30.08.2024
31 Mart 2019 yerel yönetimler seçiminde H.D.P. (Halkların Demokratik Partisi) ve İ.Ö.P. (İnsan ve Özgürlük Partisi) ittifakından %55,85 oy alarak Ergani Belediye Eşbaşkanı olarak seçildim.
Aynı gece saat 2’ye doğru mazbatamı alarak, Türkiye’de ilk mazbatayı alan olarak kayıtlara geçtim. Bugünün işini yarına bırakmamak gerekir kuralı gereği… hem burası Türkiye yarına ne olur ne biter belli olmaz. İşi sağlama bağlamak gerek!
19 Ağustos 2019’da Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehirleri Belediyelerine kayyum atandı. Böylece Erdoğan yönetiminde Türkiye’deki ikinci kayyum dönemi fiilen başlamış oldu… Seçimin üzerinden henüz dört buçuk ay geçmişken başlayan kayyum atama sistematiği dalga dalga yayıldı. Bazen beş, bazen yedi, bazen sekiz belediye olmak üzere peşpeşe kayyum atamaları gerçekleşti.
Ergani’de de kayyım atama sürecinin ilk adımı yanlış hatırlamıyorsam Eylül 2019’da Ergani Savcılığı tarafından ifadeye çağrılmamızla başladı. Büyükşehirlere kayyım atandıktan sonra Ergani’de H.D.P ilçe binası önünde yapılan bir basın açıklaması ile ilgili ifadeye çağrılmıştık. Ne büyük suç ne kadar kebîr bir günah?! Elbet sorulmalı hesabı. İlk fatura kesilerek çıktık adliyeden; Yurt dışına çıkış yasağı… İtiraz ettik kaldırıldı aslında. Ancak dosya Diyarbakır’a gönderilince tekrar geri getirildi Yurtdışı Yasağı. Ne de olsa kaçmak da var, tedbir şart. Maazallah kaçarsak yerküre yörüngesinden çıkar.
Bu arada neyi öğrendik bir bilseniz?.. Söyleyeceğim ama bir şartla, şaşırmak yok “haydi canım sende” deyip inanmamazlık edasına girmek yok! Anlaştıysak söylüyorum. Meğer dosya 3 Nisan 2019’da açtırılmış ve seçimden üç gün sonra, yani devir teslim gününde açtırılmış, karagün dostu olsun diye hazır bekletilmiş içi boş bir şekilde. Ne bulduysan koy sepete diye… Ne demiştik tedbir şart! Boşuna mı ilk geceden aldık mazbatayı; ne olur, ne olmaz demedik mi? Ee biz tedbir alırız da koca devlet almaz mı tedbiri?! Bir farkla biz hakkımız olana dair tedbir alırken devletimiz hak mı değil mi bakmaksızın. Olsun o kadar canım! Ne de olsa devlet; o kadarcık ayrıcalığı olsun ama, değil mi?!
Bu arada Ergani açısından bir sessizlik dönemine girildi. Birçok belediyeye kayyım atanmaya devam ediyordu. Bu fırtına öncesi bir sessizlik idi. Bunun bilincinde idik. Her pazartesi günleri acaba kayyım atanacak mı diye beklenti içinde idik. Böyle geçti günler, haftalar…
Ve 23 Mart 2020 bir pazartesi günü, şafak vakti… Panzerler, tomalar, polis ekip otoları eşliğinde onlarca güvenlik mensubu Terörle Mücadele Polisi tarafından evime baskın yapıldı. Gözaltına alındım, kayyum atandığını tahmin edebiliyordum. Emniyet Müdürlüğünde Terörle Mücadele Şubesi’nde bir ya da iki gün misafir (!) edildim. Bu arada Ergani ile birlikte sekiz belediyeye kayyum atanmıştı o gün. Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan sorguda 9 soru ile karşılaştırma ve daha sonra hazırlanan iddianamede de bu sorular vardı. Sadece biri Ergani’deki basın açıklaması ile ilgili idi. Ona girmeden diğer sekiz soruyu, cevapları ve o anki atmosferi paylaşacağım.
