Faysal Mahmutoğlu Yazdı: Son Kız

09.10.2021

Bu Kitap mürekkeple değil kanla yazılmıştır. Yazarın kendi kanıyla.” Zülfü Livaneli

Nadia Murad Kuzey Irak’ta küçük bir kasaba olan Koço’da doğup büyümüştü. Çobanlık ve Çiftçilikle yaşamını sürdüren sıradan bir Ezidi ailesine mensuptu. Okula gidiyor, tarlada çalışıyor, tarih öğretmeni olmak ya da bir kuaför salonu açmak gibi hayaller kuruyordu.

Nadia henüz yirmi bir yaşındayken, 15 Agustos2014 günü bu kendi halindeki yaşamı bir anda sona erdi. IŞİD militanları köyünde yaşayan halkı katletti. Erkekleri ve seks kölesi olamayacak kadar yaşlı olan kadınları öldürdü. Nadia’nın annesi ve altı ağabeyi de öldürülenler arasındaydı ve bedenleri toplu mezarlara atıldı. Nadia, Musul’a götürülerek binlerce Ezidi kızı ile birlikte IŞİD’in köle pazarlarında satıldı.

Birçok militan tarafından tutsak edildi, defalarca tecavüze uğradı ve dövüldü. Nihayet Musul sokaklarında kıl payı kaçmayı başardı ve en büyük oğullarının Nadia’yı kurtarmak uğruna hayatını tehlikeye atacağı Sünni Arap bir ailenin yanına sığındı.

Nadia’nın hikayesi tüm dünyanın dikkatini süregelen soykırıma çekti. Bir hikâyeden çok daha fazlası: insanın hayatta kalma dirayetinin bir kanıtı, kayıp bir ülkeye ve savaşla paramparça edilen bir seranad. Tüm dünya için bir harekete geçme çağrısı ve soykırım mağdurları için umut ışığı oldu. “Son kız” dünyada başka hiçbir kız aynı acıları yaşamasın diye yazıldı.

Ezidilerle ilgili toplumumuz kafa karıştırıcı bilgilere sahip. Ezidi Farsçadaki “Yezidi” sözcüğünün Kürtçesidir. Farsça “Tanrı” anlamına gelen “Yezed” sözcüğünden türediği düşünülmektedir. Ayrıca Muaviye’nin oğlu halife Yezid’le de ilgisi yoktur. Ezidilik hem etnik hem de dini bir kimliktir. Çoğunluğu Kürtçe konuşur. Irak’ın en yoksul toplulukları arasında yer alır.

Ezidiler kendi dinlerinin dışında kimseyle evlenmedikleri gibi Ezidiliğe geçiş de yoktur. (S: 29)

Ezidiler doğaya bağlıdırlar. Doğa bizi besler ve korur, öldüğümüzde bedenimiz toprağa dönüşür derler.

Ezidilikte evlilik öncesi ilişki kesinlikle yasaktır ve cemaatten dışlanma nedenidir. Laleş özgürlüğe kavuştuktan sonra, dini liderlerin aldığı bir kararla, IŞİD militanları tarafından tecavüze maruz kalan sebiyyelerin (seks kölelerinin) topluluğa yeniden kabul edilecekleri ve başlarına gelenler yüzünden yargılanmayacakları kabul edildi. Müslüman olarak görülmemeliydiler çünkü zorla kabul ettirmişlerdi. Tecavüze uğradıkları için kirlenmiş kadınlar değil kurban durumundaydılar. Bu karar, tecavüz mağdurlarını az da olsa rahatlattı.

Ezidilerin yaşadığı Sincar bölgesi ve Koço’da anadilleri Kürtçe olmasına karşın eğitim Arapça yapılırdı. Kürtçe isyanın diliydi ve Ezidilerin konuştuğu Kürtçe, devletin gözünde daha da tehditkâr görünüyordu. (S,48) Ne kadar da tanıdık!

Yüzyıllar boyunca çok ağır haksızlıklara, soykırıma uğramış, yeryüzünün en çok acı çeken topluluklarından biridir Ezidiler.

Kitap, IŞİD’in “İslam devleti “pratiğinin adeta bir özetidir. IŞİD’e göre Sünni inanca sahip olmayan tüm dinsel unsurların katli vaciptir, malları ve canları IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) militanlarına helal kabul edilirdi.

Musul işgal edilince orada yaşayan tüm Şiiler ve Hristiyanlar şehri terk etmek zorunda kaldılar. Evlerini, işyerlerini her şeylerini ganimet olarak aldılar. Binlerce yıldır birlikte yaşadıkları, komşu oldukları, alışveriş yaptıkları ve aynı havayı soludukları Şiiler ve Hristiyanlar nasıl da bir anda düşman oluverdiler!

