20.01.2022
Alin Ozinian, artigercek.com’da “Ümit Kıvanç: Hrant’ı anlayabilmemizi sağlayacak hafızamız yok” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.
Ümit Kıvanç, Hrant Dink’in katledilişinin 15. yıldönümü için hazırladığı ‘Hafıza Yetersiz-Hrant Dink İçin Bir Film’ çalışmasını Alin Ozinian’ın “Sınırsız” programında anlattı.
Hafıza Yetersiz ilk olarak 13 Ocak’ta Hrant Dink Vakfı’nın internet sitesinde yayınlandı. Kıvanç’ın “Şunu yapmadan bu dünyadan gitmeyeceğim dediğim bir iki şey vardı. Bu film onlardan bir tanesiydi. Benim için çok önemliydi ve bunu yaptığım için çok müsterihim.” dediği film kısa zamanda çok sayıda izleyici ile buluştu.
Gazeteci Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde Agos Gazetesi binası önünde vurularak öldürüldü. Hafıza Yetersiz filmi Türkiye’ye “Dink arşivini” açarak kilit vurulan hafızanın tekrar yoklanmasını sağlıyor. Hrant Dink’in kim olduğunu, ne istediğin anlatan film ayrıca sevenlerine Dink’i tekrar “yakında” hissettiriyor.
Hrant’ın adeta tekrar ete kemiğe büründüğü, onu “geri getirdiğini” hissettiğimiz bu filmi yapma fikri nasıl oluştu?
Hrant bir canlı performans insanıydı. Yazan bir insan olmaktan çok konuşan bir insandı. Cüssesi, heyecanlı hareketleri, inip kalkan kaşları gibi birçok jest ve mimikleriyle bir aurası vardı. Sözleriyle insanlara çok rahat dokunabilen şeytan tüyü olan bir insandı. Yazılardan onu tanımak zor. O yaşayan bir şeydi. Bu yüzden onun konuşmalarının duyulduğu bir iş yapma fikri bizim istediğimiz bir şeydi.
Çocukları Arat ve Delal’le bunu uzun yıllar önceden konuşmuştuk. Ardından Hrant Dink Vakfı’ndan onun konuşmaları ve görüntüleri toparlandı. Bu görüntüler bana yıllar önce geldi ama ben o zamanlarda cesaret edemedim. Hrant’ın o şekilde bizden koparılmış oluşunun bizde yarattığı tahribatı insanlar çok anlayamıyor…
Tanımayanlar daha çok siyasi bir mesele gibi bakıyor ama hayatımızdan bir parça koparıldı. Hem Türkiye’nin içinde bulunduğu durum hem de salgının oluşturduğu tecrit hali bana bu filmi yapma cesaretini verdi. Kurguyu yaparken teknik estetik kısımları ile uğraştığın için yaptığın şeyin içeriğinden kopabiliyorsun. Bu durum iyi bir yabancılaşma oluşturuyor, eğer o olmasa ağlamaktan hiç bir şey yapamazdım.
SÖYLENEN SÖZLERİ ALMAYA YETECEK BİR HAFIZAMIZ YOK
Filmin isminin hikayesi nedir?
Filmde bir sekans var, orada Hrant Dink’in arkasındaki bilgisayarda “memory is too low for word” (word programını açmaya hafıza yok) yazıyor; ben onu ‘sözlere yer yok’ gibi algıladım. Belgeselin ismi de oradan geliyor. Hrant Dink’in sözünü dinleyebilmek için bir hafızaya ihtiyaç var ama bizim yaptığımız o hafızayı kapatmak…
Söylenen sözleri almaya yetecek bir hafızamız yok. Hrant’ın sözlerini bir yere oturtmamız için bizimde hafızamızda yer açmamız gerekiyor. Hemen hemen bütün siyasi tartışmaların saçma sapan temelsiz hiçbir olumlu sonuca varmayan şekilde olmasının sebebi bizim hafızamızı kilitlememiz. Hafıza Yetersiz’inde söylemeye çalıştığı şeyde tam olarak bu minvalde.
HRANT’IN İNSAN OLARAK BIRAKTIĞI HATIRA ONU UNUTMAYA EL VERMİYOR
Hrant Dink’e ait, birçoklarımızın daha önce görmediği kesitler de vardı, çok titiz bir çalışma. Bu arşivlere nasıl ulaşıldı?
Hrant’ın öldürülüşünden sonra cinayetin hazırlanışı ve nasıl örtüldüğüne dair ‘19 Ocak’tan 19 Ocak’a’ diye bir belgesel yapmıştım. O dönem çok fazla malzeme toplamıştık. Türkiye’de Hrant’ın hep beraber sahiplenildiği ve benzeri bir daha yaşanmayan bir dönem oldu. İnsanlar bize çok yardım ettiler ve doğal olarak çok fazla görüntü oldu elimizde. Hiç beklenmedik TV kanallarından bile yardım gördük. Vakıf kurulduktan sonra bu malzemeler orada muhafaza edildi.
İlk seneler mahkemeler, söyleşiler, farkındalık uyandırmak, adalet aramak gibi bir mücadelenin içerisindeydin. Şimdi ise davanın geldiği yer belli, artık elde kalan sadece Hrant’In anısına sahip çıkmak mı?
