Faysal Mahmutoğlu Yazdı: Kapanmayan Yara: Zilan

17.07.2021

 Agri, Agri tu agir buy / Lİ nav tevi serbilind buy / Li ser Kurdistan çıra buy / Hilbe Agri, hilbe agri. (Ağrı Marşından)

Zilan katliamı 1926’dan beri devam eden Ağrı isyanının finali niteliğindedir.

Devlet, Şeyh Sait isyanını iç kamuoyuna etnik ve milliyetçi bir kalkışma olarak sunarken, dış ülkelere de Şeriatçı –gerici bir isyan olarak takdim etti. Böylece muhtemel bir desteği önlemiş oldu.

Şeyh Sait isyanından sonra devletin Kürt paradigmasının değiştiğini görüyoruz.

Devlet, Şeyh Said isyanına katılmayan, devletin yanında yer alan, hatta Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza İran’a kaçarken engel çıkaran aileler için de sürgün kararı çıkardı. Bu karar doğal olarak şok etkisi yarattı. Bunlardan birisi de Broye Hesike Telli’dir. Sürgün kararına karşı çıkan Telli “Biz devlete hizmet ettik, devlet bize hıyanet etti; bu devlete güvenilmez” diyerek 16 Mayıs 1926’da Ağrı dağına çıkıp isyan başlattı.

“5 Ekim 1927 (Süreya Bedirhan 28 Ekim olarak yazar) yılında Lübnan’da Van’lı Vahap Papazyan’ın evinde Xoybun örgütü kuruldu. İlk icraat olarak, dağınık halde bulunan Kürt örgütlerinin bir çatı altında toplanmasını sağladı. Örgüt kurucuları arasında Celadet Bedirhan (başkan), Memduh Selim, Şükrü Sekban gibi aydınlar olduğu gibi Haco Ağa, Ramanlı Emin ve Şeyh Said’in oğlu Ali Rıza da aşiretlerini temsilen yer aldı.”(1)

Xoybun örgütü bir hükümet gibi bazı atamalar yaptı. Eski bir Osmanlı subayı olan Bitlis’li İhsan Nuri Paşa’yı Ağrı’da dört yıl sürecek isyanın sevk ve idaresi için görevlendirdi. Broye Heske Telli’yi de Ağrı’ya vali olarak sivil yönetimin başına getirdi.

İsyan başlangıçta devletin vefasızlığına bir tepki olarak başlasa da Xoybun’un dahil olmasıyla Kürt milliyetçiliğini öne çıktığı bir hüviyete büründü.

İhsan Nuri Paşa’nın Ağrı’ya intikalinden sonra isyanın seyri değişti. Ciddi kazanımlar elde etti. Bunun üzerine Ankara hükümeti vakit kaybetmeden harekete geçti. Çankaya Köşkü ve Erkân-ı Harbiye karargâhı hareketlendi.

Genelkurmay Başkanı Fevzi Bey ve Başvekil İsmet Bey, “eşkıyanın derhal tedip ve tenkil edilmesi” yani “örnek ve caydırıcılık oluşturacak şekilde cezalandırılmaları” emrini verdiler.

İsyanın devam ettiği 1926-1930 yılları arasına  bakıldığında iki kavram kilit konumdadır. “Halletmek” ve “tedip-tenkil”.

Önce Kürt bölgelerini kapsayan 1. Müfettişlik kurularak başına İbrahim Tali Bey getirildi. 1928’de Ağrı bu müfettişliğe bağlandı. Bir yandan Salih (Omurtak) Paşa komutasında 12 bin kişilik ordu toplanırken, bir yandan da isyancıları ikna etmenin yolları aranıyordu. 1928 Mayıs ayında Karaköse Valisi, Jandarma Komutanı, iki milletvekili, Diyadin ve Beyazıt kaymakamlarından oluşan heyet, İhsan Nuri Paşa ve 60 adamıyla Şeyhli köprüsü yakınlarında bir araya geldi. Ancak İhsan Nuri Bey hiçbir öneriyi kabul etmedi.

