16.01.2021
Ah o yemendir gülü çemendir / Giden gelmiyor acep nedendir. (Yemen Türküsünden)
632 yılında Hz. Ali tarafından İslam egemenliğine alınan Yemen, Peygamber’in vefatından sonra aşiretlerin isyan etmesi üzerine Halife Hz. Ebubekir tarafından tekrar kontrol altına alındı.
Selahaddin Eyyübi’nin kardeşi Turhan Şah, 1173 yılında Yemen’i ele geçirdi. Böylece Eyyübi devletinin devamı niteliğindeki Memlüklere geçen Yemen, Yavuz’un Mısır’ı fethiyle beraber 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na dahil olmuş oldu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecini fırsat bilen Zeydiye mezhebinin imamı Yahya, 1917 yılında Yemen’in bağımsızlığını ilan etti. İç savaş ve darbelerin eksik olmadığı Yemen, 1990 yılına kadar Kuzey ve Güney Yemen olarak iki ayrı bağımsız devlet olarak devam etti. 22 Mayıs 1990’da, başkenti Sana olan tek Yemen Cumhuriyeti kuruldu.
Yemen’deki Hz. Ali sevgisi, Şiiliğin Zeydiye kolunun yayılmasını sağladı. (Yemen’in yüzde 40’ı Zeydilik inancına mensuptur) Zeydilik, Şia’nın bir kolu olmakla beraber, Sünni ekolün beşinci mezhebi olarak da anılmaktadır. Zira Zeydiler, Şia teolojisinin en önemli paradigması olan, kayıp olduğuna inanılan 12. İmam Mehdi’nin geleceğine inanmıyor.
Arap Baharı olarak adlandırılan ve aslında Arap kışına dönüşen süreç, Orta Doğu’da bölge devletlerinin çoğunu etkilemiştir. Yemen ise daha önce yaşanmakta olan iç savaş nedeniyle çok daha fazla etkilendi ve yaşadıkları bir trajediye dönüştü. Yemen, uzun yıllardır mezhep temelli çatışmalara maruz kalan, siyasi istikrarsızlık ve fakirlikle boğuşan bir ülke…
Yemen’in Bugünkü Durumunun Sorumlusu, Şii/Zeydi Kökenli Husileri Destekleyen İran ile Sünnileri Destekleyen Vahhabi Krallığı’dır
İran’ın da, Suudi Arabistan’ın da Yemen ile ilişkisi çok eskilere dayanır. 1979 İran İslam Devrimi tüm Müslümanları heyecanlandırmıştı. Tüm İslami gruplar gibi Husiler de İran’ı desteklemişlerdi. Devrimden hemen sonra İran, Yemenli Zeydilere Kum şehrinde dini eğitim vermişti. Bilahare Husi hareketinin lideri olacak Hüseyin El Husi ile Abdülmalik el Husi de eğitim alanların arasında bulunuyordu.
İran, bununla yetinmemiş gemilerle askeri ve maddi yardımlarda bulunmuş, Husilere silah sevkiyatı BM tarafından da tescillenmiştir. İran Yemen’deki Husileri desteklerken, aslında uzun vadeli planı olan “Şii Hilali”ni gerçekleştirmek üzere önemli bir jeopolitik konuma sahip olan Yemen’i kontrol altına almaya çalışmaktadır. Suudi Arabistan’sa, İran destekli Husileri kendisine tehdit olarak algılamakta…
Suudi Arabistan kendisini bölgenin lideri olarak gördüğü için kendi politikalarına aykırı hareket eden ülkeleri gücü oranında cezalandırmaya çalışmaktadır. 1991 Körfez Savaşı sırasında Irak’a müdahale kararında BMGK’da Yemen Irak lehinde oy kullandığı için Suud Krallığı, ülkesinde çalışan bir milyona yakın Yemenli’yi sınırdışı etmiş ve ülkeye göçmen Yemenlilerin geçişini engellemek için büyük duvarlar inşa etmiştir. Bu duvar, İsrail’in Filistin sınırına inşa ettiği duvardan çok önce yapılmış ancak bu konu İslam aleminde hiç gündeme gelmemiştir, getirilmemiştir.
Hatırlanacağı üzere 2010 yılında Tunus’ta başlayan Arap Baharı, kısa süre içinde tüm bölgeyi kapsama alanına aldı. Her ülkede farklı bir etkisi olan Arap Baharı; Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde mezhepsel çatışmalara dönüştü. 2011 Ocak ayında halk, başkent Sanaa’da El-Tağyir meydanında toplanarak gösteriler yapmış ve isyan dalgası hızla ülkenin geneline yayılmıştır. Halkın özgürlük, adalet ve rejim değişikliği talebine hukümetin sert cevap vermesi, şiddetli çatışmaları beraberinde getirmiştir. Göstericiler 30 yıldır ülkeyi yöneten Ali Abdullah Salih’in görevden ayrılma önerisini yeterli görmemiş, hükümet değişikliği talebinde bulunmuşlardır. 23 Kasım 2011 yılında varılan anlaşma gereği Salih, görevi, yardımcısı El Hadi’ye devretmeyi kabul etmiştir. Tarafların karşılıklı anlaşmaları üzerine Hadi, 21 Şubat 2012’de Geçiş Hükümeti’ni kurmuştur.
Hadi hükümeti; diyalog sürecinde Husilerin beklentilerini karşılayamamış bunun üzerine Husiler, Eylül 2014’te eski başkan Salih’in de desteğiyle başkent Sanaa’yı ele geçirmiş, anayasayı feshetmiş ve Cumhurbaşkanı Hadi de istifa etmek zorunda kalmıştır. Cumhurbaşkanı yetkileri bir komiteye devredilmiş, bu arada BM Husi yönetimini tanımadığını ilan etmiştir.
Daha sonra Hadi, güneydeki Aden şehrine kaçmayı başarmış, istifasını geri çektiğini açıklamış ve Aden’i geçici başkent ilan etmiştir. Husilerin Aden’in havaalanını da ele geçirmesi, Riyad tarafından ciddi bir ulusal güvenlik tehdidi olarak algılanmış, müdahalenin gerekliliği vurgulanmıştır. Vahhabi Krallığı, Husi ilerleyişini durdurmak üzere operasyon düzenleme kararı almıştır.
BM Güvenlik Konseyi kararıyla Suudiler öncülüğündeki “onlu koalisyon” (Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Kuveyt, B.A.E, Umman, Ürdün, Fas, Mısır, Sudan ve Pakistan) tarafından “Zafer Fırtınası Operasyonu” adı altında Husilerin kontrol ettiği bölgelere havadan bombalar yağdırılmıştır. Haava saldırılarında ağır kayıplar verilirken bu, krizi daha da artırmıştır. Bombardımana karşılık Husiler, Suudi topraklarına karadan karaya füzeler atarak karşılık vermiş; savaşı Suudi toprağına taşıyarak, birçok Suudi köyünü ele geçirmişlerdir.
Koalisyonun askeri ve siyasi başarısızlığı, genel olarak Vahhabi Krallığı’nın başarısızlığı olarak görülmüş ve özellikle Batı tarafından, Suud’un savaş yönetme kapasitesinin düşüklüğünü gösterdiği şeklinde değerlendirilmiştir.
Öte yandan, Suud ve koalisyon ortakları Yemen’de ciddi savaş suçu işlemektedirler. BM verilerine göre insani felaket sonrası ölü sayısı 250 bine ulaşmıştır. Çatışmalar ile bu kriz adeta bir askeri çıkmaza dönüşürken, çok uzun yıllar fakirlikle mücadele eden Yemen’de günlük kazanç 2 doların altına düşmüştür. Nüfusun 19 milyonu yardıma muhtaçken, yaklaşık 7 milyon insan kıtlığın eşiğinde yaşıyorken, 3 milyondan fazla insan da göç etmek zorunda kalmıştır. Dünya Gıda Programı verilerine göre 3 milyon hamile/emziren kadın ve 5 yaş altı çocuk, gıdasızlıktan ölmek üzeredirler. Bütün bunlara ek olarak, önlenebilir hastalıklardan, 5 yaş altı on bin çocuk yaşamını yitirmiştir.
Yaptıkları silah satış sözleşmeleriyle Batılı devletler ve bu kirli savaşı sessizce seyreden Müslüman ülkeler, yüz kızartıcı olan bu tablonun birer parçasıdırlar.
Bu asimetrik savaşta koalisyon başarılı olamamış, Husiler güçlenmiştir. ABD’nin, Husilerin örgütü olan “Ensarullah”ı terör örgütü listesine alma girişimi, ülkeyi daha da karmaşık hale getirecektir.
Uluslararası toplum tarafından tanınan, meşru olduğu söylenen iktidarın etkisi, ülkenin küçük bir kısmı ile sınırlı. Nitekim Hadi’nin kendisi de Riyad’a sığınmak zorunda kalmıştır.
Yemen’de durumun bu kadar vahim olmasında en büyük etken, koalisyon güçlerinin uyguladıkları deniz ablukası nedeniyle sivillere gerekli yardımın ulaştırılamamasıdır. Ülkede, dünya üzerinde son yıllarda görülen en büyük kriz yaşanmakta ve insanlık sadece seyretmektedir.
BM İnsan İşleri Koordinasyon Ofisi (OCHA) sözcüsü Vanessa Huguen yaptığı açıklamada, Yemen’deki krizin dünyanın en kötü insani krizi olmayı sürdürdüğünü belirterek, yetersiz beslenmenin hiç bu kadar kötü olmadığını ifade etti. Özetle, Yemenliler aç kalmıyor, açlıktan ölüyor. Yemen’de 13,5 milyon kişi, şu anda açlıktan ölme riski altındadır.
Bir asır önce dedelerimizle Yemenlilerin dedelerinin aynı ülkenin vatandaşı olması, bize farklı bir sorumluluk yüklemektedir. Ne var ki siyasal iktidar, Suudi Arabistan ile ilişkileri bozmamak adına sessiz kalmakta, duyarlılık göstermesi gereken ve beklenen STK’lar da söz konusu siyasi tutum yüzünden konuyu gündemlerine almamaktadırlar.
Faysal bey yazılarınızı her zaman ki gibi dikkatli bir şekilde okuyorum bu yazınızla 1000 yıllık bir tarihide özetlemişsiniz gibi düşünüyorum teşekkür ederim