Faysal Mahmutoğlu Yazdı: Ve Halk Faturayı Kesti

05.04.2024

Bir iktidar ne zaman yıkılır?

““Beşinci evre ölçüsüzlük ve israftır. Bu aşamada hanedan (iktidar) kendisinden öncekilerin birikimlerini sorumsuzca şatafat ve gösterişe harcar. Bunun yanı sıra en yakındaki aile efradına da oldukça cömert davranır. Bu yüzden etrafında toplumun en karaktersiz en kötü insanlarını çeker. Bunlara (liyakat sahibi olmadıkları için) altından kalkmayacak görevler yükler, sorumluluklar verir. Tabi (liyakat sahibi olmayan) bu insanlar bu görevlerin altından kalkamazlar; neyin öncelikli neyin sonra yapılması gerektiğini bilmeden karar verirler. Dolayısıyla eski devlet görevlilerinin itirazlarına ve hatta eski dönemin insanlarının tepkisine neden olur. Hatta insanlar ondan (hanedan) nefret etme derecesine gelir. Bunun sonucunda insanlar ondan uzaklaşır ve onu bir başına bırakırlar… Kapılarını halka kapatır insanlardan uzaklaştıkça söz dinlemez olur, etrafına etten duvar örer. En sonunda kendisinden önceki dönemlerde inşa edilmiş bütün eserleri tahrip eder, onları yıkar ve ardından (toplumsal) enkaz bırakır. Bu artık kronik hastalık belirtisidir ve bundan kurtuluş yoktur. İyileşme umudu tükendiği için kendi içinde çökerek yıkılır.

(İbn Haldun, Mukkadime)

Adeta günümüz Türkiye’sini tanımlıyor İbn Haldun.

Türkiye’de yerel seçimler genel seçim havasında tezahür etmektedir. Genel olarak iktidar partisinin adayı, adeta devlet adayı olarak öne sürülmektedir.

Türkiye çok partili sisteme geçtiği 1946 yılı genel seçiminde devlet net şekilde taraftı. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra da aynı durum devam etti. Bu uygulama zaman içinde biraz gevşese de 2015’den sonra ülke düzeyinde adeta tek parti rejimi devreye girdi. Siyasetten tarafsız olması gereken bakanlar bile iktidara partisi adayları için sahaya indiler. Hatta seçimin son haftasında 17 bakanın İstanbul’da seçim çalışması yürüttükleri İmamoğlu tarafından gündeme getirildi.

Muhalefete mensup adaylar bir nevi devletle yarıştılar. Devletin bütün imkanları seferber edildi. Fevkalade adaletsiz bir yarış yaşandı.

Bütün bunların yanı sıra, uzunca bir süredir enflasyon kaynaklı ağırlaşan ekonomik sıkıntılar, sosyal adaletsizlikler, artan vergiler sonucunda ülke çapında genel bir yoksullaşma sürecinin yaşanmasına tanıklık ediyoruz.

Yaşam maliyeti dramatik bir şekilde artıyor. Açlık sınırının 16 bin 793 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 54 bin 700 TL’ye ulaşmış durumda. Bu ağır ekonomik sorunlara karşı mücadele eden milyonların, yerel yönetim seçimlerinde belirleyici olduğu görülüyor.

Tüm uzmanlar 14 Mayıs 2023 seçimlerinde halkın iktidara bir ders vereceği düşünmekte iken kimlik siyaseti, dış güçler, beka, İHA, SİHA, TOGG, terör işbirlikçileri ve nas söylemi daha belirleyici olmuştu. 31 Mart’ta halk gecikmeli de olsa tepkisini ortaya koydu.

İktidar partisi 22 yıl sonra ikinci parti konumuna düştü. CHP ise 47 yıl aradan sonra ülkenin birinci partisi oldu.  Bunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi dar doktriner kalıbının dışına çıkararak geniş halk katmanlarına açmasının ve helalleşme çizgisinin payı büyüktür. Kılıçdaroğlu’nun aldığı yüzde 48’lik oyun yarısına yakını sağ tandanslı ve Kürt seçmenden gelmişti.

Mevcut yönetim Kılıçdaroğlu’nun açtığı yolda, daha cesurca davranarak toplumun tüm kesimlerini kucaklayarak yoluna devam etti. Kent uzlaşısı karşılık buldu. Sağlanan zafer de doğal olarak Özgür Özel’in hanesine yazıldı ve liderliği pekişti.

CHP sahil kentlerinden İç Anadolu içlerine, hatta Karadeniz’e kadar uzandı. Türkiye sosyolojisine bakıldığında modernleşmeyi ve seküler dünyayı temsil eden sahil kentleri ile milliyetçi/muhafazakâr çizginin temsilcisi konumundaki Anadolu, CHP çatısı altında birleşti, cam tavan tuzla buz oldu.

Bu seçimler, İYİ Parti’nin ittifaka bir getirisinin olmadığını ve gereksiz bir yük olduğunu da ortaya çıkardı. Üçüncü bir yol açacağı iddiasıyla eksen değiştiren ancak iktidardan çok muhalefeti hedef tahtasına koyan İYİ Parti yerle yeksan oldu. Gerilim üzerinden tabanını konsolide etmeye çalışsa da başarılı olamadı. İstifa çağrılarına olağanüstü seçimli kongreyle cevap verdi.

Altılı masanın diğer bileşenleri kendi logolarıyla girdikleri seçimde hiçbir varlık gösteremediler, hezimet yaşadılar. Kimlik temelli sağ siyasetin belirleyici olduğu argümanı da yıkıldı.

DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti, toplamda yarım puanın altında oy alarak miatlarını doldurdular.

Bu seçimin bir diğer kazananı Yeniden Refah Partisi oldu. YRP, AK Parti’nin pay dağıttığı çevresi dışında kalan muhafazakâr-dindar seçmenin bir kısmının oyunu almayı başardı. İsrail ile ticaretin aksamadan devam etmesinden rahatsız olan AK Parti seçmenini YRP’ye yöneltti. YRP’nin Urfa ve Konya gibi iktidarın kalesi sayılan yerlerde büyükşehir ve altı ilçe belediye başkanlığı ile milliyetçiliğin kalesi sayılan Yozgat Belediye Başkanlığını kazanması, iktidar kanadı için tehlike çanlarının çalmaya başladığının işaretidir.

Bu seçimde rahmetli Demirel’in “Boş tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur.” söylemi bir ke daha kanıtlandı.

Yüksek enflasyon ve düşük ücret dayatmalarıyla artan yoksulluk ve uçuruma dönüşen gelir eşitsizliği, ‘rasyonel ekonomi’ adı altında uygulamaya sokulan IMF’siz IMF programı halkın tercihinde önemli rol oynadı.

Toplum, iktidarın holdingleşen cemaatler ve tarikatlar koalisyonu şeklinde ülkeyi yönetmesine geçit vermedi.

Halk, kendisine üstten bakan, halktan kopuk, kibirli, lüks yaşamlarıyla ve aşırı servetleriyle gündemi meşgul eden adaylara ‘artık yeter’ ültimatomu verdi.

‘Oy yoksa hizmet yoktur’ kampanyası, milliyetçiliği köpürtme söylemi geri tepti.

Sahur vakti bir kg et almak için kuyruğa girip saatlerce bekleyen kadınlar, yaşlılar ve açlık sınırının altında ücret alan emekliler kendilerini görmezden gelen iktidara faturayı kesti.

Baskıcı otoriter anlayış, haksız ve adaletsiz uygulamalar, söz verildiği halde kaldırılamayan mülakatlar, seçim sonuçları üzerinde belirleyici oldu. Seçmen iktidara klasik söylemle ‘kırmızı kart’ gösterdi.

CHP, belediyelerde kazandığı başarıyı, icraatta da gösterebilirse, dört yıl sonraki seçimde avantaj yakalayabilir. Bu sonuçlar 2028 için bir başlangıçtır.

Öte yandan, taşıma seçmenler, kimi yerlerde seçime gölge düşürmüştür. 200 oy farkıyla seçimin kazanıldığı yerlere güvenlik görevlisi olarak 1000 kişinin gönderilmesi, kayyum rejiminin farklı bir versiyonudur ki, Kürt seçmen batı illerinde ağırlıklı olarak kendi adayına değil de iktidar bloku karşındaki en güçlü adaya yöneldi. Diyarbakır, Van gibi belediyelere kayyum atandığında İstanbul veya İzmir’deki Diyarbakırlı, Vanlı seçmenden oy beklentiniz olmamalı. DEM yetkilileri bölgeye toplam 54 bin seçmen kaydırıldı iddiasında bulundular.

Devlet partisi olmanın bütün imkanlarını devreye sokmasına rağmen, AK Parti, kayyumla yönetilen kentlerde tarihin en kötü sonucunu aldı. Bütün devlet yöneticileri ve kurumları, korucu aşiretler ile birlikte yanlarına dini vakıf ve cemaatleri da alarak adeta seferber oldular ve Diyarbakır’da ancak yüzde 16 oy alabildi.

DEM partinin aldığı sonuç kayyum politikalarına bir cevap niteliğindedir. Elindeki belediyelerin (Kars hariç) tümünü almasının yanı sıra Ağrı ve Muş’u da kazandı. Batı illerinde düşük oy alması, tabanının stratejik oy kullanmasıyla ilgilidir.

İslami Kürt Partisi olarak devreye sokulan HÜDA PAR’ın hiçbir varlık göstermemesi düşündürücü…

Özetle yerel seçimlerin sonuçları, hem iktidar hem muhalefet açısından önemli mesajlar içeriyor. Mesajı doğru okuyanlar kazançlı çıkacak.

Van’da hukuk eliyle yaşanan halkın iradesine darbe niteliğindeki demokrasi ayıbı her ne kadar yine hukuk eliyle düzeltilse de iktidarın mesajı doğru okumadığını gösteriyor. İl Seçim Kurulu ile YSK’nın verdiği kararları siyasetten bağımsız düşünmek pek gerçekçi görünmüyor. İrade gaspı kararı karşısında sağlanan toplumsal dayanışma gelecek açısından umut vericidir.

AK Parti çöküş güzergahına girdi denilebilir. Erdoğan’ın “karizmatik” önderliği çöküşü önlemeye yeter mi, onu da zaman gösterecek.

Halk yerelde iktidarı muhalefete vererek, denge ve denetleme mekanizmalarının yok edildiği bir ortamda merkezi iktidarın gücünü sınırlamış oldu.

Sandık sonuçları otoriter popülist rejimlerin de yenilebileceğini göstermesi açısından önemlidir.

Demokrasi tiranlığa yol açma zaafına rağmen, insanoğlunun keşfettiği en iyi yönetim şeklidir.

 

Faysal Mahmutoğlu’nun Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir