Sait Alioğlu: Papa’nın “Tarihi” Irak Ziyareti; Kim Ne Bekledi?

10.03.2021

Irak coğrafyası, her ne kadar günümüzde bir azalma göstermiş olsa da, yüzlerce yıldır büyük oranda bir Hıristiyan nüfusuna ev sahipliği yapmaya devam ediyor.

Hıristiyanlık ile birlikte İslam, Yahudilik, Yezidilik vb. dine inanan insanların, bir açıdan bu bölge ile bağlantıları öteden beri devam etmektedir.

Modernleşmenin baskın karakterlerinden olan tek tipleştirme düşüncesi nasıl ki, bir yığın coğrafyada olduğu üzere Anadolu coğrafyası ile Irak coğrafyasında da; Türk ve Arap ulusçuluğuna kapı aralamıştı ki bu kez ulusalcılık merakına epey zamandır Kürt halkı da duçar edilmektedir. Yani, diğerleri ondan ne hayır gördü ki, Kürt halkı da ondan bir hayır görsün.

Bu tek tipleştirme düşüncesi, salt kavmin ulusçuluğa dönüştürülmesi ile sınırlı kalmadı ve kendini inançlar üzerinden göstermeye de başladı.

İşte 20.yüzyıl boyunca bu tek tipleştirme politikaları, birçok Müslüman belde de olduğu gibi Irak’ta da kendine hatırı sayılır bir yer bulmuş uygulama sahasına sahip olmuştu.

Dünden bugüne “yavaş, yavaş” gelişen zaaf durumu; Irak’ın Baas/Saddam tarafından ele geçirilmesi ve daha sonrasında da ABD tarafından bir işgal ile sonuçlanmıştı.

Kaos ve krizin eksik olmadığı bu coğrafyada birçok yerel, bölgesel ve küresel güç at oynatmaya devam ediyordu. Bu at oynatmak, aynı zamanda iktidar ilişkilerinden tutun da ekonomik ilişkilere kadar birçok alana sirayet etmişti.

Ülkeler ve çeşitli güçlerin yapıları yetmezmiş gibi, aslında yasal olmayan, ama birtakım sebeplerden dolayı birçok milis gücü kendine var olan sahnede yer bulmaya çalışmıştı.

Haşdi Şabi’nin yapıp ettikleri bile başlı başına bir sorundu. Onların çoğu yereldi/(Iraklı), ama siyaseten daha çok İran’la bir paralellik üzereydiler.

Zaten ABD işgalinin getirmiş olduğu olumsuzluklara bir de ek olarak bu örgütlerin yapıp ettikleri eklenince işin içerisinden çıkmak zorlaşıyordu.

Tamam, bu örgütleri salt direniş örgütleri sınıfında “direniş ekseni” içerisinde değerlendirelim, ama kendine yine Irak bütünlüğü bağlamında özerklik durumu oluşturan Kürdistan bölgesi üzerinden saldıran tutumları, Irak’a hizmet eder miydi; diye sorduğumuzda, acaba nasıl bir cevap alacaktık?

Bu durumun sürdürülebilir olması uzun vadede pek sıkıntılı sonuçlara yol açacaktır ki manzaraya bakıldığında, bunun aksini iddia etmenin reel bir karşılığını göremeyecektik oysa…

Irak coğrafyasının sistemli bir şekilde istikrarsızlaştırılma politikalarının, ülke bütünlüğü ile birlikte Kürdistan özerk bölgesi içinde söz konusu olabileceğini düşündüğümüzde, gelecek için şimdiden olumlu bir şey söylenmesi mümkün olmayacaktı.

