06.03.2022
Si vis pacem, para bellum / Barışı istiyorsan savaşa hazır ol.
(Latince özdeyiş)
Tarih sanıldığı gibi durağan değil. Bilakis devingen. Tıpkı açık denizlerdeki fırtına gibi her an değişebiliyor. Özellikle kafasına göre takılan tiranların elinde barışı tehdit eden bir silaha dönüşebiliyor.
Tıpkı Putin’in Hitleri aratmayan bir söylemle Ukrayna’nın Çarlık Rusya’sında kendilerine ait olduğunu iddia etmesi gibi.
Savaşın tarihi insanoğlunun tarihiyle başlar. İnsan çıkar amaçlı yakmaya, yıkmaya, kan dökmeye aşina bir varlık. Yayılmacı, istilacı, işgalci bir canlı türü. Güçlü güçsüzü, haksız haklıyı eziyor, zulmediyor. Ve tüm savaşlarda en çok acıyı çocuklar ve kadınlar çekiyor.
1935’te Stalin döneminde tarım ürünlerine devlet tarafından el konulmasıyla büyük bir açlık dönemi yaşayan Ukrayna’da milyonlarca kişi açlıktan ölmüştü. Bu, Ukraynalıların hafızasında acı bir hatıra olarak yer etti.
2. Dünya Savaşının başında bazı Ukraynalı aydın ve kanaat önderleri Stalin tarafından toplama kamplarına gönderilmiş ve öldürülmüştü. Stalin öldükten sonra Kruşçev, Ukrayna’yı özerk bir cumhuriyet olarak tanıdı ve daha sonra Kırım’ı Ukrayna’ya bağladı.
1939 yılında Rusya, Finlandiya’dan Baltık kıyılarında üç adayı kapsayan toprak talebinde bulundu. Batı dünyası, Rus-Fin savaşını görmezden geldi ve Finlandiya kendi kaderiyle baş başa bırakıldı.
Sovyetler Birliği’nin 1956’da Macaristan’a, 1968’de Çekoslovakya’ya karşı giriştiği kanlı müdahalelere karşı Batı yine kılını kıpırdatmadı.
Putin’in Ukrayna’ya saldırmasına gerekçe olarak NATO’nun genişlemesini ve yayılmasını göstermesi gerçeği yansıtmamaktadır. Zira Putin’in ilk yıllarında Rusya-NATO Konseyi kurulmuştu. Rusya’yı Dünya Ticaret Örgütüne aldıran ABD idi.
Asıl neden; Hitler benzeri bir rotada ilerleyerek 2008’de NATO’ya girmek isteyen Gürcistan’a saldırması, 2014 yılında da Avrupa yanlısı politika güttüğü için Ukrayna’dan Kırım’ı kopartıp ilhak ederken Batı’nın seyirci kalmasıdır. O zaman ABD ve Batı bugünküne benzer bir tepki vermiş olsalardı Putin Ukrayna’yı işgale yeltenmezdi. Tüm bu yaşananlar, tamamen Putin’in Çar olma hayaliyle ve hırslarıyla ilgilidir.
Ancak bu defa durum farklı. Putin etkileri ağır olacak yaptırımlarla karşı karşıya. ABD ve Avrupa Rusya’yı ekonomik olarak dünyadan tecrit edecek önlemler alıyorlar. Ayrıca Ukrayna’ya büyük silah ve parasal yardım yapıyorlar.
Rusya’ya karşı uygulamaya konulan tarihte benzeri görülmemiş yaptırımların büyük bir ekonomik tahribata yol açacağı açık. SWIFT sisteminden çıkarılması, Merkez Bankasının rezervlerinin dondurulması, Avrupa hava sahasının Rus uçaklarına kapatılması, oligarkların mal varlıklarına el konulması ki, bunların içinde Putin’e yakın üç oligark da bulunuyor. Tüm Rus oligarkların İngiltere bankalarında 800 milyar dolardan fazla birikimi olduğu düşünülüyor.
Bunlar, Putin’in hayal bile edemediği ağır yaptırımlardır.
Ukrayna savaşı, dünyadaki temel saflaşmayı da gösterdi: Rusya, Çin, Kuzey Kore ve pasif bir şekilde İran… Putin’in arkasında saf tuttular. Karşı Kampta ise Avrupa, ABD ve Avrupa standartlarında yaşayan uygar dünya. Başka bir deyişle demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını ve bağımsız yargıyı ilke edinen ülkeler.
Bütün bunlar Putin’i durdurmaz. Daha da sertleşecek gibi. Grozni’yi yerle bir ettiği gibi Ukrayna’yı da yakıp yıkabilir. Ama Rusya da uzun süre kendine gelemez. Nitekim Putin bunu fark ettiği için nükleer tehdit silahını dillendirdi.
Putin, açıkça dünyaya eşkıyalık ve kabadayılık taslıyor.
Savaşa ve işgale ilkesel olarak karşı çıkmak lazım. Dünyanın neresinde olursa olsun karşı çıkmak insan olmanın gereğidir. Kendi ülkesi de komşu ülkelere saldırdığı veya işgale yeltendiği zaman karşı durmak gerek.
Rus halkının tüm dünyaya ders verircesine kendi ülkelerindeki tirana, despotizme başkaldırmaları çok anlamlıdır. Dışarıdan savaş karşıtı duruş sergilemek çok kolaydır. Önemli olan kendi ülkenin yönetiminin savaş politikalarına karşı tavır sergileyebilmektir.
Ülkelerin çıkarları gereği tarafsız kalması anlaşılabilir ama aydınların, sanatçıların ve vicdan sahibi insanların böyle bir lüksü yoktur. Tarih Albert Camus, Jean-Paul Sartre, Knut Hamsun, Flippo Tommaso Marinetti, Salvador Dali, Thomas Mann, Bertolt Brecht ve Yaşar Kemal gibi pek çok aydın ve sanatçının savaşa karşı verdikleri mücadelenin tanığıdır. Bunun yanı sıra, saraylarda kabul görmeyi marifet sanan sanatçılar da vardır.
Yayılmacı, saldırgan ve imparatorluk hayalini düşleyen Putin’in fırsatını bulduğunda güvenliğini gerekçe göstererek Boğazlar üzerinden hak iddia etmeyeceğinin, Kars ve Ardahan’ı ilhak etmek istemeyeceğinin de garantisi yok.
Uygar dünyanın Saddam’ın Kuveyt saldırısı karşısında gösterdiği tepkiyi tüm saldırgan yönetimlere karşı göstermesi dünya barışı için elzemdir.
Türkiye’nin bir yandan NATO’yu ve Batı’yı daha sert tutumlar almasını talep etmesi, öte yandan Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılması oylamasında çekimser kalması çelişkilidir. Savaşın uzaması halinde Türkiye’nin uyguladığı denge politikası sürdürülemez.
Vatan Partisi heyetiyle Rusya’ya giden Ethem Sancak’ın hiç bir sıfatı olmadan Rus televizyonunda NATO’yu savaşın sorumlusu olarak görmesi ve NATO üyeliğini “Türkiye’nin geçmişten gelen bir ayıbı” ve bir ur olarak nitelendirmesi not edilmesi gereken talihsiz bir vakadır.
Savaş ölüm, mültecilik, açlık ve acı demek. Temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması, kentlerin, kültürlerin tahrip edilmesidir.
En kötü barış en iyi savaştan iyidir.