İhsan Nuri Paşa anılarında devletin kendisine memuriyet, pasaport ve istediği yerde ikamet teklifi yaptığını, gerçek niyetinin ise aldatmak olduğunu yazar. Devlet yetkililerinden eşinin Halep’e gönderilmesini ister ve bu isteği yerine getirilir. (3)

İlginçtir, Musul’da valilik yapmış Kürt kökenli Süleyman Nazif, “Vaaz ve nasihat veya re’fet ve şefkat zamanı çoktan geçti, eline silah almış olan her asinin eli başıyla birlikte kesilmelidir” diyerek Ağrı isyancılarının affına karşı çıkar.

Temmuz başında 60-80 Tayyarenin (basının adlandırmasıyla)“çelik kartal”ın katılımıyla Zilan harekatı başlar.

Bu uçakların Türk tarafına verdiği güven ve gururu ise, 13 Temmuz 1930 tarihli Vakit gazetesindeki haberden okuyalım:  

 

          

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 “Asiler 5 günde yok edildi. Zeylan Deresi’ndekiler tamamen yok edildi. Bunlardan bir kişi dahi kurtulamamıştır. Ağrı’da harekat devam ediyor. Dünden beri harekat sahasında eşkıya kalmamıştır. Büyük kuvvetlerimiz yüksek sarp dağlara iltica edenleri de mahvetmiştir. Zeylan Deresi yüzlerce cesetle doludur.”

16 Temmuz 1930 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki haberde “10-15 tayyareden mürekkep muhtelif filolar, ağır bombardıman bombaları ile hücum etmişler, büyük telefat veren şakileri şaşkın ve yılgın bir hale getirmişlerdir” diye söze başlayan Yusuf Mazhar Bey şöyle devam ediyordu:

            “Ağrı Dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1.500 kadar şaki kalmıştır. Tayyarelerimiz şakiler (eşkıyalar) üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türk’ün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. Zeylan harekatında imha edilen eşkıya miktarı 15.000’den fazladır. Yalnız bir müfreze önünde düşüp ölenler 1.000 kişi olarak tahmin edilmektedir. Zeylan Deresi’nden sıvışan 5 şaki de teslim olmuştur. Buradaki harp pek müthiş bir tarzda cereyan etmiş. Zeylan Deresi lebalep (ağzına kadar) cesetle dolmuştur. Bu hafta içinde Ağrı Dağı tenkil (cezalandırma) harekatına başlanacaktır. Bundan kurtulma imkânı tasavvur edilemez.”

Yazara göre harekât sırasında sekiz uçak düşürülmüş ve isyancıların eline sağ geçen iki pilot, gözleri oyulup burunları kesilerek öldürülmüştü. Kürt kaynaklarına göre ise düşürülen uçak sayısı 12 idi ve bu kaynaklar, pilotların öldürülmesinden de söz ediyordu.

Cumhuriyet’in 23 Temmuz tarihli sayısındaki bir habere bakılırsa uçaklar “Ebabil Kuşları gibi” Kürtlere saldırıyordu. Aynı günlerde gazetelerde bölgede 60 uçağın kalkış ve inişine elverişli bir havaalanı inşa edildiği haberleri çıktı. Bu haberle birlikte Türkiye ile İran savaşın eşiğine geldi.” (2)

17 Eylül 1930 tarihli, Cumhuriyet gazetesinde “Muhayyel Kürdistan burada gömülüdür” yazılı bir karikatür yayımlandı.

18 Eylül 1930 Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) memleketi Ödemiş’te açık konuşacaktı: “Bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.”

Garo Sasuni Ağrı direnişinin sonucu hakkında şunları yazar:

“Her türlü irtibattan yoksun olan Ararat liderleri, savaşa devam etmek için zorunlu olarak iki ayrı sorunu düşünmeye başladılar ki, ilki, her türlü erzak ve yiyecek darlığı idi çünkü, askerlerden başka çok sayıdaki sivil halkı da beslemek imkânsız bir duruma gelmişti. İkincisi ise cephane ve teçhizat darlığı idi.