IŞİD Koço’yu işgal edince Ezidilere, Müslüman olmaları için üç gün mühlet tanındı. Müslümanlığı kabul etmeyen tüm erkekler öldürülüp toplu mezara gömüldü. Yaşlı kadınları öldürüp genç kadın ve kızlar ise seks kölesi olarak pazarlarda satıldı. Kızları sadece cinsel bir obje olarak görmekteydiler. Satın aldıkları kızları kendi kurdukları mahkemeye götürüp zorla kelime-i şahadet getirtip, Müslümanlaştırıp bilahare tecavüz ediyorlardı. Bütün bunlar halkın gözü önünde aleni olarak cereyan ederken, Sünni toplumdan bir itirazın gelmemesi ibret verici. Daha trajik olan, Musullular da gidip o kızlardan satın alıp tecavüz ediyordu. Nitekim Nadia’yı ilk satın alan Musul’da Hacı Selman isminde bir yargıç.

IŞİD’in “Araştırma ve Fetva Birimi”, Ezidilerin köleleştirilmelerini “Şeriata göre farz” kabul etmişti. Hatta IŞİD militanlarına rehberlik etmesi için Esir ve Köle Alımı Üzerine Soru ve Cevaplar başlıklı bir kitap yayımladı.

Kur’an zaviyesinden olaya bakıldığında IŞİD ve Taliban’ın dayatmacı, baskıcı uygulamaları İslam dışıdır ve kabul edilemez. Çünkü Kur’an diyor ki;

“Haksız yere bir insanı öldüren, sanki bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Bir insana hayat veren, bütün insanlığa hayat vermiş gibidir.” (Maide: 32)

“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara: 256)

“Sen şimdi inansınlar diye insanlara baskı mı uygulayacaksın?” (Yunus: 99)

“İnanmayanlara de ki: …sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kâfirun: 6) Bu ayetler, Müslümanların farklı din mensuplarına karşı takınacağı tavrı kesin bir dille ortaya koymakta ve aksini yasaklamaktadır.

Nadia’nın ve diğer ‘sebiyye’lerin dışarıya çarşafsız ve peçesiz çıkmalarına izin verilmezken, içeride IŞİD militanlarına hizmet ederken veya çay servisi yaparken askılı ve mini giyinmelerini zorunlu kılmaları, nasıl bir ahlaki çöküntü içinde olduklarını ortaya koyuyor. Erkeklerin örgüte katılmaları barizdi. Para, iktidar ve seks istiyorlardı. (S: 164)

Orta Doğu coğrafyasındaki egemen İslam yorumu IŞİD zihniyetini üreten bir yorum. Bugün çoğu cemaat ve tarikatın din yorumu, IŞİD’inkine paralellik arz etmektedir. Bu yorumlar, Kur’an merkezli değil ve Hz. Peygamber’in (s) pratiğini yansıtmamaktadır. Birtakım tarihsel ve örfi yorumlara dayanmaktadır.

Bugün Taliban’ı alkışlayanlar, destekleyenler, umut besleyenler dün aynısını IŞİD için yaptılar. IŞİD’in bir İslam devleti kurduğunu ilan ettiler. Mehdi bekler gibi İslam devleti hayalıyla tutuşanlar, sevinç içinde ve heyecanla karşıladılar. Bugün de aynısını Taliban için yapıyorlar. Taliban IŞİD’e göre çok daha cahil militanlara sahip. Okuma yazma oranı yüzde on.

Türkiye, IŞİD’e Musul Konsolosluğunun işgali sürecinde tavır aldı, rehineler kurtarıldıktan sonra da terör örgütü olarak kabul etti. IŞİD’e Türkiye’den ciddi bir katılım olduğu bilinmektedir. IŞİD militanları uzunca bir süre Türkiye’yi en önemli geçiş yolu olarak kullandılar.

Öte yandan, Ezidileri korumakla görevli peşmergenin haber vermeden kaçması, bu trajedinin yaşanmasının önemli nedenlerinden birisidir. Peşmerge güçlerinin bir çatı altında toplanmamış olması, Talabani ve Barzani peşmergelerinin ayrı ayrı hareket etmesi IŞİD’ın işini kolaylaştırdı. Peşmergeler işgal altında bile birbirlerini suçlamaya devam ediyorlardı.

Kaçabilenler Kürdistan bölgesine sığındılar, oradaki kamplara yerleştirildiler. Şanslıları batıya göç etti. Nadia da Almanya’ya göç edenler arasındaydı. Nobel süreci böyle başladı.

Bilahare aynı peşmerge (Barzani Peşmergeleri) Ezidilerin yaşadığı Sincar’ı, Şengal’i ve Nadia’nın yaşadığı Koço’yu binlerce kayıp vererek IŞİD’en kurtardı ve özgürleştirdi.

  1. yüzyılda bu soykırımın dini gerekçeyle yaşanması, uygarlığımızın doğru bir uygarlık olmadığının kanıtıdır. Modern teknolojik araçlara sahip bugünkü dünyanın, sırf dini inançları nedeniyle koca bir halkın ölümüne seyirci kalması ve bu katliamı önleyememesi, yeterince medeni olmadığının göstergesidir.

Velhasıl, çağımız kirli bir çağ, coğrafyamız kirli bir coğrafya…

Faysal Mahmutoğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.