26.05.2022
“12 Eylül’de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak. Okulda filan Kürtçe tedrisat yapılamaz. Neden dedik? Ben devlet başkanıyken bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı, dördüncü sınıfa mı hatırlamıyorum. Açtım kitabı, ‘Oku şunu!’, dedim çocuğa. ‘Kem-küm’ çocuk okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm: ‘Dördüncü sınıfa gelmiş Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?’ dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Ama biraz ağır koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonra anladım.
Nasıl anladınız?
Şimdi silahlı mücadele kısmı ayrı ama bizim vatandaşlarımızı benimsememiz lazım. Onlar dillerini konuşsunlar, kültürlerini yaşasınlar. Kaynaşmamız lazım onlarla. Bu iş kavgayla, yasakla olmaz.” (Fikret Bila, “Evren Kürtçeyi nasıl yasakladı?” Milliyet, 09.06.2011)
Kürtçe yasağının mucidi Kenan Evren bile nedamet duyarken, kırk yıl sonra sanatçı Aynur Doğan’ın 20 Mayıs’ta Kocaeli’nin Derince ilçesinde vereceği konserin AK Partili Derince Belediyesi tarafından yasaklanması, keza Muş’ta 17 Mayıs 2022’de yapılması planlanan Metin- Kemal Kahraman konserine izin verilmemesi, Bitlis’te Sterka Kerwan müzik grubunun konserlerine yasak getirilmesi, Kürtçe yasağını yeniden gündeme taşıdı.
Bu yasağı savunmak için AK Parti yöneticileri Aynur Doğan için “PKK’ya sırtını dayamış biri” ifadesine sığındılar ki, hilafı hakikattir. Bu ancak kendisine benzetemediği, biat ettirmediği kişilikleri kriminalize etme ve marjinalleştirme girişimi olarak açıklanabilir.
Aynur Doğan daha önce “Dolmabahçe Buluşmaları” kapsamında davet edilen, ağırlanan ve iltifata mazhar olan bir sanatçıydı. 2010 yılında İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması hasebiyle Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen konserde Aynur Doğan, Kürtçe “Ahmedo Roni” şarkısını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın huzurunda seslendirmişti.
Bunlar Türkiye’yi saran yasakçı zihniyetin yeniden dirildiğini göstermektedir. Aslında bu sivil yönetim altında yasakçılığın kurumsallaştığının da göstergesidir. Devlet ve siyasal iktidar geleneğinin Osmanlı’dan günümüze süreklilik gösteren karakteristiğidir.
Siyasal iktidar adeta Kürtçe kültür ve sanat etkinliklerine savaş açmış durumda. Kürtçe tabelalar indiriliyor, İstiklal Caddesi’nde Kürtçe müzik yapan gençlere müdahale ediliyor, Kürtçe oyunlar yasaklanıyor.
Kayyumlar marifetiyle süren yasaklar yeni boyut kazanıyor. Belediyeler bünyesindeki Kürtçe çalışmalar kaldırıldı. Kürtçe yayın yapan TV kanalları, Kürtçe gazeteler, Kürtçe eğitim veren kreşler, enstitü ve dernekler kapatıldı.
Eskişehir Valiliğinin kentte yapılacak toplu etkinlikleri, muhtemel terör saldırılarını gerekçe göstererek 15 gün yasaklanması, 32 yıldır geleneksel olarak yapılan Dersim Dernekler Federasyonu’nun Aydos ormanında gerçekleştireceği pikniğe “güvenliği alamayız “gerekçesiyle izin verilmemesi, Niyazi Koyucu konserine Pendik Belediyesince yasak konması, önümüzdeki dönemde daha çok yasaklara muhatap olacağımızın göstergesidir -ki, bu yasakların hiçbir yasal dayanağı yok. Demokratik hukuk devletinde kamu yöneticileri insan haklarına, hukuka aykırı keyfi tutumlar sergileyemez.
20 yıl önce 3Y ile mücadele sloganı ile iktidara gelen AK Parti yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar bitecek diyordu. Ancak gelinen noktada iktidar yolsuzluklarla anılır oldu. Ülke, tarihinin en büyük yoksulluğunu yaşıyor ve yasaklar iktidarın en çok başvurduğu çözüm yöntemi halini aldı.
Bu müdahalelerin ortak noktası, hak ve özgürlüklere birer saldırı niteliğinde olmalarıdır; gündelik yaşamdaki özgürlükleri, yaşam tarzını ve etnik kimliği hedef almalarıdır.
Bu yasakçı uygulamalardan iktidarın ne kazancı olabilir? İktidarın arka bahçesi konumundaki tarikat ve cemaatlerin taleplerine cevap teşkil ediyor olabilir, küçük ortak MHP’nin Kürtçe ile ilgili yasaklardan memnun kalacağı kesin, bir de ekonomik sorunlardan gündemi saptırmayı düşünüyor olabilir.
Tüm bu olup bitenler, tamamen iktidarın siyasi bekasını esas alan girişimler olarak düşünülebileceği gibi güç sarhoşluğuyla da açıklanabilir.
Bunlar, uygun bulmadığını mekândan, dilden ve tarihten dışlayarak kendi çaresizliğini güce dönüştürmeye yönelik uygulamalardır.
Sonuç olarak, yerel yöneticilerin inisiyatif alarak, birtakım çevrelerin hassasiyetini hesaba katarak klişeleşmiş güvenlik gerekçesiyle istedikleri yasağı uygulayabilmesi endişe vericidir.
Yazıyı, Aynur Doğan’ın kendisiyle özdeşleşmiş şarkısıyla bitirelim.
DAR HEJİROKE
Hejira çiyayı
Lelele lele lele
Delala çiyayi
Dar hejiroke
Xemr evinoke
Nav gul u giyayi
Lelele lele lele
Nav gul u giyayi
Dar hejiroke
Xamr evinoke
Buk dile zava ye
Lelele lele lele
Buk dile zava ye
Dar hejiroke
Xemr evinoke.
Türkçe çevirisi:
Dağların inciri
Dağların güzeli
İncir ağacısın, gam götürensin
Güllerin içindesin
Güllerin içindesin
İncir ağacısın gam götürensin
Gelin damadın yüreğidir
İncir ağacısın gam götürensin.