08.02.2022
Talak suresi 4. Ayette normal kadın ile bir türlü adet görmeyen kadınların iddetini düzenleyen ayet küçük yaştaki kızların evliliğini terviç etmez, Ayet bazı kadınların fizyolojik bir rahatsızlık dolayısıyla adet göremeyebileceklerine işaret eder. Bunlar evlenebilir, normal hayatlarına devam edebilir. Bazı klasik ve çağdaş fakihler bundan “adet görmeyen küçük kızların evlendirilebileceği” sonucunu çıkarıyor ki, bu tamamen yanlıştır. Ben tefsirimde bunun doğru şeklini göstermeye çalıştım. (Bkz. Kur’an Dersleri/Tefsir, Cilt: 7, s. 108-110, Çıra y. İstanbul-2016.)
Fakat tartışma burada bitmiyor. Soru şu: Bir kıza “küçük” diyebileceğimiz yaş kaçtır? Yani kaç yaşındaki kız küçüktür ve küçük olması hasebiyle asla evlenemez? Kur’an bu konuda herhangi bir yaş sınırı koymuyor.
Hz. Peygamber ve ashabın da pratiklerinden kesin olarak anladığımız şu ki, hiç kimse büluğa ermemiş kızla evlenmiş değildir. Büluğ yaşının da coğrafi bölgelere ve iklime göre değiştiğini biliyoruz.
Bu durumda büluğ çağına eren bir kızla evlilik caiz mi, değil mi sorusuna cevap aramak gerekir.
Bana göre büluğ çağına eren bir kızın evlenebilmesi alt sınırdır. Kur’an’da hükümler “en alt” ve “en üst sınırlar” şeklinde belirlenmiştir. Mesela cinayet davalarında en alt sınır maktulun varislerinin katili affetmeleri, en üst sınır ise kısas talep etmeleridir; daha üstü –mesela kan davası vb.- yoktur.
Kur’an, kızların evlilik çağının büluğ ile başlayabileceğine dolaylı yoldan izin verirken, bunun üst sınırını beşeri-içtihat alanına bırakmıştır. Bu sınır yükseltilebilir; mesela Ebu Hanife, 17 ve 18 yaşı sınır kabul etmiştir. Toplumsal zaruretler gerektiriyorsa başka bir içtihatla bu sınır 25 de yükseltilebilir. Kur’an bu kapıyı açık bırakmıştır. Örneğin Türk Medeni Kanun’unda ki 18 yaş sınırı bana da makul geliyor.
Ancak medeni kanun açısından bu sınırın konulması “bazı özel ve zaruri/mücbir durumlar”da 13 yaşında büluğa ermiş kızların evlendirilmesinin katiyen yasak ve ağır cezaları gerektiren bir suç olarak tanımlanması yanlıştır. Beşeri hayatta öyle “mücbir sebepler” olur ki, erken yaşta evlilik zaruret halini alabilir. Kur’an büluğ çağına işaret etmek suretiyle bu kapıyı açık bırakmıştır ki, işte Kur’an vahyini evrensel kılan bu esnek yapısıdır.
Şimdi soralım:
“Her şart ve durumda 18 yaşını doldurmamış kız ve erkek evlenemez, aksi halde kanunen suç işlemiş olurlar” hüküm koyan modern hukuk mu daha akli, fıtri ve evrensel, yoksa zaruret durumunda büluğa eren kız ve erkek evlenebilir diyen İslami hüküm mü? Elbette 18 yaşını mutlak yasa empoze eden medeni kanun zorba, fıtrata ve toplumsal/istisnai zaruretlere aykırıdır, İslam ise duruma göre esnekliğini koruyan evrensel bir dindir. Kaldı ki 13 yaşında cinsel deneyim yaşayan kızlara kanunen herhangi bir müeyyide öngörülmemekte, batıda kızların önemli bir bölümü büluğa erer ermez bu deneyimi yaşamaktadırlar.
Hz. Peygamber’in 9 yaşında Hz. Aişe ile evlendiği doğru değildir. Sahabelerin küçük yaştaki kızlarla evlendiği doğru olabilir. Ben bunu dört şekilde anlarım:
a) Dönemin yerleşik telakkilerine ve teamüllerine göre bu tür evlilikler ayıp veya yanlış değildi,
b) Sahabe kavli veya içtihadı dinin asli kaynağı değildir. Ebu Hanife’yi takip ederek “Bana uygun geleni alırım, uygun gelmeyeni onların içtihatlarına ve teamüllerine bırakırım”
c) Gelenekte kızların rızaları dışında babalarının zoruyla küçük yaşta evlendirilmeleri kaynağını-meşruiyetini dinden almıyor, gelenekten alıyor, yanlıştır
d) Bütün dünyada –Avrupa’da dâhil- daha geçen yüzyıla kadar küçük yaşta evlilikler sürüyordu. İslam dinini ve Müslümanları buradan bakıp –akla ve bilime aykırı hareketle eleştirmek, aşağılamak ve hatta buradan söz konusu haksız eleştiriyi Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e kadar uzatmak bana adilane gelmiyor.
Bu türden yanılgılara düşmenin iki sebebi var: Biri yöntem açısından tikel bir olayın makro düzeydeki tümel olanın önüne geçmesi; diğeri modern batı seküler dünya görüşü ve hayat tarzının yegane kriter olarak kullanılıp hükümlerin illetine ve maksadına bakılmaksızın İslami mesaj ve değerler sistemi mahkum edilmesi. Bilim, akıl, teknoloji, zenginlik vb emredici-taşıyıcı araçlarla bütün dünyaya totaliter bir paradigmaya dâhil ediliyor.
Dün de, bugün de yegâne evrensel mesaj İslam’ındır. “Kapı” metaforu üzerinden anlatmak gerekirse;
- Yahudilik, hidayet kapısını bütün milletlere (gentile) kapatır, isteseniz de Yahudi olamazsınız,
- 2.) Hıristiyanlık Luka İncili 14.ayette anlatıldığı üzere Hıristiyan hidayetini reddedenleri “kapıdan içeri zorla dâhil eder.” Direnenleri ateşte yakar veya en azından aforoz eder ya da “iman” sahibi değil, “inanç” sahibi görür.
- 3) İslamiyet, hidayet kapısını açık tutar, isteyen girer, istemeyen girmez kendi dininde ve inancında kalır.
Bilim, akılcılık, teknoloji ve kültürel hegemonyayı arkasına alan modern ve postmodern paradigma Hıristiyanlığın seküler biçimidir. Vatika’nın Romayı dinileştirmesi gibi, modernlik Katolik mutlakiyetçiliği sekülerleştiriyor.
Kur’an’daki hükümlerin önemli bir bölümü belli bir tarihsel olay ve toplumsal durum üzerine inmiştir, ama tamamı evrensel ve ebedi çözüm ve ilkeler içermektedir.
Tarihselcilerin anlamadığı nokta bu!