18.02.2024
NAKBE GÜNÜ
“Topraksız halk için, halksız bir toprak” İsrael Zangwell
İsrail devletinin kuruluşunun ertesi günü, 15 Mayıs 1948, Filistin halkı tarafından Nakbe Günü, yani büyük felaket olarak adlandırılır. Bugün, Filistinliler için zorunlu göç, katliamlar ve acıyı ifade ediyor. Onlarca yıldır devam eden felaketler zincirinin başlangıç günü olarak kabul ediliyor.
O felaket günü nedeniyle Filistin topraklarından katliam, tecavüz ve işkence korkusuyla büyük göç başladı. İsrail kaynaklarına göre 500 bin, Araplara göre 900 bin, Birleşmiş Milletler’e göre de 726 bin Filistinli göç etmek zorunda kaldı. Bu sayılar o dönemki Filistin nüfusunun yüzde 65-70’ine denk gelmekteydi. 675 köy ve kasaba ortadan kaldırıldı. Yüz binlerce Filistinli vatanından sürülerek bir günde mülteci durumuna düşürüldüler. Mülteci kamplarında yaşama tutunmaya çalıştılar.
İsrailliler için “bir devletin kuruluş” günü olan 14 Mayıs, Filistin halkı için ise vatanlarından zorla çıkarılma ile başlayan sürecin günümüze değin soykırımla devam etmesi anlamına gelir.
Birçok tarihi Filistin şehri Yahudileştirildi. Yerleşim bölgelerinin isimleri değiştirilerek kültürel kimlikleri yok edildi.
1948 Arap- İsrail savaşının başlamasına neden oldu. Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak’tan oluşan Arap kuvvetleri İsrail savunma kuvvetleri karşısında başarı sağlayamadı. Bu savaş, 3 Mart 1949’da İsrail’in BM’ye tam üye olarak kabul edilmesiyle sonuçlandı.
İsrail, 1949 ateşkesinden sonra BM kararına rağmen savaş sırasında topraklarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin geri dönüşüne izin vermedi.
15 Mayıs Filistinler tarafında 1948 yılından günümüze değin yaşanılan acıların yasını tutmak amaçlı olarak anma günü olarak kabul edilir. Filistin’in resmi günlerinden biridir.
1998 yılında Yaser Arafat’ın katılımıyla gerçekleşen anma programına yaklaşık bir milyon kişi katılmıştır. Acıların canlı tutulması için 2003 ve 2004 yıllarında Londra ve New York’ta da programlar düzenlenmiştir. 3 Aralık 2022’de Birleşmiş Milletler, Nakbe Gününü tanımıştır.
2023 yılında, işgalden 75 yıl sonra BM, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın katılımıyla Nakbe yıldönümünü andı. Nakbe’nin BM kayıtlarında yer alması özgür Filistin için bir kazanımdır.
İşgal güçlerinin açtığı yaraları gündemde tutmak, yaşattığı acıları insanlıkla paylaşmak ve katliamları ifşa etmek adına benzer etkinliklerin uluslararası arenada yaygınlaştırılması gerekli ve önemlidir.
ALTI GÜN SAVAŞI
Altı Gün Savaşı diğer adıyla 1967 Arap-İsrail Savaşı, İsrail ile komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasında cereyan edip de 6 gün süren ve İsrail’in mutlak üstünlüğü ile sonuçlanan savaştır.
1952 yılında başını Cemal Abdülnasır, Muhammed Necib ve Enver Sedat’ın çektiği Hür Subaylar Örgütü, İskenderiye’de tatilde bulunan Kral Faruk’u kansız bir biçimde devirip yönetimi ele geçirmişti.
Kurulan yeni hükümette İçişleri Bakanlığına getirilen Nasır, perde arkasında dizginleri elinde bulunduruyordu. 1954 yılında ihtilafa düştüğü Cumhurbaşkanı General Necib’i Müslüman Kardeşler ile iş birliği yapmakla suçlayıp görevinden azletti ve başkanlığı ele geçirdi.
Cemal Abdülnasır, antisiyonist retoriği sayesinde Arapların gönlünde taht kurarken, İsrail de Nasır’ı dikkatle izlemekteydi. Sovyetler Birliği’nin Mısır ordusunu son model silahlarla donatması ve askeri uzmanlarını ülkeye göndermesi İsrail tarafından endişeyle takip ediliyordu.
Nasır, Süveyş krizini Mısır lehine çözmesinden dolayı Arap aleminin ulusal kahramanı haline geldi.
30 Mayıs 1967’de Kral Hüseyin ile Nasır arasında Kahire’de Ürdün-Mısır Savunma Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya, 4 Haziran’da Irak da katıldı. Nasır bu katılım nedeniyle yaptığı konuşmada, “1956 ihanetini almak için savaşın başlamasını şiddetle arzuluyoruz. Bu savaş bütün dünyaya Arapların da İsrail’in de ne olduğunu anlatacaktır.” diyordu.
İsrail Mısır’ın kendisine saldıracağından emin olarak savaş hazırlıklarını yapmıştı.
Krizin başlangıcında Sovyetler İsrail’in ilk önce Suriye cephesinden harekete geçeceğini düşünmekteydi. Nasır, Sina’dan harekete geçeceğini bekliyordu. Ancak bunların hiç biri gerçekleşmedi.
5 Haziran 1967 sabahı saat 7.30’dan itibaren havalanan İsrail uçakları, Mısır, Suriye ve Ürdün havaalanlarını bombalamaya başladılar. Mısır’a yapılan baskında, İsrail uçakları, Mısır radarlarına yakalanmamak için Akdeniz üzerinden alçaktan uçarak batı sınırından saldırmışlardı.
5 Haziran günü akşam olduğunda, 16 Mısır havaalanı kullanılmaz hale gelmiş ve 280 Mısır uçağı, 52 Suriye uçağı, 20 Ürdün uçağı, bir o kadar da Irak uçağı tahrip edilmişti. Sonradan görüldü ki tahrip edilen uçak sayısı 400’ü aşmıştı. Mısır 600-800 tank kaybetmişti. 100’den fazla kullanılabilir Sovyet yapısı tank İsrail’in eline geçmişti.
Mısır, Suriye ve Ürdün hava kuvvetleri fiilen yok edildi; sonra kara orduları da geri çekilmek ve İsrail kuvvetlerine önemli toprak parçalarını bırakmak zorunda kaldı; Kudüs’ün eski kent bölümü, Batı Şeria, Golan tepeleri, Gazze şeridi ve Sina Yarımadası.
Araplar bu bozguna takılıp kaldılar ve bir daha özgüvenlerine kavuşamadılar. Nasır için yenilmekten daha acı olanı İsrail’e karşı herhangi bir karşılık veremeden yenilmek oldu.
1967 Arap yenilgisi, aynı zamanda Sovyet silahlarının da yenilgisiydi.
1967 savaşından sonra Sovyetler, Arap ülkelerini yeniden silahlandırmaya başlayarak İsrail karşısında bir silah dengesi kurmaya çalıştıkları gibi, daha önemlisi Akdeniz’deki varlıklarını artırdılar. Sovyetler Suriye’nin Lazkiye, Mısır’ın İskenderiye limanında deniz üssü kurdular ve bu iki ülke daha çok Sovyet nüfuzu altına girdi.
Bu savaşın en büyük mağlubu kuşkusuz Nasır’dı. Arap dünyasında olduğu gibi İslam dünyasında da muazzam bir popülaritesi vardı. 1967 savaşında 49 yaşındaydı, iktidarın mutlak sahibi gibi dizginleri uzunca bir süre elinden bırakmayacağı düşünülüyordu.
Sovyetler Birliği tarafından güçlü bir şekilde donatılan Mısır ordusunun İsrail kuvvetlerini bir lokmada yutacağı düşünülüyordu.
İsrailliler ve Batılılar bu çatışmaya “Altı Gün Savaşı” ismini verdiler. Araplar bu isimlendirmeyi aşağılayıcı bularak “Haziran Savaşı”, veya “Almış Yedi” ya da “Naksa” demeyi tercih ederler. Sonuncusu, bozgunun ertesi günü bizzat Nasır tarafından kullanılmış ve yaşananların vahametini küçültmeyi amaçlayan bir terimdir.
Araplar asla öçlerini alamadılar. Nasır da üç yıl sonra 52 yaşında kalp krizi geçirerek öldü. Nasır’dan sonra Araplar umut etmeyi de bıraktılar.
O zamana kadar bu bölgede hakim ideoloji olan Arap milliyetçiliği bir günde bütün inandırıcılığını yitirdi.
1967 zaferi ile İsrail topraklarını yaklaşık olarak 4 misli genişletmiştir.
Bu savaşla Yahudilerin kutsal kabul ettiği ve uğruna her türlü bedeli ödemeye hazır oldukları Kudüs bir günde ele geçirilmişti.
İsrail bu savaşla bölgenin hakimi konumuna yükseldi.
İsrail’e karşı savaşan Mısır, Suriye ve Ürdün devletleri İsrail istihbaratı karşısında çaresiz kaldılar.
Bu savaştan yıllar sonra savaşta Savunma Bakanı olarak görev alan Moshe Dayan bir röportajda başarının sırrı sorulduğunda şu cevabı verir; “istihbarat, istihbarat, istihbarat.”
Suriye Sovyetlere yakınlığı nedeniyle güçlü bir istihbarat ağına sahip olabileceği düşüncesiyle İsrail için daha zor bir rakip olarak görülüyordu.
Bu sorunu da İsrail’in yıllar önce Suriye’ye yerleştirdiği ajanı Eli Cohen’in sağladığı bilgi sayesinde Suriye’nin savunma mevzilerini deşifre ederek çözdü.
İskenderiyeli fakir bir ailenin çocuğu olan Eli Cohen, 1950’lerde İsrail’e göç eden Yahudilerden biridir. Mısır’da doğması nedeniyle Arapçayı çok iyi konuşan bir kişi olarak Mossad tarafından kendisine görev teklif edilir.
1959 yılında Mossad tarafında Arjantin’e yerleştirilir. Zengin bir Arap tüccarı olarak kendisini tanıtan Cohen; bir süre sonra Suriye’ye giderek bu ülkedeki devlet ricali ile dostluk kurar. Savunma Bakan Yardımcılığına kadar yükselir. Sonrasında ise Sovyet İstihbaratı tarafından deşifre edilir ve yakalanıp idam edilir. Yakalanıncaya kadar verdiği bilgilerle, İsrail’in zaferine katkı sağlar.
Bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynaklar:
- Amin Maalouf, Uygarlıkların Batışı,
- Dr. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi,
- Ali Yağız Baltacı, Onedio, 15.10.2023.