Ararat liderleri önce sivil halkı kurtarma ve sonra da oradaki güçlerini başka dağlık bölgelere nakledip savaşı oralarda devam ettirme çarelerini aramaya başladılar. İhsan Nuri ve bir kısım liderler bu planı uygulama taraftarı iken, en büyük lider ve Ararat’lı olan Huske Telli buna karşı çıktı. Huske Telli şu teklifi sunuyordu. Bütün kadınları, güçsüz ihtiyarları ve çocukları kılıçtan geçirsinler ki, arkalarındaki bütün köprüleri yakmış olan devrimci güçler, son neferinin son nefesine kadar savaşsınlar… Ve bir devrimci gaddarlığı içinde Huske Telli bu planı ilk önce kendi aile ve akrabalarına uygulayarak, Ararat depelerinde bir trajedinin manzarasını ortaya serdi. Bütün nüfuzlu liderler ve şeyhler yaşlı gözlerle Ararat Arslanından bu ümitsiz kırıma son vermesini rica ediyorlardı. Huske Telli’yi yumuşatmaya muvaffak olduklarında zaten 10 kadar günahkâr Kürt bağımsızlık ocağının alevlerine kurban gitmişti. Bu gaddar plan böylelikle uygulanamadı.” (4)

Zilan’da öldürülenler arasında kadınlar ve çocuklar çoğunluktadır. Zilan katliamının tanıklarının anlattıkları (ki, çoğu cesetlerin altında kalarak kurtulan çocuklar veya o dönemde görevli askerlerdir) dehşet verici. 1915’te Ermenilerin, 1938’de Dersimlilerin yaşadığının aynısıdır. Aslında Zilan bir nevi Dersim’in habercisidir.

Bu konuyla ilgili çok fazla yayın var ancak sadece ikisini paylaşmak istiyorum.

Zilan Deresi katliamından sağ kurtulan Abdulbaki Çelebi; cenazelerin altında 100’den fazla insan sağ çıkmıştı. Köylümüz olan iki çocuk da cenazelerin altından çıkıp gelmişlerdi. Bir de Rabia vardı, kucağında bebeği vardı, onunla kaçmıştı. Annem “Rabia kızım nereden geliyorsun?” dedi. O da cesetlerin altından çıktığını ve çocuğun uyuduğunu söyledi. Meğer çocuk ölmüştü. Gelirken çocuk ağlamasın, askerlere ses gitmesin diye memeyi sürekli ağzında tutmuş çocuk boğulmuştu.

“Aralık ilçesinde oturan Ziver Hanım adında Azeri bir kadın anlatıyor: Ağrı isyanı dağıldığı günlerdi. Sivil halktan insanların topluca öldürüldükleri günlerdi. Bu yüzden her sabah, kasabamızın köpekleri koyun sürüsü gibi toplanır, Ağrı dağına doğru koşarlardı. Akşam döndüklerinde, ağızlarında insan kemikleriyle ortalıkta dolaşırlardı. Meğer bu köpekler, Zemyan deresi denilen uçurumların da bulunduğu arazideki cesetleri yiyorlarmış. İnsan etine alışan köpekler öylesine vahşileşmişlerdi ki, kimse onlara yanaşamıyordu.” (5)

1980’de Kenan Evren tarafından Zilan bölgesine Kırgızlar yerleştirildi.

İhsan Nuri Paşa askerlerınin bir kısmıyla beraber İran’a geçip İran makamlarına teslim oldular. 1976 yılında şüpheli bir motosiklet kazasıyla vefat etti.

Kaynakça;

1 – Rohat Alakom, Xoybun Örgütü ve Ağrı Ayaklanması

2 – Ayşe Hür, Mustafa Kemal Atatürk Döneminde Öteki Tarih

3 – İhsan Nuri Paşa, Ağrı Dağı İsyanı

4 – Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. YY’dan Günümüze Ermeni-Kürt İlişkileri

5 – Faik Bulut, Ağrı isyanında kadın ve çocuklara ne oldu? Independent Türkçe

Faysal Mahmutoğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir