Altan Tan Yazdı: Camı Kırıp Kaçanlar

23.02.2022

Çocukluk anıları hafızalardan silinmez.

Hepimizin çocukluğu iyi kötü, acı tatlı anılarla doludur.

Özellikle de yakın mahalle arkadaşlarımızla yaşadığımız maceralar bir ömür boyu unutulmaz.

Herkesin olduğu gibi benim çocukluk arkadaşlarım arasında da akıllı uslular olduğu gibi, ele avuca sığmaz, yaramazlıklarını muzırlık derecesine vardıranlar da vardı.

Akıllı uslu arkadaşlarımız ‘yapma etme, sonu kötü olur; annelerimiz babalarımız kızar’ dedikçe bunlar durup durulacaklarına daha azarlardı.

Çoğu kez istemediğimiz, doğru bulmadığımız birçok olaya sırf  ‘serde yiğitlik var’ duygusuyla ‘korktu, kaçtı; arkadaşını yalnız bıraktı’ demesinler diye katılmak zorunda kalırdık.

Bu ‘muzırların’ en önemli özellikleri her türlü olumsuz olayın birinci derecede sorumluları olmalarına karşın,  iş zora girince ilk fırsatta kirişi kırmaları ve kendilerini kurtarırken, arkadaşlarını yakmalarıydı.

Karşıt mahalleden bazıları ile her yerde rastlanılan kavgalar olur, bu kavga yerinde bırakılacağına ve bir şekilde barışılacağına bu muzır arkadaşlarımız işi daha da büyüterek bizleri tahrik eder, karşı mahallenin içlerine kadar sürükler, kavga ettiğimiz arkadaşların evlerini taşlatır, ilk taşı da kendileri atardı.

İlk cam kırılır kırılmaz da  yaydan fırlamış ok gibi ortadan toz olurlardı. Bu fırıldaklardan habersiz benim gibi safların hissesine ise  ev sahiplerinden yenilen okkalı tokatlar kalırdı.

‘Niye kaçtınız?

Niye bizi ortada bıraktınız? Diye hesap sormaya kalktığımızda da Şener Şen’in İlyas Salman’ı  her seferinde kandırdığı gibi pişkince bir yalan uydurarak bizi ikna ederlerdi.

Bu işlere uyanana kadar bir hayli dayak yedik.

Bizim bu yaşadıklarımız sadece bizim değil, tüm çocukların çocukluklarında yaşadıkları şeyler.

Keşke ‘çocukluk işte!’ geçti gitti diyebilseydik.

Geçmedi!

Yıllar geçti büyüdük, delikanlı olduk.

Büyüdüğümüzü zannettik;

1975-1980 arası aynı oyunlara yine geldik.

Binlerce arkadaşımız mezara, on binlerce arkadaşımız zindanlara girdi.

Yaşımız kemale erdi! Parlamento sıralarına oturduk aynı oyunlara tekrar geldik.

Velhasıl kelam ‘ömür bitti, yol bitmedi’

Hendekler kazılırken, Demokratik Özerklik mizansenleri ile restler çekilirken, belediyeler önünde fermanlar okunurken; yapmayın etmeyin belediyelerin maaşları bile hala Ankara’dan geliyor, elektrik suyu devlet veriyor; demokratik özerlik ilan edilmez ancak yasal, anayasal yollarla inşa edilir dedik. Lafımızı hiç kimseye dinletemedik.

Biz dedik, biz dinledik!

Üstüne üstlük bir de ahlaksızca ‘korkaklıkla, karşı devrimcilikle’ suçlandık.

‘Akıllı olanlar’ yine akıllıca davrandılar.

Hem kız tarafı hem de oğlan tarafı oldular.

Özerklik bildirilerini kendileri  okumayarak yanlarındaki eş başkanlarına okuttular.

Bugün cezaevleri binlerce mağdur Kürt ile dolu.

Ölümcül hastalıkları olanlar bile tahliye edilmiyor.

‘Camı kıranların’ büyük bir bölümü ise yurt dışına kaçtı.

Bir kısmı kaçtı, bir kısmının kaçmasına göz yumuldu.

Sorumluluk sahibi olanların bazıları ise onurlu bir duruş sergileyerek ısrarla kaçmadı, cezaevine girdi.

Kaçıp/kaçırılıp gidenler gittikleri yerlerde  doğru düzgün oturup muhasebe yapacaklarına, hala tezvirata devam ediyorlar.

Sahadan habersiz ve sorumsuzca gaz vermeye devam ediyor, kalan 3-5 kişinin de evlerini eyvan etmek istiyorlar.

Yurt dışını kaçmalarına göz yumulanlara gelince;

Kim göz yumdu?

Niye yumdu?

Nasıl yumdu?

Kimlere yumdu?

İnce konular!

Allah bizim gibi çocukluğundan bu yana ‘akıl tutmayanlara’ akıl fikir versin.

Mağdur, mazlum ve garibanlara da yardım etsin.

Altan Tan’ın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.