15.03.2022
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkanı Neçirvan Barzani Türkiye’de iken bir gece yarısı 14 adet balistik füze Erbil’e düştü. Füzelerden biri ise Neçirvan Barzani’nin K 24 Televizyonuna isabet etti.
Kim attı?
Niye attı?
Nereden atıldı?
Kim, kime ne mesaj verdi …?
Tartışmaları sürerken İran Devrim Muhafızları bir açıklama yaparak olayı üstlendi.
İran Devrim Muhafızları, Erbil’deki ABD konsolosluğu etrafında konuşlanmış İsrail örgütlenmelerinin olduğunu iddia ederek bombalamanın hedefinin İsrail ve İsrail işbirlikçilerinin olduğunu belirtti.
Öncelikle bu iddianın ne kadar doğru olduğunu bilecek bilgilere sahip değiliz.
Ancak öteden beri bilinen ve çok da gizli olmayan bir durum var ki o da İsrail’in Ortadoğu’daki Kürt siyaseti ile yakından ilgilendiği.
Üstelik bu ilgi yeni de değil.
Molla Mustafa Barzani dönemine kadar uzanıyor.
İsrail’de sayıları bir kaç yüz bine varan Kürdistanlı Yahudi bulunuyor ve bu ilişkilerde aktif rol alıyorlar.
Kürt siyaseti içindeki İslam karşıtı unsurlar Kürt, Türk, Arap, İngiliz, Yunan… Yahudi olamayacağını bile bile ‘Kürdistanlı Yahudiler’ yerine ısrarla ‘Kürt Yahudiler’ ibaresini kullanıyorlar. Kürtlerle Yahudileri yakınlaştırmak istiyorlar.
Olayın zamanlamasına gelince, zamanlama oldukça ilginç.
İran iddia edilen bu İsrail bürolarının varlığını sanki o gece yeni duymuşçasına füzelerin atılmasını tam da Neçirvan Barzani’nin Türkiye’de olduğu geceye rast getiriyor.
Hal böyle olunca da buzağılar öküzün altında değil, doğal olarak ineklerin altında aranıyor.
İran’ın Ortadoğu siyaseti oldukça çetrefilli.
Aslında sadece Ortadoğu’da değil, tüm İslam ülkelerinde istikrara değil, istikrarsızlığa oynuyor.
Destabilizasyon üzerinden bir politika geliştiriyor ve hiç bir yerde alternatif uzlaştırıcı, barıştırıcı ve kaynaştırıcı bir siyaset izlemiyor.
Kürt meselesinde de aynı yolu takip ediyor. En başta kendi içindeki Kürtlerle ilgili olmak üzere ne Irak, ne Suriye ve ne de Türkiye Kürtleri ile ilgili bir makro yaklaşım geliştirmiyor.
(Tabi ki Türkiye’nin de bir makro projesi yok.)
İran, Irak’ta önemli bir siyasi statü elde etmiş Kürtlerle doğru bir ilişki geliştireceğine Barzani-Talabani çelişkisini kaşıyor ve PKK’yi de bu noktada değerlendirerek dengelere oynuyor.
Aslında ideolojik olarak daha gelenekçi ve muhafazakar Barzani çizgisinin (Sünni olmalarının sorun olmaması lazım. (En azından ‘Müslümanlar’ doğal olarak İran’ın İslami kimliğine Sol-Sosyalist Talabani’den daha yakınlar)
Özünde Sünni-Şafii ve Nakşibendi Barzanileri, Akdeniz’e uzanacak ‘Şİİ Hilali’ projesine engel görüyor ve tasfiye etmek istiyor.
İran, yine aynı endişelerle kendi içinde yaklaşık 30 milyon Azeri bulunmasına rağmen Kafkaslarda Azerilere karşı Ermenileri, Kürdistan’da ise Barzani’ye karşı sol-seküler Talabani ve PKK’yi destekliyor.
Bu durum Suriye, Yemen ve Lübnan’da da aynı minvalde.
İran’ın Barzanilerden en büyük rahatsızlıklarından biri de, belki de en önemlisi ise Barzanilerin AK parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha da özünde Türkiye ile yakın ilişki ve dostlukları.
Molla Mustafa Barzani’den bu yana Barzaniler Türkiye ile çatışmamaya özen gösteriyorlar.
Bunun bir çok nedeni var.
İran, ayrıca Libya’dan, Kafkaslara; Doğu Akdeniz’den Ukrayna’ya; İsrail’den, Körfez ülkelerine kadar son günlerde yaşanan baş döndürücü trafikte Türkiye’nin aldığı bölgesel rolden de rahatsız.
Halbuki İran, tarihsel rezervlerini arka planda bırakmayı becerebilse ve Türkiye ile doğru bir ilişki kurabilse (ki dönem dönem kurabildi) bu ikili iş birliği sadece bu ülkelerdeki halklara değil, tüm bölgedeki halklara huzur ve refah getirir.
Çok daha iyi yaşanabilir bir Ortadoğu inşa edilir.
Tekrar Erbil’e;
Barzanilere ‘ayar’ vermek için atılan füzelere dönecek olursak;
İran’ın da, Türkiye’nin de arka sokak siyasetlerini bir kenara bırakarak; Türk-Kürt-Arap-Fars… birlikte ve kardeşçe bir Ortadoğu inşa etmelerinin vakti çoktan geldi de geçti.
Bunun daha da geciktirilmesi her kes için felaket olur.
Zararın neresinden dönülürse kardır.