Zor olacağı belli idi. Ne de olsa test usulü bir soru cevap formatı değildi. Klasik usulde olacaktı sınav (!) Şıklar olsa zorlanınca atardım kafadan. O imkân da yok. Pas geçme şansım var mıydı bilmiyorum. Sormadım. Hem olsa da pas geçmek huyum değil. Pas geçmek bir nevi pes etmek anlamını çağrıştırıyor zihnimde…
Bir “Bismillah” deyip başlayalım dedim. Başladık:
S:1- 21 Mart 2019’da Diyarbakır’daki Newroz etkinliğine katılmışsın.
-Evet katıldım, dedim. Bekledim, sustum. O da bekledi ama devam etmemi bekleyen bir bakışla baktı. Baktım ki devam etmemi bekliyor. Ben soruyu sordum katıldım doğru. Ama ne var ne olmuş? Onu anlamadım dedim. Ne var bunda deyince, neden katıldın deyiverdi? Soruyu almıştım, cevap vermem gerekiyordu.
Hayatımın en zor sorularından biri ile muhataptım. Bir an duraksadım ve hızlıca düşündüm. Derin bir nefes aldım. İçimden acaba bu soruya cevap vermeye geçmem için ne kadar sürem var, diye düşündüm. Bir Ayet-el Kürsi, iki Kulhuve, bir El Hamd (Fatiha) okuyacak kadar zamanım var mıydı acaba? Bir anda karar verdim, çok uzatmaya gerek yok diye. Zaten hep en kestirme, en pratik yoldan gitme eğilimim var. Bir innelahe maas-sabirin deyip başladım cevap vermeye. Ama çok net ve kararlı bir şekilde verdim cevabı.
-Newroz olduğu için katıldım dedim. 21 Mart’a denk gelmesi bir tesadüf mü, kurgu mu bilemem. Newrozdu ve 21 Mart’a denk geldiği için bu tarihte katıldım, dedim. Bunun üzerine bir sessizlik oldu. Devam ettim bir de bu programda konuşmacılardan biri de bendim dedim. Hani konuşmacı olup katılmamak ayıp olmaz mıydı? Nezaketen de olsa katılmam gerekmez mi? Dedim.
Hay Allah, kendi dilimle başıma iş açtım. Adamlar programa katılmamı problem görürken ben gündemlerinde olmayan konuşmayı da gündemlerine taşıyorum. Resmen ellerine koz veriyorum. Bunu yaparken sakın acemice ve bilinçsizce yaptığımı düşünmeyin lütfen! Bilerek yaptım. Ne de olsa bir nevi müsabakadayız ve centilmen biri olarak rakibine bir jest yapmam gerekiyordu. Bu jest gereği verdim avansı. Centilmenliğe de bu yakışır. İyi bir huy mudur bilemem ama hep yaparım bunu. Zararını gördüm mü hatırlamıyorum. Hatırlamadığına göre önemsemiyorum demektir.
S:2- 4 Nisan 2019’da H.D.P Diyarbakır il binasında seçim zaferini kutlama programına katılmışsın dedi.
-Evettt! Dedim. Yine bir duraksama. Tam altı saniye 27 salise süren bir uzunlukta eeee… deyiverdim. Soruyu alabilir miyim dedim. Devam etti. “4 Nisan Abdullah Öcalan’ın doğum günü, bunu kutlamak üzere aslında toplandınız demez mi.
Eyvah şimdi yakalandım (!) dedim. Bu büyük soruna nasıl bir çözüm bulacağım diye içine düştüğüm çıkmazı düşünmeye başladım. Sahi biz buraya niye gelmiştik. Seçim kutlamaya mı, doğum gününü kutlamaya mı? Devam ettim, konuşmaya başladım.
