Hasan Postacı Yazdı: İlke ve Değer Merkezli Siyasetin İmkanları-2

16.01.2021

Evrensellik-Yerellik Sorunsalı

İlke ve değer merkezli siyasetin imkânlarını, evrensellik ve yerellik gibi önemli bir çerçevede anlamlandırmak ve bu bağlamda ortaya çıkacak sonuçları paylaşarak, konu ile ilgili müktesebata katkılar sunmak çabasında olunacaktır.

Evrensellik, zaman ve coğrafya üstü yaklaşımlara karşılık gelir. “İslam, cihanşümul bir dindir.” derken tam olarak kastedilen budur. Yani İslam düşünce literatüründe yer alan “İslam’ın cihanşümulluğu” nitelemesi, günümüzde, “İslam’ın evrensel bir din olması” tanımlamasına denk gelir veya buna eşitlenebilir.

Bu temel bakış açısı, İslam’ın diğer semavi dinlerden farklı olarak, özelde bir kavimi veya topluluğu değil, tüm insanlığı muhatap alan ve bu bağlamda kemale erdirilmiş son din olduğu (Ali İmran-85, Maide/5) anlamına gelir. Yine bunun doğal bir sonucu olarak, diğer semavi dinlerin tahrif olmaları gerçekliğinden tevhidi evrensel bir duruş üretilmesi, hakikatin ölçütlüğü bağlamında bu dinlerin geçerliliklerinin kalmadığı sonucunu da doğurur.

Bu durum, (Bakara-62 ve Maide-69) Yahudi, Hristiyan ve Sabii muvahhitlerle ilgili ayetler ile çelişmemektedir. Klasik görüş -tabii ayetin nüzul sebebi-, bu ayetin son peygamberden önce yaşamış muvahhitlere ilgili olduğudur. Konu ile ilgili farklı yorumlarla beraber, öyle olmaması durumunda bile evrensellik konusu bağlamında, tanımlamayı zedeleyecek bir farklılık oluşmamaktadır. Konudan uzaklaşmamak için bu kadarı ile yetinelim.

İslam’ın evrensel bir din olması;  Kuran-ı Kerim’in kendi döneminde yaşamış ve sonrasında gelen topluluklar için olduğu gibi hali hazırda yaşayan insanlık ve bundan sonra gelecek tüm topluluklar için de bağlayıcı, hakikatin ölçüsü ve değerlerin kaynağı olduğunu beraberinde getirir.

Peki bu durumu böyle kabul etmenin yaşamsal karşılığı nedir? Bu zor soruda; bir ucunda tarihselcilerin veya hermenötik bakışa sahip olanların, diğer ucunda ise klasik İslam düşüncesine bağlı gelenekçilerin yaklaşımlarının olduğu geniş bir düşünsel spektrum var.  

Konuda bu kadar çatışan anlayış farklılıkların olmasının en önemli nedeninin, İslam coğrafyasındaki toplulukların son 300 yılda, yani Batı aydınlanması sonrası dönemde, baş döndürücü hızla tüm dünyada yaşanan değişimlere etkili ve alternatif medeniyet çözümleri üretememesinin olduğunu söylemek pek abartı olmaz. Bugün klasik İslami ilimlerle ilgili disiplinler, Batı modernizmi merkezli pozitif bilimlerden kopuk ve karşıt mecralarda pozisyon almışlardır. Akademik akreditasyonun Batı merkezli otoriterliği ve özellikle akademik dilin İngilizce üzerinden küreselleşmesi, bu kopukluğu ve karşıtlığı ajite eden önemli dinamiklerdendir.

Sosyolojiden hukuka, ekonomiden tıbbi bilimlere, eğitimden psikolojiye, mühendisliklerden mimariye her alanda, İslam’ın değerler ikliminden bahsetmek pek mümkün değildir. Durum böyle olunca, yaşamın ürettiği her pozisyona çoğu kez hile-i şeriyeyi aşamayan çözümler üretmekten başka, ortaya konulacak köklü ve etkili alternatif çözümler oluşmuyor.

2000’li yılların başlarında organ nakli konusunda, ismi bende kalsın medrese alimi bir büyüğümüzle sohbetimiz olmuştu. Organ naklinin caiz olmadığını, her uzvun kişiye şahitliği ve verilen organın İslam düşmanı birine hayat verebileceği gibi gerekçelerle ifade etmişti. Kendisine, bu ve benzer konuların, konunun uzmanlarından oluşan ve aralarında kendisi gibi İslami ilimlerde alim kişilerin de olduğu komisyonlarda  etraflıca değerlendirilmesinin daha faydalı ve kalıcı, uygulanabilir sonuçlar üretilebileceğini vurgulamıştım ancak ikna edememiştim. Bugün de fıkhî açıdan organ bağışı konusunda, klasik gelenekçi bakış ve modern İslami bakış arasındaki makas açıklığı sürmektedir.

Katılım bankacılığı veya faizsiz bankacılık, diş dolgusu, seferilik fıkhı, müzik, tiyatro ve resim gibi sanatsal uğraşların fıkhı, sportif etkinlikler, üretim ve fiyatlandırma, işçi hakları, sigorta işlemleri, moda ve giyim dünyası ile ilgili uygulamalar, tüp bebek, doğum kontrolü, yiyecek ve gıda tüketim detayları, vergilendirme, zekât, seçimler ve oy verme, miras ve şahitlik uygulamaları, ticaret ile ilgili ortaklık şekilleri, kredi ve taksit uygulamaları, borsa, enflasyon, döviz, sanal para ve ilgili dijital işlemler gibi daha bir yığın konuyla ilgili benzer kafa karışıklıkları sürüp gitmektedir, İslami yaşam hassasiyeti taşıyan kesimlerde.

Bu durumu devlet politikaları boyutunda ele aldığımızda, kuramsal, felsefi ve totalde entelektüel kadüklüğümüz, yaşanan İran, Mısır ve Türkiye pratiklerinin acı deneyimleri ile önümüzde var olmaya devam etmektedir. Sadece diaspora Müslümanları ( Kürt meselesi, Filistin sorunu, Uygur mezalimi vb.) bağlamında bu politikalara bakıldığında bile hal-i pür melalimizi görmek mümkün.

Konuyu bu bağlamda değerlendirmeye devam edeceğiz.

Hasan Postacı’nın Tüm Yazıları

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir