24.05.2023
İsrail’in popüler bir şarkısında şöyle söyleniyor: ‘Dünyaya iyi bak çocuk / Biz beceremedik.’ Kendinden umudu kesmiş ve görevi devralması için gelecek nesli sorumluluk üstlenmeye çağıran bu dil ne şarkıyı söyleyenle, ne İsrail(liler) ile sınırlı. Zamanın ruhunu yansıtıyor esas itibariyle. O yüzden de bu vurguya biraz yakından bakmakta, söylenenin yanında dile gelmeyenin ne olduğuna bakmakta yarar var. ‘Biz beceremedik’ iki türlü okumaya da açık. Uğraştık, didindik ama yapamadık. Yaptıklarımızda, yapış tarzımızda problem yok. ‘Dolayısıyla yapamayıp sana havale ettiğimizi senin daha bir inançla, daha bir kararlıkla yapmanı bekliyoruz’ mesajı veriliyordur. Veya ‘yapmak için evet uğraştık, mücadele verdik ama beceremedik zira hesabımız, kitabımız yanlıştı’ da denilmek isteniyor olabilir. O yüzden ‘senden beklediğimiz bu hesabı düzeltmen, bizim yapamadığımız veya yanlı yaptığımız şeyi senin doğru yapman’ denmek isteniyor olabilir. Veya biraz da şeytanın avukatlığını üstlenerek ‘Dünyaya iyi bak çocuk. Biz Beceremedik!’ söyleminin küresel ölçekte işleyen bir pratiğin devamlılığını sağlamak üzere dile gelen bir manipülasyon olduğunu söylersek nasıl olur?
Gündem edilen ve yarınlara bir sorun almanağı şeklinde bırakılanlara ve bırakılan şeylerin muhatap kılındığı pratiklere baktığımızda ‘Biz beceremedik!’ söylencesinin bir örtmece olduğu şüphesi bayağı güçlü bir hal alıyor. ‘Küresel ısınma’ şeklinde herkesin kabul ettiği bir sorun başlığımız var. Lakin bu soruna dair kimsenin kılını kıpırdatmadığı gerçeğini gördüğümüzde veya küresel ısınmayı mevcut kılan hatta giderek daha büyük bir sorun kılan iş ve işlemlere hiçbir çekince koymadan devam ettiğini görünce ‘Biz Beceremedik çocuk!’ söylencesine şüphe ile yaklaşmak kaçınılmaz oluyor. Tıpkı küresel ölçekte kulakları sağır eden barış söylencesine yerkürenin altını üstüne yüzlerce kez getirecek, insanlık için beşeri bir kıyameti gerçekleştirebilecek silah sanayisinin büyüyerek eşlik etmesi gibi. Veya özgürlük, demokrasi, insan hakları söylencesine savaşın, istilanın, ölümün eşlik etmesi gibi. Veya adil paylaşım, bölüşüm, kardeşlik söylencesine açlığın, sefaletin, sömürünün eşlik etmesi gibi.
‘Dünyaya iyi bak çocuk. Biz beceremedik!’ şeklinde küresel örnekleri uzatılabilecek bu manipülatif yaklaşımın bizden ırak olduğuna kendimizi çok kaptırmayalım. Olanla olması gereken arasındaki bu uçurum, söz ile eylem arasında yaşanan tenakuz Nietzsche’nin evrenin kalbindeki metafizik yara olarak belirttiği şeyi anımsatıyor: ‘Şeyler olması gerektiği gibi değildir ve ne olması gerekeni tesis edebilir ne de olanı bağrınıza basabilirsiniz.’ Evet, bu tenakuz, bu çelişki, bu yırtılma Nietzsche’nin evrenin kalbindeki metafizik yarayı çağrıştırıyor. Bir türlü giderilemeyen, baş edilemeyen, üstesinden gelinemeyen bir durum gibi. Ancak çağrışımlar böyle olsa da esas itibariyle tıpkı ‘Biz beceremedik!’ söyleminde açığa çıkan, söylenen veyahut yapılan gerçekliğe karartma uygulama, olanı biteni manipüle etme olduğunu görmek durumundayız.
‘Dünyaya iyi bak çocuk. Biz beceremedik!’ gerçekliği çarpıtmanın yanı sıra çözümü de gelecek neslin sırtına bindirerek başka tür bir yanılsamaya neden olmaktadır. Bu çifte çarpıtmaya karşı uyanık olmak, varlığımızı mümkün ve makul kılan hak ve sorumlulukların peşinde yol almak durumundayız. Cehaleti arttıran modern eğitim söylencesine dikkat kesilmek boynumuzun borcudur örneğin. Şehri imar etmek yerine kendilerini ihya edenlerden hesap sormak boynumuzun borcudur hakeza. Kirletilen havanın, suyun, toprağın, nesilleri tükenen hayvan ve bitkilerin, sömürülen milyonlarca erkek ve kadının, yetimlerin, kimsesizlerin hakkını, hukukunu gözetmek ertelenmez vazifemizdir aynı şekilde.
Gündelik işleyişimizden küresel ölçekteki makro hadiselere uzanan bu vaziyetin ne bir kerelik iş ve işlemlerle ne de ‘Biz beceremedik!’ çarpıtmalarıyla karşılık bulması mümkündür. Kimin söylediğine ve söylenenlere ancak fiili işleyişin sağlaması üzerinden yaklaşmak bize yol açacaktır. Bunun da bizim bir şey olmamızla, yetkin olmamızla, ilke ve değerlerle kurduğumuz sahici ilişkiyle, onlara gösterdiğimiz sadakatle ilintili olduğu açık. Aksi taktirde sözün şehvetine kapılıp gerçeklikte kendimizi hükümsüz kılan iş ve işlemlerin ağında varlığımızı tıpkı bugün olduğu gibi anlamsızlaştırarak tüketmeye devam edeceğiz. Hele hele ‘Dünyaya iyi bakın, nasıl da becerdik!’ efelenmeleriyle müesses nizamın dümen suyunda statükoya cansuyu verenlerin başka tür bir ablukayla bizi kuşattıkları bir eşikte ne tür bir varoluş atılımı gerçekleştirmemiz gerektiği ve bunun ne tür çetin bir mücadele olduğu görülecektir. Nuri Pakdil güneşin bağrında yangın çıkarmaktan bahsediyordu. Durum bu kadar mı zor? Evet dışındaki her karşılık gerçeklikten, gerçekliğimizden kaçış açıkçası.
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.