Altan Tan Yazdı: Yeni Anayasa Nasıl Yapılır/Yapılmalı?

16.02.2021

Hayat boyu karşılaştığımız olaylarda en fazla duyduğumuz ‘Evdeki hesap çarşıya uymaz’, ‘Kitapta yazılanlarla, iş başındaki uygulamalar bir olmaz’, ‘İdeal politikle reel politik birbirlerine uymaz’ gibi sözlerdir.

Ne yazık ki tarih tekerrür ediyor!

İtiraf etmek gerekirse babamın yıllar boyu kafama sokamadığı hayatın acı gerçeklerini bugün ben de çocuklarımın kafasına sokamıyorum.

İnsanoğlu sadece okuyarak değil, bizzat yaşayarak ve çokça düşüp kalkarak hayatı öğreniyor.

Yeni doğan bir çocuk konuşmayı, yürümeyi, koşmayı, kendi yemeğini yiyebilmeyi, isimleri, cisimleri hep bir süreç içerisinde öğreniyor ve ancak halk tabiriyle yıllar sonra ayakta durabilip, kendi kendine yetebiliyor.

İnsanın fıtratını, toplumun sosyolojisini bilmeden siyaset yapmak da suya yazı yazmak gibi bir şey.

Hayal etmek ve her şeyin güllük gülistanlık olmasını istemekle hayat cennet olmuyor.

Onun içindir ki Muaviyeler, Makyaveller kazanıyor; gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmayan ‘Devlet’in fikir babası Eflatun ve Erdemliler Şehri’nin (Medinetül Fazıla) yazarı Farabi gibilerin görüşleri bir ütopya olarak kalıyor.

İnsanların hep birlikte kardeşçe üretmesini ve ihtiyaçları kadarını eşit bir şekilde tüketmesini savunan Komünizm insanın yaradılış özelliklerine çarparak darmaduman oluyor.

Çünkü toplum meleklerden oluşmuyor.

Komünizm yaratılışının zıddına insana başka bir format atmak istiyor ve sınıfta kalıyor.

Melek ve şeytan tabiatlarını içinde birlikte barındıran insanoğlu bir meleğe dönüşmüyor.

Bu girizgâhtan sonra gelelim ‘Yeni Anayasa’ tartışmalarına;

Daha önceki yazılarımda Anayasa ile ilgili görüşlerimi ayrıntılı bir şekilde belirtmiş, “‘Anayasa’ en kısa tanımıyla birlikte barış içinde yaşayabilmek için yapılan bir toplumsal sözleşmedir” demiştim.

Toplumsal uzlaşma ne kadar güçlü olursa yapılan anayasa da o kadar uzun ömürlü olur. Onun içindir ki yeni bir anayasa yapılırken toplumun etnik, dini, mezhebi, sınıfsal ve kültürel tüm kesimlerinin mutabakatı (uzlaşması) esas alınmalı ve tüm bu kesimler müzakerelere katılmalıdır.

Sabırla toplumun tüm kesimleri dinlenmeli ve yine acele etmeden en azami ortak payda elde edilmeye çalışılmalıdır.

Evet! Kitap böyle yazıyor ve doğru olan da bu.

Lakin Türkiye siyasetinin gerçekleri bu duruma asla imkân tanımıyor.

Sözün kısası bu şekilde yeni bir anayasa yapmak mümkün değil.

Bunun en büyük kanıtı TBMM’de grubu bulunan dört parti (AK Parti, CHP, MHP, BDP, (HDP)) arasında kurulan ve19 Ekim 2011 ile Aralık 2013 arasında 2 yıldan fazla bir süre çalışan; benim de içinde yer aldığım Yeni Anayasa yazım komisyonu.

Kâğıt üzerinde suya sabuna dokunmayan 60 madde üzerinde anlaşan bu komisyon hiçbir ciddi konuda uzlaşamadan dağıldı.

Laiklik/Laikçilik ile ilgili maddeler de CHP, Kürtlerle ilgili maddelerde MHP ve CHP, Başkanlık Sistemi ile ilgili tartışmalarda ise AK Parti ‘Nuh dedi, peygamber demedi’ ve bizim 2 yıllık emeğimizi yel aldı gitti!

Bugün de durum aynı.

Toplumun yüz yıldan fazla bir zamandır kanamakta olan yaraları ile ilgili ortak bir tedavi ve ilaçta anlaşmak imkânsız.

Ağzını açan en başta mevcut anayasanın ilk 4 maddesini kutsayarak söze başlıyor.

Yarım yamalak da olsa ilk 4 maddenin de müzakereye açık olduğunu/olabileceğini söyleyen Ali Babacan onu en çok alkışlayan AK Parti muhalifi laikçiler tarafından bir anda linç edildi.

Peki, bu şartlarda yeni bir anayasa nasıl yapılır?

Tabii ki yapılamaz!

İlla bir toplumsal mutabakat şartı aranacak ise öncelikle laikçiler ve faşistlerin tükenmesini veya imana gelmelerini beklemek gerekecek!

Bu da 100 yıldır hakları yenilen, ezilen mağdur ve mazlumlara ‘Bir şey olmaz bir 100 yıl daha bekleyin!’ demek.

Türkiye’de demokratik yeni bir anayasa ancak İslami kesim (ğalat-ı meşhur olarak ‘muhafazakârlar’), Kürtler ve Liberaller tarafından yapılabilir.

Yani muhalifler tarafından (Tabii AK Parti hala muhalif ise!)

Bu imkân 2015’e kadar en yüksek derece de var iken 2015’ten sonra PKK’nin hendek siyaseti ve Gülen cemaatinin darbe kalkışması ile bilinçli bir şekilde yok edildi.

AK Parti’yi iktidar yapan bu kesimler bugün tarumar olmuş durumdalar.

İslami kesim devlet nimetlerine sarılarak devletleşti, Kürt siyaseti terörize edildi ve liberaller dağıldı.

Kendilerini oldukça entelektüel kabul eden liberaller ölümüne bir AK parti karşıtlığından öte hala ciddi bir durum tespiti ve siyasal analiz ortaya koyabilmiş değiller.

Bu durumda 2015’e kadar var olan, bugün ise birbirine düşman olan/düşman haline getirilen bir zamanların ‘Hayali cihan değer’ üçlü ittifakının tekrar kurularak çoğunluğu elde etmesini beklemekten başka bir yol gözükmüyor.

Bu da en azından yakın gelecekte imkânsız diyorsanız;  demokratik yeni bir anayasa için;

‘Ya Allah, Ya sabır!’

Bu yazıda yer alan fikirler yazara aittir. Farklı Bakış’ın bakış açısını yansıtmayabilir.

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.