13.02.2021
Müslüman Şark’ın son 3 yy. dır ilim, hukuk ve askeri olarak gerilediğini ve içine düştüğü büyük bir karanlık tünelden ilerlediğini herkes bilir. Ve ayrıca gerçek bilgiyi ıskalayıp, sahte ideolojiler ile dumura uğradığı da…
Tünelin ucunda bir ışık huzmesi olduğunu, ancak yaklaştıkça, huzmenin uzaklaştığı da bir vakıa…
Zira Müslüman şark, çözülme ve içe çekilmenin kendinden ya da ontolojik sebeplerini bulma yerine, ısrarla kendini aklayıp dışındaki sebeplere kitlenerek zaman ve enerji kaybı yaşıyor.
Yüz yıllardır süren bu hal karanlığın bir türlü bitmemesi ve ışığın gittikçe uzaklaşması bir karamsarlık ve umutsuzluğa sebep olmaktadır.
Düşünür, siyasetçi ve aydınlar bu duruma dair türlü türlü yol, yöntem ve usul üzerinde tefekkür etmiş ve çalışmalar yapmıştır. Ancak bu durum değişmemiş tersine içten çürüme ve dıştan askeri işgaller gittikçe derinleşmekte ve kalıcı hale gelmektedir.
Soru şudur.
Kötü gidişatın sebebi nedir, bu karanlık ve ümitsiz durum ne zaman son bulacak?
Bu soruya tabi ki her dönemin fikir ve etkili / yetkililerinin çözüm öneri ve pratik girişimleri olmuş, ancak söz konusu vaziyet değişmemiştir.
Cevap olarak dün ve bugün güncel ve aktüel söylenenleri burada tekrarlayacak değilim.
Daha ziyade Kerim olan kitabın bir ayeti var ki esasında tarihte yaşanan, bugün yaşadığımız ve gelecekte yaşanacak olan tüm yıkım ve esaretin sebebini bizlere göstermektedir.
Bu ilahi hükmün gereği yerine getirilirse esaret biter, özgürlük, refah, huzur ve yeryüzü Allah’ın adaletiyle mamur hale gelir .
Tersi durum ise esaret, zulüm, adaletsizlik, yoksulluk ve dünya cehenneminin sürüp gitmesine sebep olacak.
Tıpkı iç sancıyla Ziya Paşanın beytinde belirttiği gibi
“diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm.
Dolaştım mülk-i İslâm’ı bütün virâneler gördüm.”
Mülkü İslâm’ın “talan ve yağmalanmasının” sebebini günümüzde olduğu gibi “harici düşmana” yükleyip çıkmak enayiliktir ve kolaycılıktır.
Dış düşman faktörü kanaatimce en hafif sebeptir ve belki de bir sonuçtur.
Ana sebep bizzat “virane mülkü İslâm’ın”sahibi Müslüman milletlerdir.
Şöyle ki;
“Eğer siz bir yara aldıysanız bilin ki o topluluk da benzeri bir yara almıştı. Allah’ın gerçek müminleri ortaya çıkarsın ve uğrunda şehitleri olsun diye o günleri biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz. Allah, zalimleri sevmez.” (Âl-i İmran Suresi, 3/140)
Bu ayetin nüzul sebebi Uhud savaşında yenilen Müslümanlara sabır ve teselli vermek/ onların tevhid ve hakikat mücadelesinde benzer sonuçlarla Sünnetullah terk edildikçe karşılaşacaklarını ifade etmektedir.
Yoksa zaferler “bir sana bir bana” tahterevalli gibi bir oyun olarak anlaşılmamalıdır.
Çünkü Bedir savaşında sadece sayısal çoğunluğuna güvenip, disiplin ve kararlılığı olmayan Kureyş açısında, yenilgi mukadder idi. Çünkü Müslüman birlik, haklı ve zafere inanan inanca sahipti.
Uhud’ da ise ilk Bedir zaferinin “içsel kibri” Müslüman ordunun içini boşaltmış ve içten içe “ganimet” hırsı oluşmuştu. Be sebeple Uhud’ da mağlubiyet mukadder oldu.
Ayetin Müslümanlara bakan bir yönü var. Zira ayetin tamamı Müslümanların iç zaaflarının yenilgiye sebep olduğu biçimindedir.
Diğer bir yönü ise evrensel bir hükmü içinde barındırmasıdır.
Şöyle ki ister Müslüman ister gayri Müslüm sosyal hadiselerin temel yasası niteliğindeki yukardaki ayetin arka planınındaki sebepler terk edilirse yenilgi iki taraf için mukadder olur.
Gelelim sadece Müslüman toplulukları ilgilendiren ayeti ilginize sunmaya…
Dikkat çekmek istediğim, yenilgisinin sebebi olarak anladığım, Müslüman kavim ile toplulukların düşman yerine birbirlerine diş bileme ve iç zaaflara işaret eden ayet BAKARA Suresi, 84-85.ayetlerdir. Mealen…
“84. Hani sizden “Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın” diye misak almıştık. Sonra sizler bunu onaylamıştınız, hala (buna) şahitlik ediyorsunuz.
- Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” ( Ali Bulaç. Kuranı Kerim meali)
Genellikle tefsirler bu ayetlerin İsrail oğulları için nazil olduğunu söyler ve şunu ilave ederler.
Tevhid ehli olan İsrail oğulları nasıl ki bu ilahi hükmü terk ettiler, böylece yenilgi ve zillet hasıl olduysa, bugün tevhid ehli olan Müslümanlar da bu hükmü çiğnedikleri anda aynı akıbet onlar içinde geçerli olacaktır.
Ayetlerde ki ilahi ikazları sıralayalım;
1- (Ey Müslümanlar) Biri birinizin kanını dökmeyeceksiniz.
2- Biri birinizi yurtlarınızda çıkarmayacaksınız diye sizden söz aldık.
3- Bu sözleşmeye imza attınız.
Buna karşılık sizler;
1- Biri birinizi öldürüyorsunuz.
2- Bir bölümünüzü yurtlarından sürüp-çıkarıyorsunuz.
3- Günah ve düşmanlıkla biri birinizin aleyhlerinde ittifaklar kuruyorsunuz.
4- Size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyordunuz.
5- Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz?
Sonuç;
1- Ayetlerde geçen ahde(akid) vefa göstermeyip ulusal, mezhep ve cemaat çıkarını esas alanların cezası dünya hayatında aşağılık olmaktan başka değildir;
Yani ahde(akid) vefasızlık yapanlar ABD, NATO, Rus ve Yahudi’nin kölesi ve hizmetkârı kılınacak, başları darbe, iç çatışma, ekonomik kriz ve gerilimlerden kurtulmayacaktır.
2- Kıyamet gününde ise azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, sadece dünyada değil ahirette de yaptıklarınızın bedelini sizlere ödetecektir.
O halde bütün Müslümanım diyen milletler, yani Araplar, Kürtler, Türkler, Persler, Peştu’n ve Malaylar birbirinizi Allah için sevin ve farklılığınızı tehlike değil Rahmet bilin.
Sünni, Şiiler ve Selefiler mezhebinizi birer din haline getirip, biri birinize karşı kutsal savaş vermeye çalışmayın. Bu savaş sizi cennete değil cehenneme götürecek.
Birlik olun.
Bölgede Müslümanım diyen milletlerin ve mezheplerin birbirlerine karşı kazanacakları bir Zafer yoktur.
Yenilgi ise çantada keklik… Şimdiki vakıa
Birlik ve kardeşlik (bi yekîtî u biratî ) ile kazanacakları büyük zaferler vardır.
Alican Karadoğan’ın Tüm Yazıları
Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.