Ahmet Kaya Yazdı: Seviyesizliğin Dibe Vurduğu Bir Dönemi Yaşamak!

04.09.2024

Hiç dolambaçlı yollara sapmadan, en kestirmeden söyleyeyim; Türkiye’nin en büyük, en temel sorunu seviyesizlik sorunudur. Diğer bütün sorunlar bu sorunun ya türevi ya da tali sorunlarıdır. Ekonominin kötülüğünün, dış politika başarısızlığının, hukuk sisteminin çürümüşlüğünün, sanattaki gerilemenin ve spordaki başarısızlığının… Seviye düştükçe tüm alanlarda geriye gidiş kaçınılmaz olur.

Peki seviye neden düştü ve neden düşmeye devam ediyor? Meselenin esas sorusu bu. Seviyeyi belirleyen faktör nedir? Ne olursa seviye yükselir ne olmazsa seviye düşer?

Yeryüzünde canlılar arasında akıl melekesine sahip tek varlık insandır. Bir donanım olarak tek başına akıl, çok şey ifade etmez. Bu donanımı çalıştıracak yazılımların olması donanımın işlevini yerine getirmesi için olmazsa olmazdır. Donanım-yazılım birlikteliği işlevin görülmesini sağlar. İşte bu noktada eğitim devreye girer. Eğitimden, terbiyeden, metodolojik olarak çalışma ilkeleri ile tanıştırılmaktan mahrum akıl, olumlu olmanın tersine olumsuzlukların kaynağı da olabilir.

Seviye sorunu haddi zatında bir eğitim sorunudur. Eğitimsizliğin ya da yetersiz eğitimin neticesinde ortaya çıkan bir sorundur. Yani esas sorun olarak saptadığım sorunun temelindeki nedendir eğitim…

Düşük eğitimli nüfus oranına göre Türkiye %61,8 ile Avrupa’da birinci ülke olma durumundadır. (Birinci olmak önemlidir ha başta, ha sonda) Nüfusunun %62’si düşük eğitimli olan bir ülke, çağdaş dünyanın geldiği seviyeyi yakalaması, dahası bununla rekabet edebilmesi mümkün mü? Yarışta olmazsa olmaz olan araçlardan yoksun olmak, ya da buradaki bir eksiklik yarışta rakiplerle başa baş yarışma olanağı sağlar mı?

22 yıllık A.K.P iktidarında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanının da itiraf ettiği gibi en başarısız alan eğitim alanıdır. Bu itiraf diğer, bütün alanlarda da başarısız olmanın da itirafıdır. Esastaki başarısızlık teferruatlardaki başarısızlığı zorunlu kılar. Nihayetinde gelinen aşamada her alanda tel tel dökülen bir ülke gerçeği var.

Despotik yönetimlerin eğitim politikaları, ortak özellikler barındırır. Hepsinin eğitim politikalarında güdülen amaç aynıdır. İktidarları için uygun olan davranışları sergilemeye müsait formda düşünen insan yetiştirmek… itaatkâr, sorgulamayan, verilenle yetinen, bununla mutlu olup minnet duygusu taşıyan edilgen kişilikler yetiştirmektir hedeflenen!

İyi bir eğitim almayan, kendinin farkında olmayan, kendini gerçekleştirme bilinci gelişmeyen, içinde yaşadığı toplumun problemlerinin farkında olmayan, toplumunu tanımayan, doğayı, yaşamı anlamaya dair bir çabası olmayan kişilikler, istenildiği gibi yönetilmeye müsait, programlananın dışına çıkmaya mecali olmayan robotlar olur.

Düşük eğitimli kimseler değer yargılarına sahip, ilkeli duruşları olan, tavır sergileyebilenler olma özelliği taşımazlar. En basit, en küçük süfli kazanımlar için en olmadık işlere bulaşabilen potansiyel kötü kimselerdir. Kötülüğün bu kadar güçlü ve yaygın olmasının altında yatan neden budur. Kötülük bu kadar cazip, iyilik bu denli menfur olmuşsa bu tesadüf değildir.

Düşük eğitimli kişilikler, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt etmede doğru ve sağlam kriterler tespit etmede zorlanırlar ve genelde yanıltılabilirler. Kimin toplumun yararına, kimin toplumun aleyhine çalıştığını doğru analiz edemezler. Lehine olana düşman, aleyhine olana yandaş olabilir. Anlık düşünür, bir sonraki anı düşünemez. Ben merkezcidir. Kendi dışındakileri görmezden gelir. Onun lehine ise isterse bütün insanlığın aleyhine olsun o şeyin gerçekleşmesini ister. Egoisttir, paylaşım ve bölüşüm bilmez!

Eğitim seviyesi yüksek toplumlarda keyfi yönetime rahat olanak yoktur. Denetim mekanizması yüksektir. Devlet de yönetenler de belli oranlarla kontrol altındadır. Eğitimi yüksek bir toplumun özgürlük talebi üst düzeydedir. Toplum devleti özgürlük alanını genişletmeye zorlar. Bunun içinde devleti özgürlükçü bir anayasa ile yönetilmeye iter. Toplum da bu özgürlükleri koruyan bir işlev üstlenir.