Saddam sonrası Irak’ın işgalle birlikte, ona arız olan makûs talihinin ortadan kalktığı bazı çevrelerce varsayılsa da, bu kez Irak’ın işgalci ABD üzerinden küresel kapitalist sisteme hazır Pazar haline getirilmesi, diğer yandan ise Haşdi Şabi gibi Iraklı, ama ideolojik olarak “İran siyasetini benimseyen” örgütlerin ülkeyi İran’a altın bir tepsi içerisinde sunma çabaları, haliyle başta orada yaşayan blok olarak Sünni Müslümanlarla birlikte, Irak’a bağlı Şii Müslümanlar ile kendini ulusalcılık üzerinden ayrıştırmaya çalışan, Kürtler gibi toplulukları ve gayr-i Müslim unsurları tedirgin etmekte, onları haklı endişelere sevk emekte ve onların yönünü çoğu kez istemeseler de Batı’ya; ABD’ye dönmelerine sebep olmaktaydı.

İşte bu vasatta, dünya üzerinde en çok müntesibe sahip bir din (mezhep) olan Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, kendi tarihinde ilk kez Katoliklerin yaşadığı Irak’a, oradan da Kürdistan bölgesine bir ziyaret gerçekleştirdi.

Ziyaretin tarihi bir ziyaret olduğu kesindi. Bu ziyaretin bir de –her ne kadar Papa’nın içerisine hacılığı koysa da- bu ziyaretin siyasi bir yönü vardı. Bu siyasi yön, şu an bir krizin ve kaosun yaşandığı Irak’ta; dini kaygılar ön planda tutulmuş olsa da, hemen herkes kabul ederdi ki bu ziyaret Batı’nın, aba altında sopa gösterilmesi misalinde olduğu üzere; Irak’ın toplumsal bütünlüğüne ve Kürdistan bölgesinin özerkliğine halel getirmemesi ve Irak’ta yaşayan başta Katoliklerle birlikte, çabaları, Batı’nın kullanmayı düşüneceği sair inanç yapılarını korumaya yönelik çok yönlü bir siyasi çabayı içeriyordu.

Ülke TV’de Papa’nın Tarihi Ziyareti Konuşuldu…

7.3.2021 Pazar günü akşam kuşağında, Ülke TV’de büyük ilgiyle izlenen İnce Fikir’de bu hafta tüm dünyada gündem olan Papa’nın Irak’a yapığı tarihi ziyaret konukların katılımı ile gerçekleştirildi.

Fadime Özkan ve Özlem Zengin’in sunumuyla ekrana gelen İnce Fikir’de bu bölüm Papa’nın tarihi Irak ziyareti masaya yatırıldı. Programda tarihte ilk kez bir Papa’nın Irak’a yaptığı ziyaretin bölge için neleri değiştireceği konuşuldu.

Programda; Papa’nın Irak ziyareti ne anlama geliyor, Ortadoğu coğrafyasındaki kaosun ve istikrarsızlığın sebebi ne? Tüm merak edilen bu soruları Vatikan Büyükelçisi Lütfullah Göktaş Cumhurbaşkanı Başdanışmanı. Doç. Dr. Mücahit Küçükyılmaz cevapladı. (Papa’nın Irak ziyareti ne anlama geliyor? Merak edilen sorular cevap buluyor – MEDYA Haberleri (haber7.com)

Tosun: Papa’nın Dini Kılıflı Siyasi Ziyareti!

Star Gazetesi yazarı ve eski Milletvekili Resul Tosun, bu ziyaretin siyasi olduğunu belirtti; “Katolik dünyasının dini lideri Papa Franciscus 4 gün süren bir Irak gezisi yaptı. Papa’nın ziyareti tek kelimeyle dini kılıflı bir siyasi ziyaretti! Kınamak için siyasidir demiyorum; Papa aynı zamanda devlet başkanı olduğu için siyasi misyonunu söylüyorum. Hele Şii lider Sistani ile ziyaretinin bu kadar öne çıkarılması siyaseten daha da anlamlıdır.” (1-Papa’nın siyasi ziyareti! – Yazarlar – Resul TOSUN | STAR)

Tosun, Papa’nın Irak’ı ziyaretini, dört, beş madde ile açıklamaya çalışıyor. Bunların ilk beşi, Irak’ta Sünnilerin arka plana atıldığı, onun yerine orada Hıristiyan-Yahudi işbirliğine vurgu yapıyor.

Tosun; “Bu işbirliği içerisinde, Irak Şiilerinin de yer aldığı; Haşdi Şabi’nin Hıristiyan kolu olan İncil Tugayları’nın komutanı Reyyan Salim el-Keldani’ye Papanın kendi tesbihini vermesi de çok şey anlatmaktadır!” ifadesiyle var olan bir gerçeği dile getirmektedir.

Tosun beşinci maddede “Farisi Kum eksenli Şiiliğe karşı, Necef eksenli Arap Şiiliğini öne çıkarmaktır” İfadesiyle, onların gerçek niyetinin ne olduğunu orta yere koymaktadır.

Irak’ın en yüksek Sünni dinî otoritesi Şeyh Ahmet Hassan et-Taha Papa İle Görüşmeyi Reddetmişti…

“Papa Francis’in tarihi Irak ziyaretinde yaşanan olay dünya gündemine bomba gibi düştü. Üst düzey bir yöneticinin verdiği bilgiye göre, Irak’ın en yüksek Sünni dinî otoritesi Şeyh Ahmet Hassan et-Taha, Katolik dünyasının ruhani lideri Papa ile görüşmeyi reddetti. Cumhurbaşkanı Berham Salihi de aracı olmak istedi ancak olumsuz yanıt aldı.” (Papa’ya tarihi Irak ziyaretinde büyük şok! Diyanet İşleri Başkanı görüşme teklifini reddetti – Son Dakika Haberleri)

Irak’ın en yüksek Sünni dinî otoritesi Şeyh Ahmet Hassan et-Taha, Katoliklerin Ruhani lideri ile görüşmeyeceğini söylemişti. Taha’nın, Papa ile görüşmek istemeyişinin en önemli sebebini, şu ifadelerde arayabilirdik, o da   “Mekke ve Medine’nin yerine yeni bir dini merkez inşası için geldi” ifadesi idi.

Hıristiyanlar için yüzlerce yıldır bir hac yeri olan Meryem Ana kilisesinin bulunduğu Efes ile Kudüs dururken, hacı için Irak’ı düşünmek neyin nesi idi.

Zaten, Papa’da kendi niyetini şu ifadelerle izhar ediyordu; “Irak’a hac için geldim.”

Bir de bu Irak ziyareti Resul Tosun’un da vurguladığı üzere, Farisi Kum eksenli Şiiliğe karşı, Necef eksenli Arap Şiiliğini öne çıkarmaktır.

Yani, “dinime dahleden bari Müselman olsa” esprisi, tabiri caiz “cuk” oturmaktaydı.

Peki, Papa Şengal’e “niye” gitmedi?

Papa’nın IŞİD’den kurtarılan Şengal’e gitmemesi dikkat çekmişti. Nerinaazad’ın bildirdiğine göre Gazeteci Erdal Er, YouTube kanalında gazeteci Zehra Doğan ile Papa’nın Kürdistan Bölgesi ziyaretini ve Şengal’e neden gitmediğini konuşmuş ve Doğan, Papa’nın Şengal’e gitmemesinin ve Ezidi halklarla bir araya gelmemesinin tuhaf karşılanan bir durum olduğuna dikkat çekmişti.(  nerinaazad.cc/tr,)

Zehra Doğan, Papa’nın bu ziyaretin Kürtler ve onların diğer dinlere ne kadar saygılı oldukları ve işe hoşgörü ile yaklaştıklarını belirttikten sonra, “Papa’nın Şengal’e gitmemesinin ve Ezidi haklarla bir araya gelmemesinin tuhaf karşılanan bir durum olduğuna dikkat çeken Doğan, “Sadece sembolik bir iş için gelmiş, görevini yapmış ve gitmiş gibi gözüktü. Belki de bu yüzden anlamını bulamadı” ifadelerini kullanması, bizlere ortada bir eksiklik bırakıldığını söylüyordu.

Bu tarihi ziyareti siyasi ve bazı “dini” sebeplerle yaptığını söyleyen Papa’nın, demek ki, Şengal ve Yezidi diye bir derdi yokmuş!

