12.12.2021
“Beni buraya gömün, Aysel’im burada kalacak, eve yakın olur, bana gelir.” Hatun Tuğluk
Aysel Tuğluk’u şahsen tanımam. Medyadan takip ettiğim bir siyasetçi. Farklı mahallelerin insanlarıyız. O, sol sosyalist çizgide bir siyasetçi, ben ise hayatın merkezine İslam’ı referans alan bir dünya görüşüne sahibim ancak bu Aysel Tuğluk’a yapılan hukuksuzlukları, zulümleri teşhir etmeme mâni değil, tam tersine, İslami, insani ve vicdani sorumluluğum bunu gerektiriyor.
Dersimli Alevi bir aileye mensup olan Tuğluk eski milletvekili, hukukçu ve aynı zamanda bir insan hakları aktivisti. Öcalan idama mahkûm edildikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Öcalan’ın avukatlığını üstelendi. DTP (Demokratik Toplum Partisi) Eş Genel Başkanlığını da yapan Tuğluk, 2007 yılında Diyarbakır’dan, 2011 yılında da Van’dan bağımsız milletvekili seçildi. Çözüm sürecinde iktidarın fikirlerine ziyadesiyle önem verdiği bir isimdi.
20 Mayıs 2016’da yapılan Anayasa değişikliğiyle dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra 29 Aralık 2016’da tutuklandı. Tutuklandığında HDP Eş Genel Başkan Yardımcısıydı, yani “Ovada siyaset yapıyordu”. Kürt siyasal hareketinin hep ılımlı kanadında yer aldı. Hatalarıyla yüzleşen, özeleştiri yapabilen, “demokratik özerklik” ilanının yanlış olduğunu açıklayabilen bir kişilik. “Kürt sorunu neden çözülmedi?” sorusuna, “Devletin içinde de Kürtlerin içinde de çözümü istemeyenler var.” şeklinde cevap vermişti.
Hakkındaki suçlamalar, siyasetçi olarak farklı zamanlarda yaptığı açıklamalar ve siyasi faaliyetlerdi. 16 Mart 2018’de Mahkeme Tuğluk’a “yasa dışı örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 10 yıl hapis cezası verdi.
Tuğluk hapisteyken Ankara’da yaşayan annesi Hatun Tuğluk, 14 Eylül 2017’de vefat etti. Vasiyeti doğrultusunda cenazesi Ankara’da İncek Mezarlığında toprağa verildi. Cenazeye Aysel Tuğluk da cezaevinden özel izin alarak katılmıştı. Ancak, ırkçı bir grup, tekbir sesleri eşliğinde “Burası Ermeni mezarlığı değil, biz buraya terörist gömdürmeyiz.” diyerek cenazeye katılanlara saldırdılar. “Cenazeyi gömseniz de çıkartır parçalarız.” dediler. Bunun üzerine Hatun Tuğluk’un cenazesi gece yarısı mezardan çıkarılıp katliamlar diyarı (1938 Dersim katliamında ailesinden 70 kişi öldürülmüş, Seyyid Rıza ile beraber idam edilen ‘Fındık Ağa’ büyük amcasıdır.) Dersim’e doğru yola çıkarıldı. Annesinin Dersim’deki cenaze törenine katılamadı. Bu olaya devlet seyirci kaldı.
Aysel Tuğluk, ırkçı bir güruhun yaşlı annesinin cansız bedenine yönelik küfürlerine, saldırılarına tanıklık etti, annesinin bedeninin topraktan çıkartılmasını bağrına taş basarak izledi. Toplumun bir kesimi tarafından alkışlanan bu kalabalığın cezalandırılmamasını da yaşayarak gördü. Cezasızlık politikasıyla bir kez daha karşılaşmış oldu.
Annesine bir mezarı çok gördüler. “Beni ikinci kez yaktılar. Madımak gibiydi.” diyecekti. PKK kurucularından olan ağabeyi Aytekin Tuğluk, 80’li yıllarda Elazığ Cezaevi’nde öldürüldü.
Uzmanlar, yaşadığı bu acı olayın Aysel Tuğluk’un demans (hafıza kaybı) hastalığına yakalanmasında tetikleyici bir etken olduğunda hemfikir. Tanıklar Tuğluk’un o gece için “anneme neler yaptılar, bunlara dayanamıyorum” dediğini aktarıyor.
Avukatları Tuğluk’un artık tek başına gündelik yaşamını sürdüremez hale geldiğini ve hafızasını yitirdiğini açıkladılar. Tuğluk’un pek konuşmadığını sıklıkla “Anneme neler yaptılar, dayanamıyorum” diye tekrarladığını aktarıyorlar. Ayrıca resimlerinden hızlıca yaşlandığı görülmektedir.
Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığında dokuz uzman doktor, Tuğluk için “Cezasının ertelenmesi gerek” raporu verdi. Ancak iktidar bu kararı tanımadı ve uygulamadı. Uzman doktorlar heyeti raporda; “Hastalığın kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımın yeterliliğinde sorun yaşayabileceğine, dolayısıyla cezanın infazının ertelenmesi” gerektiğine karar verdi.
İstanbul Adli Tıp Kurumu ise Tuğluk’un bir sorunu olmadığını, cezaevinden çıkmak için rol yaptığını ileri sürerek cezaevinde kalabileceğine karar verdi. Avukatları bu sonuca itiraz ettiklerini belirttiler.
Bu adaletsizliğe derhal son verilmeli. Aysel Tuğluk tedavi olabilmesi için tahliye edilmeli. Tahliye edilmemesi durumunda hastalığının daha da ilerleyeceği kesin. Bu hastalığın tedavisi yok ancak yavaşlatılabilir. Nihayetinde Tuğluk cinayet işlemeyen, hırsızlık yapmayan siyasi bir mahkûm. Denetimli serbestlikten yararlandırılabilir.
İktidarın intihar ettiği söylenen Garibe Gezer’e yaptığı gibi seyirci kalmaması gerekmektedir. “Bunlar her şeye müstahak” anlayışı hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmamaktadır. Hukuk devleti, cezaevinde işkence ve tecavüz iddialarını etkili bir biçimde araştırıp soruşturmakla ve suç işleyen görevlileri yargı önüne çıkararak cezalandırılmalarını sağlamakla yükümlüdür. Cezaevleri devletin denetiminde bir kurum.
Birilerinin açıklaması gerekmiyor mu, hücrede bir insan nasıl olur da gardiyanların tecavüzüne maruz kalıyor ve intihar edebiliyor?
Talep edilen merhamet değil adalettir.