Denetlenen ve hesap vermeye zorlanan bir devlet mekanizması, toplumun beklentilerine cevap vermek zorunda olduğundan görevini gerçekleştirebilmek için olması gereken yol ve yöntemler ne ise onlara uymak durumunda kalır. Bunun içinde liyakat ve ehliyet esas alınır. Kayırma, torpil ve tolerans minimize edilir.

Liyakatsiz yönetimlerin eline mahkûm olan toplumlar düşük eğitimli toplumlardır. Böyle olmasa hiçbir ehliyeti olmayanlar kurumların başına getirilebilir mi?

İtaati esas alan, itiraz edeni istemeyen bir yönetim zihniyeti, itiraz ve sorgulama yapabilenleri yetkilendirir mi? Böyle bir toplumun olmasını ister mi? Keyfi uygulamalarına sınırlama getirecek yolu açar mı?

Bu yüzden despot yönetim ve rejimler, düşük eğitimli toplumların varlığını tercih eder. İstedikleri gibi at koşturacak alanların varlığı buna dayanır.

Eğitim seviyesi yüksek bir topluma, ekonomi biliminin en temel kurallarına savaş açarak gerçekleşen fakirliği “kader” olarak kabul ettirebilir misiniz?

Fay hatları üzerinde şehirler kurarak, üstelik denetimsiz, ruhsatsız yapılara birkaç kuruş kazanç uğruna her depremde on binlerce insanın can kaybını “takdir-i ilahi” diye normalleştirebilir misiniz?

Her yıl on binlerce dönümlük ormanlar yanarken hesabını vermeden aynı şeyler tekrar ederken ortalıkta rahat rahat gezebilir misiniz?

Dahası yanan kimi değerli yerlere otellerin inşasına izin verebilir misiniz?

Tarım ülkesi olup en temel gıdaları ithal ettirerek, birkaç yandaş sermayedara rant sağlama uğruna köylü, üretici üretemez hale getirmeyi sorumsuz şekilde sağlayabilir misiniz? Köylüyü üretemez, tüketiciyi alamaz duruma getirmeyi sessiz sedasız yürütebilir misiniz?

Borç faizine, devlet garantili yol, köprü, hastanelere kaynak aktarmak için vatandaşa vergi üstüne vergi koymayı problemsiz şekilde gerçekleştirebilir misiniz?

Millet iradesinin üstünde irade tanımam deyip duvarın da “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” diye yazan mecliste, millet iradesini yok sayıp milletin vekillerinin burnunu kırıp kaşını yarıp kan dökebilir misiniz? Dahası buna methiye düzen diplomalı cahil akademisyenler, bilim üretmesi gereken akademilerde barınmayı başarabilir misiniz?

“Sandık demokrasinin namusudur” deyip sandıktan çıkan Kürt Halkının İradesini gasp ederek demokrasinin namusuna böyle hoyratça tecavüz edebilir misiniz?

İtiraz eden, adalet ve hukuk diyen herkesi terörist ilan edip zindanlara tıkayabilir misiniz?

Eğitimsiz, cahil bırakılmış, mutaassıp kılınmış bir toplumun gözü önünde gerçekleşen bunca zulmü, yanlışı yapma cesaretini ve iradesini; bilinçli, eğitimli ve özgür düşünen bir toplumda ortaya koyabilir misiniz?

Yurttaş olma bilincini kazanmış bir toplumda bir yönetici olarak yurttaşa “sen kimsin” diyerek mağrur bir eda ile hakaret edebilir misiniz?

Yurttaşa da “sen kimsin?” demenin anlamının bilincinde olan bir toplum, bu yöneticiyi iş başında tutar mı?

Az sayıda yetişmiş insan kaynağına sahip olmasına rağmen, yetişmiş eğitimli insanları kaçırtmak için mütekebbir bir eda ile hizaya getirme naralarını rahatça ve pervasızca atabilir misiniz? Eğitime ve eğitimliye önem veren bir kafa böyle bir tavır sergileyebilir mi?

“Cehalet tüm kötülüklerin anasıdır” sözünün ete kemiğe büründüğü tüm gerçekliği ile karşımıza çıkan bir zamanı yaşıyoruz. Üstelik örgütlü, planlı bir cehalet üzerinden her türlü kötülüğe mahkûm bırakılarak…

Seviyesizliğin dibine vurmuş olmaklığın da sefalete mahkûm edilmişliğin de, köle muamelesine tabi olmaklığın da dayatılan bütün hukuksuzlukların altında da sistemli olarak üretilen ve eğitimi verilen cehaletin olduğunu bilmek durumundayız.

Cehalet üreten bir eğitim sistemi, bilgi, bilim ve bilinç üreten bir eğitim sistemine evrilmeden; baskıcı, totaliter ve otoriter yönetimlerin keyfi uygulamaları ile yönetilmeye mecbur bırakılacağımızı akıldan çıkarmamalıyız.

Seviyesizlikte atlamadık seviye bırakmayan bir sistem çürümeye ve tükenmeye mahkumdur. Ancak bunun iyiye evrilmesi bizim çabamıza bağlıdır.

Organize bir kötülük planlamasına karşı, organize bir iyilik ile ancak mücadele edilebilir!

Kötünün en kötü olan şekli örgütçü ve planlı olanıdır.

İyinin de en iyi olan şekli organizeli ve dayanışmacı olanıdır.

 

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir