Faysal Mahmutoğlu Yazdı: Çar I. Vladimir

26.02.2022

“Her savaştan geriye üç ordu kalır: Ölüler ordusu, yas tutanlar ordusu, hırsızlar ordusu.”

 (Bertholt Brecht)

Putin’in 2008’de Güney Osetya ve Abhazya’yı Gürcistan’dan; 2014’te de aynı yöntemi kullanarak Kırım’ı Ukrayna’dan koparıp ilhak etmesi  ve aynı şekilde Hürrem Sultan’ın doğum yeri olan Ukrayna’nın bir parçası olan Donetsk ve Luhansk halk cumhuriyetlerini bağımsız devlet olarak tanıma kararının ardından bu bölgelere “barış gücü” adı altında asker  göndermesi ve bir gün sonra da Ukrayna’yı işgale başlaması, Çar I. Petro’nun izinde gitmeyi düşlediğinin belirtisidir.

Rus topraklarına göz diken İsveç kralı XII. Charles, Temmuz 1709’da büyük stratejik öneme sahip Poltova kalesini kuşatır. 1682’den 1725’e kadar Rusya çarlığını yönetmiş Çar I. Petro karşısında ağır bir yenilgi alır ve yaralı olarak maiyetiyle birlikte Osmanlı topraklarının içinde bulunan Bender Kalesi’ne sığınmak zorunda kalır. Bu zaferle Çar I. Petro, Doğu Avrupa’nın hâkimi olarak “Büyük Petro” (bizdeki adı Deli Petro) unvanını alır.

Putin bir saatlik ulusa sesleniş konuşmasında, tarihsel gerçekleri çarpıtarak Ukrayna’nın tarihsel olarak Rusya’nın toprağı olduğunu ve Bolşevikler tarafından Rusya’dan koparıldığını iddia eden Putin, “Kimse halka sormadı” dedi ve Ukrayna sorunun sorumlusu olarak adaşı Vladimir Lenin’i gösterdi. Bu nedenle de “Lenin Ukrayna’sı” tabirini kullandı ve Ukrayna’nın yaratıcısı ve mimarı olarak (hilafı hakikat olarak) Lenin’i göstermesi dikkat çekiciydi. Aynı zamanda milliyetçi ve yayılmacı olan Putin, Ukrayna’yı sosyalizmin yarattığı yapay bir devlet olarak tanımladı; SSCB’nin dağılmasını “tarihin gördüğü en büyük jeopolitik felaket” olarak niteledi.

Polonya, Macaristan ve Romanya’dan bazı bölgelerin Stalin döneminde Ukrayna’yla birleştirildiğini, Kruşçev döneminde de Kırım’ın Rusya’dan alınıp Ukrayna’ya bağışlandığını anlatan Putin, Ukrayna’nın Rusya’nın bir parçası olduğunu iddia etmesi, asıl niyetinin Ukrayna’yı ilhak etmek olduğunu göstermektedir.

Karadeniz’in bir NATO denizine dönüşmesini engellemeye yönelik bir amaç da güdüyor olabilir.

Peki, Putin bu gücü nereden alıyor?

Şunu unutmayalım; Ukrayna NATO üyesi değil. Avrupa ve ABD arasında fikir ayrılığı var. Almanya’da yeni hükümet var, Fransa’da ise Nisan ayında seçim var. NATO üyeleri Ukrayna için savaşmazlar ve nitekim Biden Ukrayna için savaşmayacaklarını açıkladıktan sonra 24 saat içinde Rusya Ukrayna’yı havadan ve karadan işgale başladı.

Putin’in Batı tarafından uygulanacak siyasi ve ekonomik yaptırımları göze aldığı anlaşılıyor. Bu yüzden de Rusya’ya yönelik yaptırımların caydırıcı olması lazım.

Rusya, Ukrayna sorununda kendisini en güçlü, hasmını en zayıf gördüğü anda siyasi ve askeri müdahalede bulundu.

Türkiye ile Rusya’nın stratejik çıkarları hiçbir şekilde uyuşmadığı gibi aksine her zaman çatışmıştır. Coğrafi konumu nedeniyle birlikte yaşamak zorunda olduğu bir komşu. Türk dış politikasının şekillenmesinin de önemli bir aktörüdür.

Tarihsel süreç içinde Rusya bugün komşularına yönelik giriştiği işgal ve ilhak hareketinin tıpkısını Osmanlı’ya yönelik olarak da gerçekleştirdiğini görüyoruz.

1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’yla Kırım’ı alan ve böylece Karadeniz’e inen Rusya, 1917 Sovyet Devrimi’ne kadar hem Balkanlarda hem de Kafkasya’da Osmanlı’dan sürekli toprak aldı. Ayrıca Rusya’ya yıllarca süren savaş tazminatı ödemek zorunda kaldı.

1878’de Ayastefenos’a (Yeşilköy) kadar inen Rusya’nın o zamanki amacı Osmanlı’yı tarihten silmekti. Osmanlı, Batı’yla kurduğu ittifaklar sayesinde bu hedefin gerçekleşmesini önledi.

NATO’nun yayılmacı politikası yanlıştı fakat bu hiçbir şekilde Rusya’ya işgal hakkı vermez. “Tehdit algıladım” düşüncesiyle bir ülkenin başka bir ülkeye saldırması meşru değildir.

Ukrayna, NATO yayılmacılığı –ki Varşova Paktı ülkeleri olan Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Arnavutluk hepsi NATO’ya (ve çoğu AB’ye) alındı- ile Rusya yayılmacılığının çatıştığı bir alana dönüştü. Ayrıca Yugoslavya’dan doğan devletler de Slovenya, Hırvatistan, Karadağ ve Kuzey Makedonya da NATO’ya üye yapıldı.

Bu çatışmadan mazlum halklar zarar görür. Binlerce masum insan ölür veya yaralanır, milyonlar göç etmek zorunda kalır. İnsanlığın buna seyirci kalmaması zorunludur.

Putin yönetimi tıpkı tüm diğer otokrat tek adam rejimleri gibi dünya barışı için, insanlığın geleceği için bir tehdittir. Putin, ortada hiçbir şey yokken bu krizi başlattı. Ukrayna işgali uluslararası hukuka aykırıdır, bir ulusun egemenlik hakkı silah zoruyla çiğnenmiştir.

 Artık NATO için öncelikli tehdit haline gelen Putin’in emperyalist azgınlığı önlenmelidir.

Türkiye’nin bugüne kadar attığı adımlar ve açıklamalar NATO yanlısı ve Ukrayna’yı destekler mahiyettedir. Ayrıca NATO üyesi ülkeler arasında şahin kanatta yer almaması doğru bir tercihtir.

Türkiye’nin Rusya ile turizm, enerji, sebze-meyve ihracatı ile silah ticareti bağları bulunmasına karşın Ukrayna ile SİHA satışı ile birlikte genişleyen bir ticaret hacmi bulunmaktadır. Öte yandan, Türkiye özellikle enerji alanında Rusya’ya bağımlı durumdadır. Türkiye’nin doğal gaz alımının yüzde 40’ını Rusya’dan gerçekleştirdiğini not etmek gerekiyor.

Savaşın kazananı olamaz ama bu savaşta uzun vadede Rusya’nın kaybı Ukrayna’nınkinden büyük olur.

Faysal Mahmutoğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.