Adaleti tek bir yerde aramıyoruz, adalet arayışı yaptığımız şeyler zaten. Muhataplarımız ufacık bir şey olduğunda her şeyin ortaya dökülebileceğini biliyorlar ki zaten döküldü. Şu anda Hrant Dink cinayeti ile ilgili devletin içindeki kişilerin katılımıyla organize edilmiş bir cinayet olduğundan şüphe duyan kaç kişi vardır?
En faşist insan dahi bunun böyle olduğunu biliyordur. Herkes tarafından bilinen bu bilgilerin yok edilmesi gibi bir durum söz konusu değil artık. İşin bu kısmından çok önemsediğim kısım Hrant’tan kalan çok ciddi bir şey var ve bu benzersiz bir şey. En başta Agos var.
Biz bir dönemin solcu gençleri olarak bütün dünyayla ilgiliydik. Ben hangi ülkede hangi kurtuluş hareketi var hepsini bilirdim. Ama hiçbir zaman Ermeni sorunu konusunda tek kelime tartıştığımızı hatırlamıyorum. Neden çok kararlı muhalif gözüken insanlar bazı durumlarda devletle, sağcıyla, faşistle aynı hizaya giriyorlar? Neden sınıfsal bakış diye bir bahaneyle bu konular her zaman bir tarafa atılabiliyor? Ve bu birçok insana makul gelebiliyor.
Bu topraklardaki temel çelişki, temel sorun bunu kavramaya hizmet edecek noktalar – en önemli konu başlığı bunlar. Bunun kapısı açıldı, Hrant boşu boşuna öldürülmüş bir insan değil, çok şey başararak yaşamış bir insan üstelik insan olarak bıraktığı hatıra onu unutmaya el vermiyor. Hrant çok önemli bir değişim yarattı, işin en kötü tarafı bunu yaşarken kendi görmedi ama öldürüldüğünde cenazesine gelen o kalabalıktan anlayabiliyoruz. Hayatımda ilk defa bir filmime bu kadar tepki aldım. Çoğunluk ne güzel yaptın diye övgüler yağdırıyor. Bu insanlar Hrant’a sevgi duyuyor. 19 Ocak anlamaları gibi bir şey kaç kişi için yapılıyor ki?
BEN YOK OLSAM BİLE BU FİLM YOK OLMAYACAKTIR
Hrant bir çok insanın, hepimizin; gazetecilerin, akademisyenlerin hayatında iz bıraktı. Peki, Hrant’ı tanımak senin hayatında neyi değiştirdi?
Özel olarak Hrant’ın şahsı beni çok değiştirmedi ama Agos tecrübesi çok değiştirdi. Orada Ermenilerin birbirine ‘Ben Diyarbakırlıyım sen nerelisin?’ diye konuşacağı benim aklımın ucundan geçmezdi. Bize göre Ermeniler İstanbul’da yaşayan bir azınlıktı. Anadolu’da yaşamışlardı ama bunu kafamda canlandıramıyordum…
Anadolu’ya gidersin, bir şey eksik, bir şey tuhaftır… Bunun ne olduğunu anlamıyorduk o zaman, sonra anladık, oradan bir şey çıkarmışsın… Kürtler, Türkler, Ermeniler, Rumlar bir arada yaşıyor olması çok büyük bir kanıt sunuyor. Onların birçok ortak özelliği var. Çünkü toprak o insanları “yaratıyor”. İnsanların birbirine yaklaşmasını sağlayan hakiki bir zemin var.
Muğla’da insanlar 30 yıl kapı-pencere onaramamış. Çünkü kapı-pencere ustaları Rum. Üstelik sokakta bile kimse kavga etmemişken mübadele döneminde Rumları oradan götürmüşler. Oranın hayatından böyle bir şeyi çekiyorsun ondan sonra her şeyin normal olmasını bekliyorsun. Doğal olarak kapı-pencere onarmayı öğrenemiyorsun. Böylece bizden neyi eksilttiğini daha iyi anladım.
Hrant’ın öldürülmesi benim memleketle olan ilişkimi tamamen değiştirdi. Memleketle, bazı insanlarla, Türk soluyla… Zaten bizde bir azınlığız bu ülkede. Ama nispeten kendimizi birileriyle beraber görüyoruz. İşte orada farklılıklar yarattı aynı yerde olmadığımızı anladım.
Orada işçiler patronları yenecek ve her şey hallolacaktan ibaret olmayan problemlerle karşı karşıya geldik. İçinde yaşadığın toplumun İnsani eksikliklerinin kaynaklarını buralarda görüyorsun. Beni bunlara sevk eden tanışıklık ve süreç herhalde çok büyük bir değişim ve katkı sayılabilir.
Şunu yapmadan bu dünyadan gitmeyeceğim dediğim bir iki şey vardı. Bu film onlardan bir tanesiydi. Bu benim için çok önemli ve bunu yaptığım için çok müsterihim. Benim yaptığım işler hep böyle – keşke böyle bir şey olmasaydı ve ben de bunu yapmasaydım denilecek — işler olduğu için bunu yapmış olmaktan mutluluk duyduğumu söyleyemiyorum. Dijital çağdayız bu film bir kere yapılıp oraya konduktan sonra artık onu kimse yok edemez. Ben yok olsam bile o yok olmayacaktır.
https://www.youtube.com/watch?v=EVaaqBzHprU&t=15s
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.