28.01.2022
“Totaliter rejimlerde memurlar liderlerinin sadece emirlerini değil, niyetlerini de uygularlar.”
Hannah Arendt
Beş yıl önce, 2017 yılında yazılmış ve beş yıl boyunca söylenmiş; belli ki, muhafazakâr kesimce fark edilmemiş bir şarkı, durup dururken birileri tarafından gündemi değiştirmeye yönelik olarak tedavüle sokuldu ve bir linç kampanyasına dönüştürüldü.
Tartışmaya konu olan, toplumun Minik Serçe’si, usta sanatçı Sezen Aksu’nun, “Şahane Bir Şey Yaşamak” isimli şarkısında yer alan, “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Âdem’e” sözleridir.
Âdem ile Havva’ya ironik ve metaforik bir göndermede bulunduğu gayet açık olduğu halde, bunu Peygamber’e hakaret olarak değerlendirmek iyi niyetli bir çıkarım olmasa gerek. Kaldı ki, ülkemizin en önemli tefsir alimlerinden Ali Bulaç ve Mustafa İslamoğlu, bahse konu olan sözlerin hakaret içermediğini, “Beşer-insan Âdem ve Havva’nın cehaletine atıf vardır. Taha suresi 121.ayet Âdem’i ‘asi ve yolunu şaşırmış’ diye tarif ediyor. Bu nübüvvet öncesi Adem’in vasfıdır.” şeklinde özetlenebilecek yazılar kaleme aldılar.
Arapça “C-H-L” kökünden gelen cahil, “bilmeme, habersiz olma” demektir. Adem’in şeytan tarafından kandırılmış olmasına atıf yapıyor Sezen Aksu.
Türk Dil Kurumu Genel Türkçe Sözlük’üne göre, “Âdem: Dinî inanışlara göre dünya üzerindeki ilk insan, Âdem Baba”. “Âdem” sözcüğünü küçük harflerle yazarsak, âdem; “insan, insanoğlu, adam” anlamına geliyor. İlahiyatçıların bir kısmı da bu şekilde değerlendiriyor.
Havva adı Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Hz. Âdem’le ilgili ayetlerde, ondan “Âdem’in zevcesi” olarak bahsedilmektedir. Havva’ya ait anlatılar daha çok Tevrat ve İncil referanslıdır. Diyanet ve İslam Ansiklopedisi de Tevrat ve İncil’den rivayetler aktarır.
Yahudi ve Hristiyan geleneğinde Havva figürü yılan, ayartıcı ve baştan çıkarıcı olarak lanse edilir ki, bunu Diyanet de alıntılıyor. Nedense bu aşağılayıcı kelimeler hiç hakaret kapsamında değerlendirilmiyor. Hatta ismini vermek istemediğim medyatik ünlü bir hoca Havva’yı vaazlarında yerden yere vuruyor.
Dahası, “Eğer Havva olmasaydı kadın cinsi eşine hıyanet etmezdi.” (Buhari, Enbiya, 1, 25; Müslim, Rada, 62, 63) şeklinde uydurma hadis bile İslam Ansiklopedisi’nde yer alıyor.
Diyanet, kendi yayınladıkları Ansiklopedi’yi görmezden gelerek Sezan Aksu için dini değerler konusunda herkesi dikkatli davranması için uyardı ve söz konusu ifadeleri, Peygambere saygısızlık olarak nitelendirdi. Ardından sahneye Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı Devlet Bahçeli çıktı: “Yazdığı ucube bir şarkının sözleri arasında Hz. Âdem ve Hz. Havva’ya cahil diyen şuursuz bir sanatçıya diyorum ki, serçeysen serçeliğini bil, sakın kuzgunluğa heves etme!”
Ve son olarak Cumhurbaşkanı, Büyük Çamlıca Camii’nde namazdan sonra mihrapta eline mikrofonu alarak: “Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hz. Âdem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir.” dedi.
Bütün bunlara Sezen Aksu “Konu ben değilim, konu memleket” deyip “Avcı” isimli bir şiirle cevap verdi: “Kim yolcu kim hancı, dur bakalım!” ve “Beni öldüremezsin / Sesim, sazım, sözüm var benim / Ben derken ben herkesim.” Avcı şiiri çok kısa bir sürede 71 dile çevrildi. Bu da not edilmesi gereken bir husus.
Şiirdeki incelik ile şiddet içeren “dil koparma” ifadeleri arasındaki fark çok çarpıcı.
Cumhurbaşkanı’nın dil koparmayı mecazi anlamda kullandığını düşünmek istiyorum. Zira şiddet içeriyor. İslam buna cevaz vermez. Ayrıca cami herkesin izin almadan özgürce gidip ibadet yapabildiği yerdir. İslam’ın insanlığa mesajı sevgidir, kardeşliktir, barıştır. Camiler, kin ve nefret tohumlarının ekildiği yerler olamaz. İslamofobiyi körükleyen bir söylem. Neyse ki, sonradan Cumhurbaşkanı Erdoğan, -muhtemelen gösterilen tepkiler dolayısıyla- ‘sözlerinin muhatabının Sezen Aksu olmadığını’ söyleyerek, konuya açıklık getirdi. Bunu da isabetli, olumlu bir adım olarak not etmek gerekir.
