04.11.2023
Yeryüzü ağır bir sınavdan geçiyor. Adalet ve zulmün bu ilk karşılaşması değil, son da olmayacak. Batı, doğu, güney kuzey fark etmeksizin hakkın şahitliğini yapanlarla, yeryüzünü ifsada uğratıp kan gölüne döken zalimlerin yanında yer alanların ağır bir sınavı bu yaşananlar.
Kitabı Kerim, bahçe kıssası ve cumartesi yasağını çiğneyenlerle ilgili sosyolojik analizlerde ifsada bulaşanlarla buna sessiz kalanları aynı tarafta görür. Sadece kalbiyle, diliyle veya eliyle zulüm karşısında mücadele edenleri övgüye layık görerek, adalet ve özgürlüğün tarafında olduğunu belirtir.
Sessizlik örtülü rızadır. Sessizliğin birçok çeşidi var. Politik hesaplar yapmak bir tür sessizliktir. Geçmişin fevri yanlışlıkları üzerinden yaşananlara bizden değiller, bize yapılanlara bir zamanlar sesiz kaldılar, hatta destek verdiler demek başka bir tür sessizliktir. Kendi coğrafyamızda da benzerleri yaşanıyor üzerinden Gazze’de yaşananları devletin resmi politikalarına tahvil ederek susmak merhameti, vicdanı rafa kaldıran korkunç bir sessizliktir.
Batı ablukasındaki BM dâhil ABD ve İsrail’in küresel terörü tarafında saf tutan tüm uluslararası kuruluşlar bu kan gölünün dolaylı tetikçileridir. Bunu gören insanların tıpkı Craig Mokhiber gibi tarihe şahitliğini not düşmek için istifa ederek bu soykırıma karşı duruşlarını netleştirmelidir.
Sessiz kalmak için mazeret dosyaların her gün biraz daha çoğaltanların C. Mokhiber’in cesur çıkışlarını örnek almalıdır. Tüm zalimlerin yüzüne haykırırcasına O’nun ; “Gözlerimizin önünde bir soykırım yaşanıyor. Hizmet ettiğim BM bunu durdurmuyor. Gazze’deki sivil yerleşim yerleri, hastaneler, okullar, kiliseler, camiler keyfi saldırıların hedefi oluyor. ABD, Birleşik Krallık(İngiltere) ve Avrupa’nın büyük bir kısmı, bu korkunç saldırıların suç ortağıdır ve saldırganı aktif olarak silahlandırıyor, mali ve istihbari destek sağlıyor. BM, ABD’nin gücüne ve İsrail lobisinden duyulan korkuya teslim oldu…” ifadelerinde olduğu gibi insanlık adına tanıklıklarını tarihe not düşmelidirler.
Gazze ve Filistin topraklarında yaşananlar bir insanlık dramıdır. Her türlü etnik, mezhebi, sınıfsal, kültürel, coğrafi farklılıkların üstünde bir duyarlılık ve sahiplenmeyi zorunlu kılar. Zülüm karşısında sömürgeci zihnin stratejilerinin ördüğü parçalanmışlıkları, mikro çatışmaları, süfli polarizasyonları fıtratın izzet çatısı altında tevhidi bir birlikteliğe ortak evrensel bir cepheye, Kitabı Kerim’in ifadesi ile “Bünyan-ı Mersus’a” dönüştürmeyi mücadele sorumluluğunun ana vazifesi, stratejisi olarak tanımlar. Bunun sosyopolitik karşılığı Hamas’ın bir özgürlük dinamiği olarak başlattığı yerel intifadayı her boyutta ve alanda küresel intifadaya dönüştürmektir. Bu küresel intifada da her kesin, bu küresel istikbar ve zulüm düzenine atacak bir taşı mutlaka vardır. Bu taşın ne olduğunu, her bir izzetli kişi ve oluşum kendi güç ve imkânları ölçeğinde belirleme çabasını ortaya koymalıdır. Herkesin atacak bir taşı mutlaka vardır.
Oluşan kan gölü uygar batı masalını boğmuştur. Batı modrenitesinin helvadan putlarını yemesinin tanıklığını bir kez daha tarihe not düşmüştür. Yeni bir medeniyet paradigmasının kaçınılmazlığının bir kez daha altını çizerek insanlık tarihine not düşmüştür.
Küresel kapitalizmin merhametsizliğinin göstergesidir Gazze katliamı. Bu düzenin savaş baronlarını, sömürü lobilerini, çok uluslu şirketler üzerinden sermayenin hangi amaçlara peşkeş çekildiğini deşifre etmiştir İsrail devlet terörü. Bu şirketlerin tutkulu pazarı haline gelmemizle yüzleşmek zorundayız. En azından bu düzeyde yaşam konforumuzu sorgulama sorumluluğumuzu toplumsal ortak akıl ve ahlakın bir dinamiğine dönüştürme çabasına odaklanılmalıdır.
Vahiy öğretisinin adalet ve özgürlük ikliminden uzaklaşan Müslüman dünyaya kanın tebliğidir Gazze’de yaşananlar. İslam’ın evrensel aziz öğretisine sadık kalmamanın, bu değerleri, etnik, mezhebi duvarlara çarparak paramparça etmenin diyetinin ödenmesidir dökülen masum çocukların kanları. Çağdaş bir Kerbela’dır tüm bu yaşananlar, Hüseyin’lerin bir bir toprağa düştüğü, Zeynep’lerin ise ortalarda görülmediği.
Ulus devletlerin millilikler, yerlilikler üzerinden ördüğü zülüm duvarlarına yeniden vahyin özgürleştirici tebliğini, sıçrayan kanları ile yazıyor Gazze’nin mazlumları, 22 Arap devletinin ve 57 İslam ülkesinin politik ikiyüzlülüklerinin maskelerini yırtarcasına.
Aziz Kudüs’ün tutsaklığının, yalnızlığının şahitliğini yıllardır görmeyen gözlere lisanı hal ile kendini hatırlatmasıdır. Mazlum Kudüs, dökülen masum kanları ile evrensel hak ve özgürlüklerin tebliğini bir kez daha tüm uyuşturulmuş Müslüman dünyaya, saatte bir atılan 47 bomba, dökülen 10 masum kanı ve onlarca yaralının çığlıkları ile duyurmak için çırpınıyor.
Adalet ve zülüm karşısında küresel saflar Gazze’de yaşananlar karşısında gösterilen duruş ve söylemler üzerinden netleşiyor. Batı merkezli küresel istikbarın ördüğü statüko Gazze’de mustazafların kanları ile çözülürken, küresel intifadanın, “Bünyan-ı Mersus” tuğlalarının harçlarını sulayacaktır. Küresel zulüm düzenin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Bu yeryüzüne kanın tebliğidir. Bu tebliğ lisanı hal ile adalet hak ve özgürlüklerin tevhidi iklimine şahitlikler üzerinden zaman ve coğrafya üstü davetin bu çağdaki temsilciliğini üstlenir.