Papa o unsuru –belki de şimdilik- kullanışsız olarak görmüş, ya da onu bölgeye gönderen, bölgede ona lojistik destek sağlayan güçler, şimdilik Şengal ve Yezidiler ile ilgilenilmesi uygun görmemişlerdi ki, papa da öyle davrandı!

Toplumlar, emperyalist güçler için ne zaman dişe dokunur iseler, hatırlanırlar. Diğer türlü ise, ne öldürülür ne kaldırılır; olduğu yerde bırakılırdı. Bu durumun görülmesi gerekirdi, ama çoğu kez, ulusalcılığın yapısında bulunan Batı’ya öykünme, yüzü oraya dönme ve onu kurtarıcı olarak görme hastalığı, var olan çıplak bir hakikati okumaya kifayet etmiyordu.

“Papa niçin Şengal’e gitmedi?”

“Gel, onu külahıma anlat” derlerdi, ama o şuur nerede? Ulusalcılardan mı?

Papa Irak’a başta siyasi sebepler olmak üzere birbiriyle bağlantılı birçok konu bağlamında bu ziyareti gerçekleştirmişti.

Bunları şöyle sıralayabilirdik; İran’ın temelli etkisi ve Irak’ın bu etki altında kalarak laikliğin o bölgede gelişiminin engellenmesi, Batı tarafından tamamen bağımsız hale getirilmesi düşünülen Kürdistan’ın önünde var olan stratejik ve doğal engelleri kaldırmaya çalışmak; İsrail’in Körfez’de bulunan Arap devletleriyle yapmaya çalıştığı işbirliğinin Kürtlerle de yapabilmek, uzun bir zamandır yürürlükte olan dinler arası diyalog konusunu bu kez tüm toplumsal ve dini katmanlarıyla Irak’ı da dâhil edip sürdürmek; bölgenin öteden beri var olan manevi” dinamiğinden azami oranda yararlanmak, bu ziyaretle dini duygular aracılığıyla bazı kavramlar icat etmek, icat edilenleri yerinde ve dinamik bir şekilde kullanarak külli bir sömürge faaliyetlerine kaldığı yerden, bu kez gür bir şekilde yeniden başlamak vb.

Bu ziyaret, bizim ruhumuza iyi geldi mi, bilemeyiz, ama Papa Francis, Vatikan’a avdet ettikten sonra Irak’ta Şii lider Ayetullah Ali el-Sistani ile yaptığı görüşmenin “ruhuna iyi geldiğini” söylemiş!

Papa’nın “ruhuma iyi geldi” ifadesi, eğer bu ziyaret İran’a yapılmış olsaydı, bu şekilde dile gelir miydi? O biraz muğlak. Zira orada emperyalist Batı’ya karşı kale gibi duran bir devlet ve irade vardı. Gerçi bu devlet, kendi halkına da çoğu kez iradesini baskı ile göstermeye çalışıyordu. Bunu da not etmek gerekirdi.

Görüşmesi sonucunda “ruhuna iyi geldi” diyerek önemsediği ve bizlere de önemsetmeye çalıştığı lider Ayetullah Ali el-Sistani, en başta Irak’ın tüm renkleriyle İran’ın etkisi dışında kendi başına ve mağrur kalmasını öncelemesi açısından önemliydi ki bu duruşu Papa üzerinde olumlu bir havanın oluşmasını sağlamış olabilirdi.

Tabii ki Müslüman, her şeyden ziyade kendisini öldürmek için geleni diriltmesi gerekirdi.

Anlaşılan Sistani, Papa üzerine olumlu bir hava oluşturmuştu. Bir de hep birlikte “hak kelime”de bir araya gelinebilseydi; İbrahim’in (a) çocukları olarak!

Papa, ister kendi isteğiyle ister Batı adına Irak’ı ziyaret etmiş olsun. Sonuçta onlar açından tarihi bir öneme sahipti.

Bu ziyaretin oluşturulmuş bulunan altyapısı, onun ileride olası sonuçlarını da bizlere gösterecekti.

Ya da “kendi gitti, adı kaldı yadigâr”

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Sait Alioğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.