31.12.2021
Mürted kadın icmaı bozar mı?
İcmaı iki şekilde tanımlamak mümkün: Biri belli bir dönemde yaşayan İslam bilginlerinin bir mesele üzerinde ittifak etmeleri; diğeri bütün zamanlar için yine müçtehid seviyesindeki bilginlerce bir mesele üzerinde varılan ittifak. (57)
Dinden dönen (mürted) kadına takdir edilecek ceza ile ilgili bir ittifakın oluşmaması, başka bir deyişle fakihler arasındaki görüş ayrılıklarının mevcudiyeti, tanımı itibariyle icmaı bozar. Usul açısından bizim öne sürdüğümüz bir iddiadır, bu yüzden bu iddiaya yakından bakma mecburiyetimiz var:
Fakihlerden kimine göre mürted öldürülür, kimine göre tekrar İslam’a dönmesi için zorlanır, hatta Katade’ye bakılırsa esir alınıp satılır. (58)
Tabiatıyla görüş sahiplerinin kendilerine göre istinad ettikleri delilleri vardır. Mürted kadına takdir edilecek ceza ile ilgili ihtilafı iki ana grupta toplamak mümkün:
1) Cumhura göre kadın da erkek gibi aynı hükme tabidir. Zira “Kim dinini değiştirirse öldürün” (Buhari, İstitabetü’l mürteddin, 2; Müslim, Kasame, 25-26) hadisinde geçen “men” lafzı hem erkek hem kadın için kullanılır. Diğer delilleri de “Üç şey (kısas, zina ve irtidat) dışında müslümanın kanını tahrim” eden hadistir (59). Darekutni’de yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber irtidat eden Ümmü Mervan’ın (Ruman?) öldürülmesini emretmiştir (Darekutni, Hudud ve’d diyat, 3210). Hz Ebu Bekir’in de Ümmü Kirf adlı bir kadını öldürdüğü kaydedilir
2) Aksi görüşte olup mürted kadının öldürülmeyeceğini savunanlar şu delilleri öne sürerler: Bir gün Resulullah, öldürülmüş bir kadının başında toplanan bir kalabalığa rastlar. Ne olduğunu sorar, ona bu kadını Halid bin Velid’in öldürdüğü söylenir. Resulullah, yanındaki birine şöyle buyurur: “-Koş, Halid’e yetiş, Resulullah’ın seni kadın, çocuk veya işçi-hizmetçi öldürmekten men ediyor, de!” (60). Anlaşıldığına göre Hz. Peygamber öldürülen kadının durumundan bilgi sahibiydi, belki de ilk defa kadının öldürüldüğü bu olaydan sonra kadınların öldürülmesini kesin bir dille yasaklamıştır. (Buhari, Cihad, 147; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, II, 91, 12-123.)
Bu konuda Darekutni bir hadis de nakleder: “Kadınlar İslam’dan irtidat ederlerse öldürülmezler” (Darekutni, Hudud ve’d Diyat, 3458.) Hanefi hukukçular, kadınların öldürülmeyeceğine hükmederlerken bu hadise dayanmışlardır. Bu hadisi “Kim dinini değiştirirse (tebdil ederse ‘men beddele’) öldürün” hadisini rivayet eden İbn Abbas’tır ki, bu konuyu en bilen sahabelerdendir. Ancak aynı Darekutni, Hz. Peygamber’in tövbeyi hiçbir şekilde kabul etmeyen Ümmü Mervan isminde bir kadını ölüm cezasına çarptırdığına ilişkin bir rivayete de yer verirken, aynı Bab’ın 3212 ve 3213 nolü hadislerde bu sefer tekrar kadının öldürülmeyeceğini ama hapsedilip İslam’a dönmesi için zorlanacağını kaydeder. Hz. Ebu Bekir’in de Hanifeoğulları’ndan kadınları öldürmeyip esir aldığı yönünde rivayetler vardır. Kaynaklara göre Hz. Ali, Hasan ve Katade, bundan hareketle kadının öldürülmeyeceğine dair bir kanaate sahip olmuşlardır.
