23.09.2023
21 Eylül gece ve gündüzün eşit sürelerde bulunduğu iki tarihten biri. Güneşin kuzey yarım küreyi terk ederek güney yarım küreye geçtiği günü işaret eder. Kuzey yarım küre için sonbaharın belirginleşmesi kışa geçişin habercisi olma özelliğini taşır. Gündüzler gittikçe kısalır, geceler alabildiğine uzar.
Kutuplara gidildikçe gecenin süresi ayları bulur. Sanırım bir kasım ayında Moskova’da bulunmuştum. Gündüzün süresinin alabildiğine kısaldığı günlerden geçiyordu Moskova. Her taraf kar altındaydı. Hava alabildiğine kapalı ve gökyüzü bulutlarla kaplı olduğu için şehirde sadece gece yaşanıyordu sanıyordum. Böyle hissediyordum.
Şehrin İnsanları yaşam biçimi olarak bunu kanıksamıştı. Kentin çok büyük bir bölümü nerdeyse yer altında yaşıyordu denilebilir. Moskova’nın toplu ulaşım ağı yeraltını bir ağ gibi kuşatmış metro hatları ile gerçekleşiyordu. İşçiler, öğrenciler, memurlar her sabah yeraltından gidecekleri yerlere ulaşıyor, mesai sonrası aynı şekilde evlerine dönüyorlardı. Bu rutin bir saat gibi işliyordu her gün. Dolayısıyla gündüzün ve gecenin uzunluğu kısalığı şehrin insanının gündeminin dışındaydı adeta. Şairin dediği gibi gecenin geldiğini saatlerine bakarak anlıyorlardı.
Eylül ile gittikçe kendini hissettiren sonbaharlar yaşam enerjisinin tükenmeye başladığı, ömrün son demlerinin hüznünü taşır yaşamın her ayrıntısına. Dökülen yaprakların, kendini küstüren güneşin, kasvetli gecelerin atmosferinden insan kendini kurtaramaz. Yaşamın yorgunluğu tüm benliğimizde sonbaharlarda hissedilir.
Doğadaki canlıların ölümü karşılamaya hazırladığı mevsimdir sonbaharlar. İnsan buna direnmeye çalışır. İstatistikler doğal ölümlerin kahir ekseriyetinin sonbahardan başlayarak kışı da içine alan mevsimlerde olduğunu gösterdiği söylenebilir. Diğer canlılarda olduğu gibi bu ortak ölüm senfonisine insan yaşamı da eşlik eder sanırım.
Astrolojiden bağımsız olarak zamanın, coğrafya ve mevsimlerin insan psikolojisinde nasıl etkiler yaptığını yine doğa ile uyumlu diğer canlı ekosistemlerine bakarak analiz edilebilir. İnsan bu metabolizmik mahkumiyetten kurtulmak için nefsi ajitasyonlar üzerinden mutmainlikler araması özgürlük arayışının bir çığlığı olmaktan öte fıtratına yabancılaşmasının ürettiği bir huzursuzluğun göstergesi olarak tanımlanabilir.
Sonbaharlar Van Gogh’un, yoksunluklar, mazlumiyetlerin ürettiği çaresizliklerin sarı tonlarında ölümün sarsıcı etkilerini tuallerine aktarır. Sanatın etkileyici gücü insanın çığlıkları, Mayakovsiki’de, Neruda’da, Ahmet Haşim’de, Yahya Kemal’de, Sezai Karakoç’da şiire, yaşar Kemal’de, Dostiyevski’de, Mehmet Rauf’ta ve diğerlerinde romana, Chopın’de müziğe dönüşür eylül ile başlayan güz sancıları. Her ruh huzursuzdur sonbaharların kışa yürüyen zaman dehlizlerinde.
Tersine küresel kapitalizm, sonbaharları çalışmanın temposunun arttırılması üzerinden kurgular. Yazın tatil havası yerini ağır çalışma koşullarına bırakır. Okullar, fabrikalar eylül ile start alır. Yazın rehavetinden kurtul ve tekrar konforlu köleliğin periyodik koridorlarına dön der adeta küresel sistem. Eylül sancısı, tatil bitti sireni üzerinden yaşamın hızını arttırarak dindirilmeye çalışılır.
Yaşam enerjisi güneş yerkürenin güneyinde yeni dirilişlerin tohumlarını serperken 21 Aralık tarihine kadar gideceği son sınır olan oğlak dönencesine ulaşır. Bu arada kuzeyde en uzun gece yaşanır. Kışın soğuk ürpertici kalın gölgesinde ölüm hasılasını toplamayı daha hızlı bir şekilde devam ettirir. 21 Marta kadar ekvatora ulaşır güneş yeniden. Gece gündüz eşitlenir. Kuzeye gelişin yeni umutları gürleşir yaşam enerjisi olan güneşin hareket senfonisinde. Baharlara gebedir hayat. Yeni doğumlara, dirilişlere evrilir yeniden kuzeyin tüm çocukları gibi insanda bu ritmin etkisinde kalır.
Bu ritmik döngüye Kitabı Kerim sık sık değinir. Dünya ve ahiretin harmonisini bu yaşam ritmi üzerinden tefekkür etmesini ister akıl ve irade sahibi insan için. Hikmeti kuşanarak dünyanın yurtlanmak için değil esas yurda gidişin bir ara menzili olduğunu hatırlatır.
İnsanın fıtratında var olan sonsuzluk arayışının kodlarını yerkürenin ve evrenin bu ritmik akışı ile insan ruhuna ve zihnine kodlamaya çalışır. Ahiretsiz dünya, dünyasız ahiret kendine yabancılaşmanın dipsiz kuyularında kaybolmak olduğunun idrak, feraset ve hikmeti ile buluşturmaya çalışılır.
Bir eylül hüznü kuşanmadan direnemez insan yaşamın kara fücur fışkıran, acının ve zulmün yerküreyi sarsan, kendi ekolojik intiharının peşinde koşan akışına.