07.02.2021
Evrensellik ve Yerellik
Adalet kavramı da özgürlük gibi faklı anlam boyutları olan soyut derinliklere sahip bir çok tanımlamaları kendi içinde barındırır. Kitabı Kerim özgür insanın bireysel ve toplumsal bağlamda adalet üzere bir yaşam inşa etmesini ister ve bundan sorumlu tutar (4/135 Nisa, 5/8 Maide). Bu yönüyle adalet evrensel bir değer olarak görülür İslami açıdan. Adaletin gözetilmesinde inanan-inanmayan ayrımı olmadığı gibi yakınların aleyhinde olsa bile adaletli olunması emredilir.
Modernizm öncesi batı düşünce tarihinde adalet kavramı öncelikle bireysel ve toplumsal düzlemde etik bir değer ve sahip olunması, ulaşılması ve korunması gereken bir erdem olarak görülür. Grek felsefesinin günümüze kadar etkilerini sürdüren platon ve Aristoteles’te adalet dört temel erdemden biri olarak tanımlanır.
Modern batı düşüncesinde evrensel etik bir değer olan adalet siyasal, ekonomik ve sosyal alanlardaki sistemlerin hukuksal durumlarını tanımlamaya yarayan bir kavram olarak araçsallaştırıldığı görülür. Bireysel ve toplumsal alanlarda evrensel etik bir kavram olmaktan çıkarılan adalet kavramı artık farklı disiplinlerde yer yer birbiriyle çelişen ve çatışan ve çoğu kez var olanı meşrulaştırmakta kullanılan amorf bir tanımlamalar yığını içinde insani ve vicdani bir değer olmaktan uzaklaşmıştır.
Batı liberalizminin çağdaş düşünürlerinden olan Rawls ve Hayek’in adalet teorilerinin birbiriyle çatışan açılımlarına bakılırsa kavramın nasıl evrensel etik bir değer olmaktan içi boşaltılarak uzaklaştırıldığı görülür. Rawls “Adalet Teorisi” kitabında kendi adalet teorisini bireysel anlamda değil, yani bireylere ve onların yapıp etmelerine bağlı olarak değil hukuk devleti ve politik çerçevede, yani kurumsal anlamda kurmaya çalışır. Hayek ise, “Sosyal Adalet Kavramı İllüzyonu” adlı eserinde Hayek, adil ya da adil olmayan kavramlarının sadece ve sadece bireysel davranışlar ve onların sonuçları için geçerli olan kavramlar olduğu inancındadır.
Parçacı bir yaklaşımlarla adalet kavramını yaşamın geneline yön veren etik bir evrensel değer olmaktan çıkarılırsa siyasi düzlemde kavramı analiz eden Rawls ile ekonomik sistemlerde kavramı tartışan Hayek birbiriyle tamamen çatışan ve farklılaşan sonuçlara ulaşırlar.
Çağdaş anlayış ve yaklaşımların hemen hemen her konuda birey merkezli ve toplum merkezli polarizasyonlardan analizler üreten bir metodolojiye sahip olması ifrat ve tefrit noktasında savrulmaların temel nedeni olarak görülebilir. Bu durumu aşabilmenin en etkili yöntemi insan ve topluma dair her alanda evrensel, fıtri ilke ve değer merkezli bir bakış açısı ve metodoloji geliştirmekten geçer.
Vahiy öğretisinin temel yaklaşımlarında keskin bir birey ve toplum ayrımı yapılmaz. Toplumlar da tıpkı bireyler gibi organik yapılar olarak muhatap alınır (2/134 Bakara,13/11 Rad).
Evrensel bir değer olan adalet kavramının muhatabı hem bireyler hem de toplumlardır. Bireylerin adaletli olması tek başına adaletli bir toplumu oluşturmaz. Toplumsal sistemlerin de vazgeçilmez temel değerlerinin başında adalet gelmelidir.
Bu bağlamda ekonomik boyutta üretim, emek ve paylaşım sisteminin ruhunda adaletin vazgeçilmez bir değer olduğu bir model ortaya konulabilmesi için siyasi ve sosyal alanlarda da adaletin merkeze alındığı bir yapısal düzenleme şarttır.
Çağdaş dünyada tüm bu alanların yapılandırıldığı ve yönetildiği en üst örgütlü organizasyon devletlerdir. Devletin yönetim şeklinden başlayarak ekonomik, sosyal, hukuksal tüm alanlarda adalet merkezli bir yapılandırma gerçekleştirilmelidir.
Adalet merkezli bir devlet anlayışı, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı bir düzenle temel karakterini oluşturur. Bu temel ruh ve karakter evrenselden yerele, yaşamın diğer tüm alanlarına yansıyan teknik örgütlü işleyişlere rehberlik eder. Yani bu ruh, yargıda tarafsızlığı ve eşit olmayı, eğitimde fırsat eşitliğini, yönetimde özgür tercih ve eşitlikçi temsili, ekonomide üretim ve paylaşımın eşitlikçi koşullarını beraberinde getirmesi beklenir.