Okumak, bizimle Hakikat arasındaki yolları kısaltabiliyorsa, bizi bir adım daha aydınlığa ve selamete yaklaştırabiliyorsa, sahici bir edim, düşünsel bir faaliyettir. İlk kelimesi ikra/oku olan Kerim Kitab’a yakınlaşmak da, o Kitab’ın en yakın yoldaşı olan Resulü Ekrem’e yakınlaşmak ve onu anlamakla mümkün. Bunun için birçok kitap (siyer) yazıldı ve yazılmakta. Bu konudaki yeni bir çalışma, çevirisi Vadi Yayınları’nca yapılan “İlk Bahar”. Alt başlığı ise “Hz. Peygamber (sav)’in Hayatına Dair Stratejik ve Siyasi Bir Okuma”.
Strateji, Kuran’da sıkça ve özellikle de Resul ile birlikte zikredilen “hikmet”in bir karşılığı. Resullere “kitap ve hikmet” verilmiştir. Bu anlamda hikmet, kitabı uygulama yetkinliğidir. İnsanları Hakikat’e yakınlaştırabilmenin en uygun yollarını bulmak, en zor koşullardan da olsa çıkabilmenin çarelerini düşünebilmektir. Öyle ki bu, kendisinden sonrakilerin yürüyüşlerine de yardımcı olsun, onların da önlerini aydınlatabilsin.
Kitabın yazarı, 1968 Cenin doğumlu Filistinli Wadah Khanfar. Kitabın arka kapağında şunlar söylenmekte: “Yazar kitapta Hz. Peygamber’in gönderilmesinin hemen öncesinde ve onun peygamberlik görevini yürüttüğü esnada dünyaya hâkim olan politik ve stratejik gerçekliğin bütüncül bir portresini çizmektedir. Ancak bu çabasında yalnızca İslami kaynakları referans edinmekle yetinmemiş, aksine Hz. Peygamber’in etkileşim içine girdiği uluslararası ve ekonomik gerçekliğe farklı perspektiflerden ışık tutacak Bizans, Himyer, İran ve Habeş kaynaklarını da kendine başucu kaynakları edinmiştir.”
Kitap, tanıtımında da belirtildiği gibi özellikle o günün dünyasının siyasal, iktisadi ve dinî şartlarının etraflıca bir analizini yaparak, Resulü Ekrem’in o günün zorlu şartları içerisinde kıyıda ve cehaletin içerisinde kalmış bir toplumu oradan alarak, oldukça akilane bir stratejiyle (hikmetle) adım adım oradan çıkarıp zamanının küresel güçleriyle mücadele noktasına getirmesini ve bu küresel güçlerin temsil ettiği “eski dünya”nın nasıl ustaca yenilendiğini anlatmakta. Bu yönüyle de ortaya farklı bir siyer anlatımı çıkarmakta.
Ancak zaman zaman bu “stratejik” anlatım dili, “hikmet” ile “strateji” arasına bir mesafe açarak ve hatta adeta günümüzden taşınan bir dille stratejinin bir “oyun kuruculuk” olduğundan bahisle ve Resulü Ekrem’in bir peygamber olduğunu unuturcasına Peygamber (as)’i bu savaş oyunları içerisinde kaybetmemize yol açıyor. Sanki Resulü Ekrem, Mekke toplumundan hareketle bir egemenlik mücadelesine girişen ve ustalıklı oyunlarıyla bunu da gerçekleştiren birisi gibi, modern siyaset dilinin figürlerinden birisi haline geliyor. Oysa onun hayatında yoksullar, köleler, çocuklar, kadınlar da vardır. Hatta şehre ve şehirlerde yaşayan diğer canlılara dair hassasiyetleri, estetik ve ahlaki duyarlılıkları, acıları ve sevinçleri, tutkuları ve hoşnutsuzlukları bulunmaktadır. Kısacası bu “stratejik” anlatım, kendince bir perspektif sunsa da bize, yoksulların, kadınların, çocukların, hayvanlar ve bitkilerin hamisi olan “beşer” Muhammed’i unutmuş gibidir.
Tüm bunlara rağmen bu çalışma, bakış açısının yenilenmesiyle bir okuma biçiminin nasıl yenilebileceğini ortaya koyması kadar, siyer anlatımına farklı perspektiflerden bakmanın, bakabilmenin imkânını da ortaya koymakta. Böylece bugüne kadar okuduğumuz siyerlerde pek de dikkat çekilmeyen o günün dünyasındaki aşiretsel yapının, örfün, bu yapılar tarafından ufukları karartılmış toplumların, bu yapıları ustaca aşma becerisi gösterebilen bir şahsiyet tarafından aydınlığa ve selamete çıkarılışına bir ışık tutmakta. Bu ise akilane bir bakışla olduğu sürece, “kitaba ve hikmete” her daim nasıl da muhtaç olduğumuzu bir kez daha ortaya koymakta…