24.10.2021
Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele almasından sonra en çok gündeme taşınan kavram şeriat’tır. Şeriat’ı kısaca; Tarihsel dönemlerde günün şartlarına göre müçtehitlerin içtihatları ve ulema olarak kabul edilen kişilerin ürettiği fetvalar şeklinde tanımlayabiliriz. İhtiyaca binaen üretilen fetvalar, çoğu zaman otoritenin arzusu doğrultusunda verilen adrese teslim fetvalardır. Bunun tipik bir örneği de Osmanlı’da verilen fetvalardır. Bu fetvalara bakıldığında IŞİD ve Taliban uygulamalarına dayanak teşkil eden fetvalara ve içtihatlara paralellik arz ettiğini görüyoruz.
Ebussuud Efendi, Osmanlıda yirmi dokuz yıl şeyhülislamlık yapmış biridir (1545-1574). Ebussuud Efendi’ye Kanuni, büyük bir hürmet ve itimat beslemiş, önemli konularda onun re’yine başvurmuştur. Padişahın, Zigetvar yolunda yazdığı “halde haldaşım, sinde sindaşım, ahirette karındaşım, tarik-ı hakta yoldaşım” diye başlayan mektup, aralarındaki kuvvetli bağı göstermektedir. Kanuni’nin Süleymaniye Camii’nin temelini ona attırdığı iddia edilmektedir. Peçevi’ye göre Ebussuud’un kaba, sert ve inatçı olmasının nedeni Kürt olmasıdır. Sünni çevrelerce tefsir ve fıkıh üstadı, müçtehid olarak kabul edilse de verdiği fetvalar iktidar odaklı olduğu gayet açık. Devrin resmî ideolojisini yansıtmaktadır. Namık Kemal’e göre ise “adi bir dalkavuk, karaktersiz bir yalama”dır. Verdiği fetvalar Namık Kemal’i haklı çıkarmaktadır.
Sünni taassubu nedeniyle katı bir Şia ve Alevi düşmanıdır. Ayrıca farklı din mensuplarına da müsamahasızdır.
Örnek olarak verdiği birkaç fetvaya bakacak olursak;
Soru: Kızılbaş taifesi şer’an kıtali helal olup, katleden gazi ve Kızılbaş taifesinin ellerinden maktul olanlar şehid olurlar mı?
Cevap: Olur, gaza-i ekber ve şehadet-i azimedir. (Günümüz Türkçesiyle Alevilerin katlı vaciptir veya en yumuşak ifadeyle, Aleviler öldürülebilir.)
Soru: Kıtalleri helal olduğu takdirce, mahza Sultan-ı ehli İslam hazretlerine bağiy ve adavet üzere olup, asker-i İslam’a kılıç çektiği için mi olur, yahud gayri sebebi var mıdır?
Cevap: Hem bağiylerdir, hem vucuh-i kesireden kafirlerdir. (1)
IŞİD de aynısını söyleyip uyguluyordu. Musul’u işgal ettiğinde tüm Şiiler kenti terk etmek zorunda kaldılar.
Soru: “Muaviye hayırlı kişi değildir” dese, şer’an Zeyd’e ne lazım olur?
Cevap: Ta’zir olunur. (2) Çünkü Emevi fıkhını referans alıyor.
Soru: İstakoz ve kerevit ve midye ve istiridyenin ekli (yenmesi) helal olur mu?
Cevap: Kerahet-i tahrimi ile mekruhtur. (3) Beş yüz yıl sonra DİB başkanı Ali Erbaş da adı geçen deniz ürünleri için “haram” fetvasını verdi.
Hallac-i Mansur’u haklı bulan mü’min-i kâmildir diyen için “Mansur’a lazım olan lazımdır” diyor. (4)
Soru: Şeyh Bedreddin Simavi -ki, “Varidat” sahibidir.” Bedreddin yandaşlarına küfür ve lanet etmeyen kafirdir.” diyen birisine ne yapmak gerekir?
Cevap: Aslında, Bedreddin yandaşı olanlar kafirdir, demek doğrudur. (5)
Bugün de iktidar karşıtlarına hain veya terörist deniliyor.
Soru: Zeyd-i müslim bi-namaz olsa, ana şer’an ne lazım gelir?
Cevap: Ta’zir-i şedit lazımdır. İstihlalen terk ederse katli lazımdır. (6)
IŞİD ve Taliban da bunu uyguluyor. Ezan okunduğunda herkes camiye gitmek zorundadır.
Soru: Mahall-i fıskta çalgı çalan Zeyd’in çalgı aletini, Amr-i salih vurup paralasa ne lazım gelir?
Cevap: Sevab-i azim ile müsab olur.
Soru: Zeyd-i müslim çalgıcı olup, kefereye kopuz çalıverse, ana ne lazım olur?
Cevap: Ta’zir-i şedid ve habs ile zecr lazımdır. (7)
Afganistan’da Taliban ilk iş olarak bir müzisyeni katletti. Bir müzik evini basıp müzik aletlerinin tümünü kırıp tahrip etti.
Kâtip Çelebi Mizanü’l-Hak fi İhtiyari’l-Ahhak isimli eserinde “1543 yılında Kahve Yemen’den Türkiye’ye (Osmanlı olacak) geldiği zaman, zaman tanınmayıp haram olduğuna fetvalar verildi. Yanık olmasından başka devir ve cemiyet ile içilmesinde doğru yoldan çıkmış dinsizlere benzemek vardır, dediler. Merhum Ebussuud Efendi’den naklederler ki, getiren gemileri deldirip kahve yüklerini denize batırdı”der. (8)
1592 yılına kadar kimi zaman helal, kimi zaman haram olduğuna dair fetvalar verildi. Bu haramlık sadece İstanbul için geçerliydi; Anadolu’da böyle bir haram (yasak) söz konusu değildi. Şehirden şehire farklılık arz eden dönemsel bir Şeriat olabilir mi?
Alışveriş bittikten sonra halkın kahvehaneleri doldurup eğlendiğini gören Sultan Murat, 1633 yılında bir ferman yayınlayarak tün Osmanlı’da kahve içilmesini yasaklıyor.
Tütün dönemsel olarak farklı uygulamalara tabi olmuş; mubah, mekruh ve haram kabul edildiği dönemler olmuştur. Otoritenin tavrı şeyhülislamın kararında belirleyici rol oynamıştır.
Osmanlıda aykırı düşünceler genelde katliamlarla sonuçlanmıştır. Şeyhülislamın verdiği fetvalar katliamları meşrulaştırmak için kullanılmıştır.
Hurufilerin önemli şairlerinden Nesimi, 1418 yılında Halep’te derisi diri diri yüzülerek öldürülür. Saray bürokrasisi Hurufilerin II. Mehmet (Fatih) ile olan iyi ilişkilerinden rahatsız olur ve Şeyhülislam Fahreddin Acem’in fetvasıyla Edirne Üç Şerefeli Cami avlusuna getirilen Hurufiler orada diri diri yakılır. Gerekçe Padişahın Hurufilerden etkilenme ihtimali.
Farklı düşünen Sünni ulemadan da idam edilenler olmuştur. Bunlardan biri de Tokatlı Molla Lütfü’dür. Onunla ilgili olarak saraya yazılan mektuplarda; “felsefecilerin safsatalarına yapışmış, şeriatın prensiplerine taarruz etmiş, dinden çıkmış” şeklinde ifadeler, şikayetçilerin düşünce dünyasını göstermesi açısından önemlidir. Molla Lütfü, 23 Ocak 1495’te At Meydanı’nda başı kesilerek öldürülür. Taşköprüzade ondan “rakipsiz bir alim, üstün kişilikli biri “şeklinde bahseder.
Bir başka örnek, Ali Kuşçu’nun matematik öğretmeni, İstanbul kadısı Hızır Paşa’nın oğlu Sinan Paşa’dır. Pozitif ilimlerle uğraşan II. Mehmet’in hocalığından Edirne müderrisliğine kadar farklı görevlerde bulunur. Sonunda dinsizlikle suçlanarak zindana atılır. Ulemadan gelen tepkileri dikkate alan Fatih, Seferihisar’a kadılık göreviyle sürgün eder, peşinden bir doktor göndererek deli raporu aldırtır. Doktor Fatih’in emriyle hastalığına iyi gelir diyerek, her gün 50 kırbaç vurarak işkence eder ve sonunda 49 yaşında vefat eder.
Osmanlı’da mezhep taassubu, tarikatlar arası rekabet ve Saray’a yakın olma güdüsü, onlarca alimin haksız yere idamına neden olmuştur. Sakaryalı Şeyh, Melami Şeyhi İsmail Maşuki, Molla Kabız, Karamanlı Şeyh, Bosnalı Hamza Bali, Nadajlı Sarı Abdurrahman ve Beşir Ağa bunlardan bazılarıdır.
Osmanlı’da zimmiler haraç ödemelerine karşın çanlarını çalamazdı, tapınaklarını onarmalarına izin verilmezdi. Yanan bir kilisenin yerine yenisi yapılamazdı, çünkü Ebussuud Efendi’nin fetvası bu yöndeydi.
Gayrimüslimler Müslümanların evlerinden yüksek ev yapamaz, Müslümanların aleyhinde tanıklık yapamazdı.
Osmanlı’da Sultan tek otoritedir. Dokunulmaz, eleştirilmez bir konuma sahiptir. Sultan, yaptığı hiçbir şeyden sorumlu değildir. Suçlanamaz, makamından indirilemez.
Kaynakça:
- Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları, s. 109.
- g.e, s. 112.
- g.e, s. 189.
- g.e, s. 192.
- g.e, s. 193.
- g.e, s. 59.
- g.e, s. 202.
- Kâtip Çelebi, Mizanü’l-Hakk fi İhtiyari’l-Ahhak, s. 40.