Hem yaşadığımız coğrafyada hem de dünyanın çeşitli yerlerinde yüzyıllar boyunca, susturulmaya çalışılmış öyle çok düşünür, yazar, bilim insanı, şair var ki… Ebu Hanife, İbni Teymiye, Galile, Sokrates, Thomas More, Nesimi, Nef’i, Hallac-ı Mansur, Pir Sultan Abdal ve Bedrettin bunlardan bir kaçıdır.
Bu mümtaz kişilikleri korkunç işkencelerle yok edenlerin adları sanları unutuldu ama bunlar tarihin altın sayfaları arasında yerlerini aldılar; insanlığa yol gösterici ışık oldular.
1905 yılında doğan Jean Paul Sartre, yirminci yüzyılın en önemli filozoflarından birisiydi. 1964 yılında kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü, kapitalist sistemin verdiği ödülü almayacağını belirterek reddetti.
1890 yılında doğan Charles De Gaulle, yirminci yüzyılın önde gelen asker ve devlet adamlarından birisiydi. Özgür Fransa hareketini başlatarak Fransa’nın Alman işgalinden kurtulmasına öncülük etti. Ardından başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yaptı.
Fransa’nın işgali altında bulunan Cezayir’de 1954 yılında ayaklanmalar başladı ve bu ayaklanmalar zamanla bağımsızlık savaşına dönüştü. Sekiz yıl süren savaşta 1,5 milyon Cezayirli öldürüldü.
Cezayir’e karşı bastırma savaşı De Gaulle’ün başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı sırasında yürütüldü. Cezayir bağımsızlık savaşı esnasında Sartre, Paris sokaklarında bu haksız işgali kınayan bildiriler dağıtıyor ve gösterilere önderlik ediyordu.
Fransa İçişleri Bakanlığı Sratre’yi tutuklama önerisine karşılık De Gaulle: “Sartre Fransa’dır” der ve öneriyi reddeder. Bir zamanlar Cumhurbaşkanı Demirel de “Yaşar Kemal Türkiye’dir” demişti.
Sezan Aksu Türkiye’dir. Türkiye’nin vicdanıdır. Bunu tüm hayatı boyunca ispatlamış bir kişiliktir.
Gün geldi Hiroşima ile ilgili şarkı besteledi, gün geldi 12 Eylül cuntasının yaşını büyüterek idam ettirdiği Erdal Eren için “Son bakıştaki o gözler kaldı aklımızda” dizeleriyle bir acıyı dillendirdi.
Kürdistan Sosyalist Partisi lideri Kemal Burkay’ın “Gülümse” şiirini besteledi.
“Eller günahkâr / Diller günahkâr/ Bir çağ yangını bu bütün / Dünya günahkâr.” diyerek faili meçhullere dikkat çekti.
Memleketin acılarla yüklü dönemlerinden biri 90’lı yıllar. Derin devletin ağırlığını hissettirdiği, köylerin yakıldığı, faili meçhullerin arttığı, utançla anılan bir dönem. O dönemde gözaltına alınıp sonradan kaybolan birçok insan oldu. O insanların anneleri “Cumartesi Anneleri” olarak hak arayışına girdiler. Sezen Aksu “Cumartesi Türküsü”nü seslendirerek o insanların acılarını haykırarak seslerini tüm Türkiye’ye duyurdu.
28 Eylül 2009’da Lice’de havan mermisiyle bedeni parçalanan 12 yaşındaki Ceylan Önkol için bir ağıt besteleyerek Tarkan’la düet yaptı. “Gözlerime astılar seni / Ceylanım kör oldum ben / Ne havan topu ne mermi /senle vuruldum ben.”
Hrant Dink öldürüldükten sonra “Güvercinin ölümü” başlıklı bir ağıt yazıp besteledi.” Bir daha uçar mı güvercin şehirde / Mübarek Cuma gününde / Gitti cancağızım gitti.”
12 Eylül 2010’daki referandumda “Evet” oyu vereceğini açıkladı ki, ulusalcı kanat bu tavrını bahane ederek linç kampanyası yürüttü.
Ve başörtüsü yasaklarına karşı hazırlanan bildiriye imza attı ki, bugün o başörtülü insanlar, kendisini linç etme yarışına giriştiler.
Bir sanatçı duyarlılığıyla hep doğru tarafta durmaya çalıştı. Şarkılarıyla bize insani değerlerimizi hatırlatıyor. Dünyaya adil bir gözle bakıyor. Adil bir gözle dünyaya bakmak için de sağlam bir vicdana sahip olmak gerekiyor.
Alkışlıyorum Faysal bey
Aklınla dilinle kaleminle bin yaşa.