki şu cümleyi milyon defa yazmak isterim:

Siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı bir sahadır.” (Vatan gazetesi, 29 Ocak 1949)

Merhum Başgil, işte bu sebepten, siyasi gücü sınırlamak gerektiğini vurguluyordu. Kuvvetler ayrılığına, hukukun üstünlüğüne dayalı ve bağımsız yargıyı güçlendiren bir anayasa yapmak gerektiğini anlatıyordu. Bütün ömrünce bunu savundu.

DP lideri Celal Bayar kuvvetler birliğini devam ettirecek, Menderes de kuvvetler ayrılığını savunan birkaç konuşması olduğu halde maalesef ona uyacaktı.

Meşrutiyet’e kadar gitmeyelim, yetmiş yıl oldu, hâlâ kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü ve bunu hayata geçirecek kurumların tarafsız ve güçlü olmasını sağlayamadık.

Bu yüzden bizde siyaset kendini güçlü hissettikçe “daha fazla güç” tutkusuyla hareket edebiliyor. Muhalefete daha fazla öfke duyuyor, “hain” diyebiliyor; yüz yıllık siyasi hastalığımızdır bu.

‘HAİN’ SÖYLEMİ

Tayyip Erdoğan muhalefetteyken ve ilk iktidar yıllarında, karşıtları onu “Amerika’nın adamı” ilan ederlerdi. AB sürecini destekleyenler “Soros’un çocukları” diye suçlanır, Erdoğan’ı Büyük Orta Doğu Projesinin “taşaronu” diye nitelerlerdi. Bu diplomasi eleştirisi değildi, “dış güçler” ve “hain” suçlamasıydı.

O zaman bu komplo teorilerini eleştirdim. Bugün Batı’dan kopma ve yalnızlık hali, onunla bununla kavga etmenin ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor.

Bugün güç Erdoğan’ın elinde, o muhalefeti “dış güçler, hain, terör işbirlikçisi” diye suçluyor. Savcılar “Sorosçular” diye siyasi iddianameler yazıyor. Merkez Bankası Başkanı “kurumun bağımsızlığını Sorosçular istiyor” diye yazı yazabilmiştir.

İttihatçılar da muhaliflerini hain diye suçlardı… Tek Parti Devri’nde muhalefet kafadan hain diye damgalanırdı… Çok partili hayatta hâlâ devam ediyor.

İktidarların somut sorunları gözden uzak tutmak için başvurdukları yüz yıllık söylem!

GELİŞMİŞ ÜLKE OLMAK

Tarih laboratuvarındaki asırlık tecrübemiz hain suçlamasının nasıl vahim kutuplaşmalara yol açtığını göstermektedir. Dahası, “hain” suçlamaları ülkenin gerçek iktisadi, sosyal ve siyasi sorunlarını, hatta yolsuzluk ve iktisadi verimlilik konularını bile medeni üslupla ve rasyonel içerikle tartışılmasını da engelliyor.

Bizde siyasi kavgaların yoğun, ama rasyonellik dozunun düşük olduğunu hiç akıldan çıkarmamalıyız.

Politikanın hırslı, öfkeli “hain” söylemi, maalesef küçücük bir çocuğun dimağına kadar sirayet etmiş!

Bilgilere dayalı soğukkanlı araştırmalar ve rasyonel çözüm programları gerektiren sorunlarımızı, birbirimizi hain diye suçlayarak çözebilir miyiz?! Çözebiliyor muyuz?

Hayati derecede önemli milli bir sorunumuzdur bu!

Sağlam bir anayasal sisteme, güçlü hukuki kurumlara sahip olan Almanya’da Merkel kime hain demişti?!

Almanya, Japonya, hele de çok gerilerimizden gelip bizi çok gerilerde bırakan Güney Kore gibi gelişmiş ülkelere bakın… Ateşli siyasi kavgalarda değil, laboratuvarlarda, araştırma enstitülerinde, üretim ve pazarlama hatlarında ve bu sayede konforda yaşıyorlar; çok da güçlü ülkeler…

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir