25.01.2022
Türkiye’de, Eylül 2012’de yayımlanan yönetmenlikle, Kürtçe yabancı dil kontenjanı kapsamında yaşayan dil ve lehçe adı altında seçmeli ders olarak Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) müfredatına girdi.
Yeni düzenleme sadece, 5, 6, 7 ve 8’inci sınıflarda, yeterli grup oluşturacak sayıya ulaşması halinde haftada 2 saat Kürtçe (Kurmancî, Kirmançkî-Zazaki) ders alınabileceği yönündeydi.
2012 yılının sonlarında yayımlanan bu yönetmelik, 2013 yılının başlarında Çözüm Süreci’nin start alması ile birlikte halkı umutlandırdı.
Yine aynı tarihlerde ilk olarak Mardin Artuklu Üniversitesi’nde olmak üzere diğer bazı üniversitelerde de Kürtçe yüksek lisans bölümleri açıldı. Bu bölümlere beklenilenin üzerinde bir başvuru oldu.
Ne yazık ki tıpkı Çözüm Süreci’nin sabote edilmesi gibi bu süreç de ‘içten ve dıştan’ sabote edildi.
İşin ilginç yanı ‘derin güçler’ ve PKK farklı gerekçelerle aynı ortak hedefte birleştiler.
Devletin içindeki derin güçler ile CHP ve MHP gibi muhalefet partileri bu uygulamalara karşı bir duruş sergilediler.
Bunun ilk adımı olarak da bürokrasi ve siyasetteki etkileri ile bu kadrolara yapılacak gerekli öğretim üyesi ve öğretmen atamalarını yavaşlattılar.
Benim bizzat dönemin Milli Eğitim Bakanı entelektüel kimliği ile bilinen Nabi Avcı’ya makamına giderek yakarışlarım da bir sonuç vermedi.
Entelektüel bakan da yeterli cesaret ve feraseti gösteremedi, derin bürokrasiyi aşamadı.
Öte yandan PKK da, bu açılımı halkı oyalama ve aldatma siyasetinin bir parçası olarak ilan ederek, seçmeli Kürtçe ders ve yüksek lisans başvurularını engellemeye çalıştı.
Başvuranları itibarsızlaştırdı.
Mardin Artuklu Üniversitesi’nin rektörü ve sonradan HDP’den milletvekili olan rektör yardımcısı Kadri Yıldırım bir komplo ile tutuklandı.
Daha sonraları rektör olarak atanan Ahmet Ağırakça döneminde üniversite’deki tüm ‘Kürdi’ kadrolar tasfiye edildi, bölümler işlevsizleştirildi.
Kürtler adına siyaset yaptığını iddia eden HDP başvuruları teşvik etmedi.
Hükümet de yeterli müracaat olmadığı gerekçesiyle Kürtçe öğretmen atamalarını yapmadı.
Uzunca bir süredir tıpkı çözüm süreci gibi Kürtçe seçmeli ders işi de buzdolabındaydı.
Bu yıl her ne hikmetse! seçmeli Kürtçe ders başvuruları tekrar ısıtıldı.
Isıtılmaya başlamasıyla birlikte de yine aynı çevreler harekete geçti.
İktidar ortağı MHP ve iktidara muhalif partiler konuyu görmezden gelme siyaseti izlerlerken, Kürt siyasal çevreleri ise zorda ve cumhurbaşkanı seçimlerini kazanabilmek için Kürt oylarına muhtaç olan AK Parti’nin yeni bir kandırmacası olduğunu dillendirmeye başladılar.
Tıpkı geçmişte olduğu gibi her iki taraf da bu işi boşa çıkarmaya çalışmaktalar.
Siyasetin ayak oyunlarını, oyalama, kandırmaca ve hilelerini tabi ki bilmek lazım.
Ancak her mecburiyetten bir fırsat ve çözüm yolu çıkarmak da yine siyasetin işi.
Kürtlerin en büyük eksiklikleri ise maalesef ciddi ve aklı başında samimi siyasetçi eksikliği.
Bir türlü, her türlü hileli zarı tersine çevirebilme yeteneğine sahip bir siyaset izlenmiyor, izlenemiyor/izlenmesine fırsat verilmiyor.
Dil bir halkın var olma sebebidir.
Dil yok olduğu vakit o halk da tarihin mezarlığına gömülür.
Tıpkı Hititler,Urartular, Hurriler, Fenikeliler ve daha onlarca yüzlerce halk gibi.
Bazılarının isimleri bile hatırlanmaz olur.
Kürtçe de Kürtlerin en önemli varlık nedenleri.
Bugün ne yazık ki Türkiye’deki Kürtlerin en az yarısı, 18 yaş altı Kürt çocuklarının ise neredeyse %70-75’i artık Kürtçe konuşamıyor.
Önemli bir kesim ise Diyarbekir’deki ironi ile ‘Anliyam ama çeviremiyem’ modunda!
Her ne sebeple ve her ne hesapla olursa olsun dili kurtarmak ve yaşatmak için Kürtçe seçmeli ders başvurularını arttırmak gerek.
Dil ölürse halk da ölür.