-Sahi 4 Nisan mı Abdullah Öcalan’ın doğum günü? Unutmuşum. Tarihlerle oldum olası aram yoktur. Kendi doğum günümü de çok defa unutmuşluğum vakidir. O yüzden de şimdi hatırlamadım yoksa hiç hafızamda yoktu dedim.
Ellerinde programda çekilmiş resim var. Gösteriden normal çekilmiş sıradan resimler.
Resimlere baktım. Burada hani ne pasta var de de mum! Ne biçim doğum günü kutlaması bu? Hem gıyabî cenaze namazını duydum, hatta katıldığım da oldu. Ama gıyabî doğum günü kutlamasını ne duydum ne de katıldım dedim. Ve gelsin sıradaki soru diyerek bir oh çektim…
S:3- Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi karşısındaki bir sokakta bulunan bir marketin önünde yapılan bir basın açıklamasında konuşmuşsun. Bu konuşmada halkı kin ve nefrete teşvik var dedi.
Ağustos 19’dan başlayan ve Eylül ayı boyunca kırk gün süren kayyum protestosu etkinliklerinde bir gün yapılan basın açıklamasında İnsan ve Özgürlük Partisi adına bir konuşma yapmıştım. O konuşmada halkı kin ve nefrete teşvik olduğu gerekçesi ile soru sorulmuştu. Bunun üzerine;
-Konuşmanın neresinde kin ve nefret var? Gösterin cevap vereyim dedim. Baktı, okudu ve
-Ne bileyim varmış dedi. Bunun üzerine öyleyse bir varmış, bir yokmuş deyip kapatalım bu konuyu dedim. Olmaz mı? Olur dedi. Allah var gayet centilmen idi. Benden aşağı kalır yanı yoktu. Neticede anlaştık ve geçecektik. Ama yine de bir şeyler söylemek istedim. O konuşmada bir ayet okumuştum. Ayette Allah, peygambere hitaben diyor ki; “Karşıda duranlara der ki, sizden ya da bizden biri hak ya da batıl üzeredir. Gelin tartışıp yüzleşelim, kimin hak kimin batıl üzere olduğunu tespit edelim.” Bu ayetin üzerinden kayyım atayanlara ben de bir davette bulunmuştum. Gelin kim haklı kim haksız tespit edelim, diye…
Burada kin ve nefrete teşvik nerede var? Hem varsa bu benim sözüm değil. Allah’ın sözü, varsa bir durum, yetiyorsa gücünüz ona sorun. Ben gibi gariban kuldan ne istiyorsunuz? Anlıyorum, gücü yeten yetene dünyası ve bu ülke bunun en iyi uygulandığı dünya coğrafyasıdır… Gelsin sıradaki:
S:4- Cezaevinde açlık grevinde vefat eden bir tutsağın taziyesine gitmişsin dedi.
-Evet gittim! Her taziyeye giderim, gitmek isterim. İmkân oldukça da ihmal etmem. Taziye, bir teselli vermedir. Vefat edenin ailesine, yakınlarına ve sevenlerine sabır ve moral verme amaçlı, acılarına ortak olma gayesidir. Ayrıca ben bir Müslümanım ve Peygamber benim için bir örnek. Peygamber kuşu ölen bir çocuğun taziyesine giderken, ben onun bir takipçisi olarak vefat eden bir insan için ailesinin taziyesine neden ve ne için gitmeyeyim? Geçtim suçu, burada yanlış olan ne? Suç ise beni bu suça bulaştıran suç ortağımla yargılanmak isterim dedim.
S:5- Aynı rahmetlinin cenazesine katılmışsın dediler…
-Hayır! Katılmadım dedim. Var mı belge, resim dedim. Yok dediler. Ama bize mail üzerinden gelen bir şikâyet var o zamanlarda. Neymiş şikâyet? Mail’de aynen şöyle yazılmış:
“PKK’nın Ergani belediye başkan adayı A.K. cenazede halka slogan atın diye telkinde bulunuyordu.” Eyvah, eyvah! Bu şoktan nasıl kurtulacağım diye düşündüm. PKK seçime giriyor, haberim yok, ben onun adayıyım bilgim yok. Cenazeye katılmışım cismim yok! Kafamda deli sorular.
Ben kimim, neyim ve neredeyim? Gelsin diğeri.
S:6- Sosyal medya hesabından terör propagandası yapmışsın.
-Hani, nerede, hangi paylaşım? Diye sordum. Başladı önündeki ekrandan okumaya. Bir.. İki… Üç… Eee hani nerede? Propaganda bunların neresinde? Bilmem bunları koymuşlar dedi. Peki geçelim bunları. Hatlar karışmış galiba. Olur böyle ufak tefek hatalar(!) dedim. Geçtik. Diğeri Lütfen:
S:7- D.T.K (Demokratik Toplum Kongresi)’da açlık grevlerinde bir basın açıklamasına katılmışsın dedi.
-Hayır katılmadım. Kesin ve net! Adım kadar eminim dedim. Katıldın dedi. Var mı resim deyince evet var dedi. Göster dedim. Mahkemede görürsün dedi. Göstermedi fotoyu. Adım gibi emindim katılmadığıma. Resim nasıl olur, montaj mı acaba; yoksa alzaymır mı oldum diye düşündüm. Yok dedikçe var cevabını aldım. O zamanlar “VAR” uygulaması da yok ki müracaat edip pozisyonu değerlendirelim. Var yok ikileminde uzayıp giderken tartışma, bunu da geçelim ortak noktasında anlaştık.
Son soruya geçmek için hazırım dedim. Aman Allah’ım gelen soru nekir münker sorularına rahmet okutur türden. Duyunca büyük küçük farketmeden dilimi yuttum. Midem ciğerimi yemek üzere taarruza geçti adeta. Kalbim, damarlarımı yırtmak istercesine kan pompalıyor. Kimyam bozuldu, fiziğim alt üst… Sıkı durun soru geliyor…
S: 8- Seçim öncesinde bir düğün salonunda Aday Tanıtım Programı yapılmış, sen de katılmışsın, dedi. Büyük bir heyecanla,
-Hı, hı katıldım dedim. Çok iyi hatırlıyorum. Üstelik siyah bir takım elbise ve beyaz gömlek vardı üzerimde dedim. Yoksa sorun mu vardı kıyafetimde dedim. Bir sessizlik yine… Bazen ben böldüm yine sessizliği. Ne olmuş buraya katılmakla dedim. Aldığım cevap tarihe geçecek bir cevap oldu.
-Ben de bilmiyorum, burada yazıyor ben de soruyorum. Görevimi yapıyorum dedi. Adet yerini bulsun diye cevap verdim.
Meraklı bir kişiliğim var. Bir kalabalık gördüm mü, gider katılırım. O gün de oradan geçince baktım kalabalık gidip karıştım aralarına. Meğer aday tanıtım programı imiş. Bir de baktım adaylar arasında benim de adım var; Hayatımın en ilginç anını yaşıyordum. Meraktan girdiğim bir salonda Belediye Başkan adayı olmuştum. Neden sonra öğrendim gelmeyen bir aday yerine o anda aday yapıldığımı. Saçma mı geldi? Haklısınız, ama sahi bu mu saçma yoksa aday olduğum için aday tanıtım programına neden katıldığım sorusuna muhatap olmam mı çok saçma? Takdir sizin!
Sorgu süreci ve faslı böyle geçti. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım. Sonrası mahkeme süreci. Şimdi de o süreci anlatmaya geçelim.
Hırsız değiliz, yolsuz ve arsız değiliz. Eğilmemenin, dik durmanın faturasını ödüyoruz. Biz de, halkımız da bunu biliyoruz!!!
Hepinize Selam ve Saygılar…
Ahmet KAYA
PİA Eşgenel Başkanı
1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi
Amed
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.