Açık ki, söz konusu rivayetler ve tarihi nakiller arasında çelişkiler, tutarsızlıklar vardır.
Demek oluyor ki, savaş meydanında olsa dahi eğer kadın savaşa fiilen katılmamışsa (sağlık görevlisi, yemek pişiren aşçı vs. olabilir) öldürülmez.
Ancak öyle de olsa, dört mezhebe göre de mürted kadın için artık irtidat öncesi hayatını kökten değiştirecek yasal düzenlemeler öngörülmekte; nikahından nafakasına kadar hayli ağır hükümlere tabi tutulmakta; İslam diyarından çıkacak olsa “medeni ölü” sayılmaktadır (61).
Bu bilgiler ışığında şu sonuçlara varmamız mümkün:
- İrtidat meşru otoriteye karşı silahlı ayaklanmadır, kadın savaşçı (muharip) sıfatıyla herhangi bir ayaklanmaya katılmadığından mürted olsa da öldürülmez.
- Bu hükmün illeti muhariplik ise, bugün kadın orduda görev almakta, savaşta etkin rol oynamaktadır. Hükmün illeti değiştiğinden savaşa fiilen katılan kadın da öldürülür.
Bu da, herhal-ü kârda mürtedin öldürüleceğine dair icmaı bozar. Ölüm cezasından mürted kadını istisna eden Hanefilerin savunduğu hükmün illeti savaş ise, bu durumda sadece muharip mürtedler öldürülür, bireysel manada ve salt itikadi olarak irtidat edenler öldürülemez. Bu da icmaı bozan bir faktördür.
Sahabenin mürted tanımı
Sahabenin isyancılara ve zekat vermeyenlere neden “mürted” dediği önemli bir sorudur. Bizce bunun iki sebebinden söz edilebilir:
İlki mürted adı verilen grupların (kabile) daha önce Hz. Peygamber’in şahsında verdikleri söz (biat)ten dönmüş olmaları. Biat, kendisine biat edilen yöneticiye bağlılıktır, teşbihte hata olmasın, bugünkü bireyin devlete yurttaşlık bağına karşılık düşer. Modern ulus devlette vatandaşlık bağı genelde kan ve toprak esasına göre düzenlenirken, biatta bağ hukuki sözleşmeye dayanır. Sahabeleri mürtedlere karşı savaşmaya sevk eden sebep, söz konusu hukuki bağın, sözleşmenin tek taraflı olarak ihlal edildiğine hükmetmeleridir. Bundan dolayı mürtedleri “kafir/müşrik veya Kitap ehli” statüsünde değil, “mürted” adı verilen özel bir statüde ele almışlardır. Bunu yaparlarken de mürtedin müslüman olup olmamasını kaale almamışlardır. Müseylime gibiler her ne kadar itikadi olarak dinden çıkmış olsalar da, zekat vermekten imtina eden kabilelerle aynı kategoride “mürted” sayılmaları merkezi idareden ayrılmaya, sözleşmelerinden geriye dönmeye kalkışmalarından dolayıdır.
Bunun –tartışmalı olsa da- somut örneklerinden biri, irtidat kalkışmalarını bastırmakla görevlendirilen Halid bin Velid’in Malik bin Nuveyre’yi öldürmesidir. Yukarıda işaret ettiğimiz üzere Malik bin Nuveyre, Müslüman olduğunu beyan ettiği halde Halid bin Velid “-Şayet Müslüman olsaydın zekat verir, kavmine de vermelerini emerderdin” demiştir. Fakat Namaz kılan bu insanların Müslüman olduklarına dair Ebu Katade şahitlik etmesine rağmen Halid bin Velid sadece Malik’i değil, akrabalarını da öldürmüştür. Bir iddia da, Halid’in Malik’in karısına Ümmü Temim binti Minhal’e göz dikmiş olmasıdır. Araplar savaş sırasında kadınlarla evlenmeyi hoş karşılamazdı. Bu olay İslam’ın başkenti Medine’ye ulaştığında Hz. Ömer’in hoşuna gitmemiş, Hz. Ebu Bekir’e bu olayı sormuş, Halid’in gayrımeşru olarak kan akıttığını, ona kısas uygulaması gerektiğini söylemiş ancak Ebu Bekir’i ikna edememiştir. (62) Kritik zamanda görevden alınmayan Halid’i halife olduktan sonra Hz. Ömer –başka sebeplerle de- görevden almıştır. (63)
Ebu Hanife’nin görüşünün kritiği
Bizim kavramsallaştırmamıza göre sahabe tatbikatında irtidat fiilleri genelde “siyasi suç” olarak ele alınırken, sonraları fakihler “siyasi suç” nitelikli kategoriye “itikadi irtidat”ı da eklemiş, başka bir deyişle siyasi/fıkhi bir konuya “itikad” unsurunu katmışlardır ki, bugün hem müslüman hem müslüman olmayanların zihnini karıştıran en önemli sorun, siyasi/fıkhi konunun itikad haline getirilmesidir.
İlk bakışta bunun istisnası Ebu Hanife’nin mürted kadınlara ölüm cezası verilmeyeceğine dair serdettiği görüştür; bu görüşü İbn Şübrüme (144/761) ve Süfyan es Sevri (161/778) de paylaşmaktadırlar. Ancak bu dahi yeterli olmayıp fiilin yöneldiği maksada uygun değildir. Çünkü Ebu Hanife, mürted kadına “savaşçı olmaması” dolayısıyla ölüm cezası takdir etmezken, tövbe edinceye kadar hapis cezası takdir etmektedir ki bu, irtidadında ısrar eden kadına müebbed hapis vermek anlamına gelir. Kerhi buna dayak atmayı da ekler, buna göre mürted kadın hergün tövbe etmeye davet için hapsedildiği yerden çıkarılır, inat etmesi durumunda “ta’zir ölçülerine göre mu’tedil olarak darbedilir.” (64)
Ebu Hanife’yi ve diğer fakihleri bu görüşe sevk eden sebep yukarıda işaret ettiğimiz üzere Hz. Peygamber’in savaşçı/muharip olmayan kadınların öldürülmesini yasaklamasıdır (Nesei, Siyer, 35). Bu arada Hamidullah, Hanefi fıkıh kaynaklarına atıfta bulunarak kadın gibi “hünsa”nın da irtidat etmesi durumunda öldürülmeyeceğeni kayd eder. (65)
Ebu Hanife’nin söz konusu görüşünde temel bir çelişki söz konusudur. Şöyle ki:
Eğer mürted meşru kamu otoritesine karşı fiili isyan başlatması, silahlı ayaklanmaya katılması dolayısıyla mücrim ise, mürtedin kastı ve fiili itikadi değişiklik değil, siyasi-idari suçtur ve bundan dolayı ona karşı savaşılır ki, bundan silahlı ayaklanma ve isyanı bastırmayı anlamak gerekir. Bununla ilgili mürted kadın eğer savaşçı (muharip) olmaması dolayısıyla ölüm cezası almayacaksa, bu durumda onun irtidadı sadece itikadidir, hapis cezası da verilmemesi gerekir.
Ebu Hanife, siyasi irtidat yanında itikadi irtidadı da suç (büyük günah) saymaktadır. Bu konuda Kur’an ve Sünnet’e pararlel düşünmektedir. Lakin ileride göreceğimiz üzere Kur’an, itikadi irtidadı ağır suç kabul ettiği halde dünyevi ve maddi bir yaptırım/ceza takdir etmemekte, cezayı ahirete ve yüce Allah’ın takdirine bırakmaktadır. Hz. Peygamber’in de iki irtidat suçuna karşı iki farklı tutumu olmuş; silahlı ayaklanmaya kalkışan mürtedlere karşı yaptırım uygularken, itikadi irtidada herhangi bir ceza vermemiştir. Burada Ebu Hanife, irtidada dünyevi ve maddi (hapis) ceza takdir etmek suretiyle diğer fakihlere katılmakta; dolayısıyla diğer fakihler gibi siyasi ve itikadi irtidadı aynı kategoride ele almaktadır. Farkı şu: Erkeğe ölüm, kadına hapis cezası takdir etmesidir.
Burada ciddi bir sorun var: İrtidat cezası hükmünün illeti savaş veya silahlı ayaklanma ise, Ebu Hanife, savaşçı/muharip olmayan mürted kadına neden hapis cezası vermektedir? Bu, hükmün illeti dışında başka bir maksada hizmet etmesi anlamına gelmez mi?
Sahih görüş Hz. Peygamber’in kadının irtidat etmiş olsa dahi öldürülmeyeceği yönündeki sünnetidir. Zira Hz. Peygamber, bu hükmü vaz’ederken illetini de açıkça beyan etmiştir: “Bu kadın savaşmıyordu ki!” Bu rivayet İbn Abbas’ın rivayetiyle örtüşme halindedir. Bu yüzden fakihlerin mürted kadının öldürüleceği veya Ebu Hanife’nin hapsedilebileceği yönündeki görüşü sağlam bir temele dayanmamaktadır. Rivayetlerde “savaş” durumunun illet olarak gösterilmesi, bütün irtidat olaylarında aranacak yegane sebebin (illet-menat/gerekçe) meşru yönetime karşı silahlı ayakanma yani “siyasi/askeri irtidat” olup, inanç düzeyinde din değiştirme (itikadi/fikri irtidat) değildir.
Şimdiye kadarki üç yazımızda Hz. Peygamaber’in irtihali ile birlikte başlayan irtidat olaylarının siyasi olduğunu, sahabenin merkezi idareye bağlanmak istemeyip zekat/vergi vermeyi reddeden ayrılıkçılara, isyancılara karşı savaştığını; olayın tamamen konjönktürel olup sahabe ve tabiin arasında itikadi ve siyasi mürtedlere mutlaka ölüm cezası verileceğine ilişkin bir icmaın da bulunmadığını göstermeye çalıştık. Bundan sonraki yazımızın konusu Hz. Peygamber’in irtidat ve mürtedlerle ilgili hadisleri ve tatbikatı olacaktır.
Notlar
57) Geniş bilgi için bkz. İbrahim Kâfi Dönmez, DİA, İcma maddesi.
58) El Cezeri, Dört mezhebin fıkıh kitabı, VII, 645-669; Vehbi Zuhayli, Age., 465 vd.
59) Buhari, Diyat, 6; Müslim, Kasame, 25-26. Bu hadisin sıhhatini ileride “zina suçu ve recm cezası” konusunu ele aldığımızda kritik etmeye çalışacağız.
60) Nesei, Siyer, 35; İbn Hişam, es Siretü’n nebeviyye, IV, 161. Haberde geçen “asif” kelimesi işçi, yardımcı, hizmetçi, uşak, köle gibi anlamlara gelir. Bu rivayetlerin kaynakları ve kritiği için bkz. Sahip Beroje, Age., 84-86.
61) El Cezeri, Age., VII, 649 vd. Ö. Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı fıkhıyye kamusu, IV, 20 vd. Şafii fakihi Muhmmed Zühri el Gamravir, dinden dönen kadınına nafaka verilmeyeceğini söyler. Es Siracü’l vehhac, s. 381.
62) İbn Hişam, Tarih, III, 277. Mehmet Azimli, Dört halifeyi farklı okumak-2, Hz. Ömer, 159-163.
Halid’in görevden alınması konusunu daha önceki bir çalışmamızda ele almıştık. Bkz. Din ve modernizm, 6. Bsm., Çıra y., s. 85 vd. Ayrıca bkz. Mehmet Azimli, Dört Halifeyi farklı okumak-1 Hz. Ebu Bekir, s. 105-112.
64) Fatih Orhan, Ag.tez, s. 143-144.
65) Muhammed Hamdullah, İslam’da devlet idaresi, s. 332.