14.10.2023
Hamas “Aksa Tufanı” adıyla İsrail’e karşı başlattığı savaş, tüm dünya ülkelerinde gündemin ilk sırasına oturdu. Yüzyılı aşkın bir trajediye yeni bir sayfa daha eklendi. İsrail’in acımasızca uyguladığı devlet terörüne karşı canlarından başka kaybedecek bir şeyleri kalmayan Müslüman Filistin halkının çığlığını başka bir şekilde duymanın mümkün olmadığını gören Hamas’ın ölümle yaşam arasında son haykırışlarıydı bu öfke.
Atılan bombalar, maddi olarak İsrail topraklarına, manevi olarak vicdanı kör ve sağır hale gelmiş tüm İslam coğrafyalarına ve batının sözüm ona hak ve özgürlükler merkezli yücelttikleri demokrasilerine düşüyordu.
Daha acısı tüm çıplaklığı ile yaşanan gerçekliği, tersyüz eden medya mühendisliklerinin küresel ölçekte tüm coğrafyaları efsunlamasıydı. Buna aracı olmayan seslerin, bu gerçekliği tüm çıplaklığı ile şahitliğini yapanların sayısı her geçen gün azaldığı bir küresel düzene everiliyordu tüm yeryüzü. Her yirmi yılda yeni bir kuşağın geldiği varsayılırsa aslında bu tüm insanlık hafızasının küresel düzenin zülüm merkezli algıları üzerinden belli periyotlarla dizayn edilmesi olarak tanımlanmalıdır.
Her yeni operasyonu İsrail’in meşru müdafaası olarak görenlerin sayısı artıyor. Hamasın sözüm ona ürettiği terör üzerinden geçmişin hafızası da manipüle edilerek Filistinlilerin toprakların satan açgözlülüğün İsrail’i var ettiğine inandırılmaya çalışılıyor tüm dünya. Bu efsunlanmış zihinler böylece fosfor bombaları ile adeta imha edilen çoğu kadın, çocuk mazlum Gazze halkına kör ve sağır kalabiliyorlar.
İsrail’in zulüm üzerine kurulu işgalinin ayrıntılarını kayıt altına alınmış belgeler, resmi diplomatik kararlar gibi veriler üzerinden araştırmak zahmetine katlanmayanlar kendilerine servis edilen yalanlar üzerinden bir algılamanın konforu ile zehirlenmeyi tercih ediyorlar.
1948 İsrail’in kuruluş tarihi aynı zamanda Filistin halkına yönelik katliamların, tehcirlerin, zorbalık ve sürgünlerin sistematik olarak başlamasını tesciller. Bu nedenle sistematik zulümlerin başladığı bu gün unutulmaması için “Nekbe-Büyük Felaket” olarak Müslümanlar tarafından tanımlanmıştır.
İsrail, Nekbe’de, 774 köy ve kasaba işgal edilerek çoğu yıkımdan geçirilirmiş, 70 ayrı askeri operasyonda 15 binden fazla Filistinli katledilmişti. Bu toprakların işgali ve hatta gaspından başka bir şey değildir.
İsrail 1950 yılında sözüm ona çıkardığı “Devamsızlıkların Mülkiyet Kanunu” ile yerlerinden edilen Filistinlilerin mülklerine el koyma hakkını Yahudilere tanıdı. Yani önce zorla Yerilerinden, yurtlarından insanları çıkaracaksın, sonra Siyonist ırkçı bir ayrımcılıkla Yahudileri buralara yerleştirilmesini meşru gören bir yasa(!) çıkaracaksın.
Bu yasanın ilk uygulamaları ile 750 bin dönümden fazla verimli tarım arazisini, yaklaşık 100 bin evi, 10 binden fazla işyeri ve atölyeyi gasp ederken, banka hesaplarındaki milyonlarca dolar ve pounda da el konuldu.
Nekbe öncesi ve sonrası Filistin-İsrail haritasına bakılırsa sistematik bir işgalin, toprak kaybının, tehcir ve işgalin olduğu açıkça görülür. Filistin işgalinin en büyük kırılma noktası olarak Nekbe sonrası yapılanlar olduğunun altını çizerek vurgulamak gerekir.
Altı gün savaşları olarak tarihe geçen 1967 Arap-İsrail savaşı ikinci büyük kırılma noktasıdır Filistin işgalinin. Başta ABD ve İngiltere’nin açık desteği ile İsrail işgal alanını genişletmiş Mısır, Suriye ve Ürdün’e ait toprakları bile işgale kalkışmıştı. Suriye sınırları içinde yer alan Golan Tepeleri hala İsrail’in işgali altındadır. Bu işgalle ilgili onlarca BM ve uluslararası karar olmasına rağmen İsrail bu karaları tanımamakta ve işgali devam ettirmektedir. Bu savaş sonrası İsrail topraklarını dört katına çıkarmıştır.
1973 Yom Kippur (Yahudilerin bayram günü) Mısır ve Suriye’nin kaybettikleri toprakları almak için İsrail’e karşı başlattıkları savaş Filistin’inin bu günkü sürecine etki eden bir diğer önemli kırılma noktasıdır. Ancak Filistin’inin bağımsız devleti olmasının önünü açamadığı gibi 1975 Camp David anlaşması ve sonrası sözleşmeler israil’in meşru devlet olmasını, işgallerinin meşrulaştırmasının alt yapısını dolaylı olarak belgelenmesinin önünü açtı.
Son olarak 1993 Oslo anlaşması ile kabul edile Filistin ve İsrail bağımsız iki devletli çözüm yine işgalci İsrail’in dayatmacı sınır, ölçü ve anlaşma tanımayan politikaları ile anlamsızlaştırıldı.
Gelinen süreçte tam bir açık hava hapishanesine dönüşen Filistin yerleşim yerleri, düzenli olarak her yıl İsrail tarafından bahaneler üretilerek operasyonlara tabi tutulmakta olduğunu belirtmek gerekir.
ABD Tramp dönemi Ortadoğu ülkeleri ile yapılmaya çalışılan İbrahim antlaşmaları İsrail’in güvenliğini garanti almaya dönük adımlar olarak görmek gerekir. İsrail bundan aldığı cesaretle İşgal topraklarını genişleterek başta Gazze olmak üzere diğer bölgelere yayılmayı amaçlamaktadır.
Yasadışı yerleşim alanlarının genişletilmesi politikalarına tüm uluslararası uyarılara rağmen ısrarla devam ettirmesi, seçilmiş meşru yönetim olan Hamas’ı terör örgütü olarak tanımlaması ile iyice pervasızlaşan işgal politikalarına verilen güçlü bir yanıttır Hamas’ın “Aksa Tufanı” hareketi.
Bu operasyon, İsrail’in savunma sistemleri ve MOSSAD efsanesinin de kâğıttan kaplan olduğunu kanıtlaması bakımından da önemlidir.
Bu durumu Gazze’nin kalıcı işgali için İsrail kontrollü bir saldırı olarak göstermek ayrı bir medya andıçlamasıdır.
Fonlanmış basın lobilerinin servis ettiği çok yönlü algı operasyonları karşısında Müslüman Filistin Halkının özgürlük mücadelesi her boyut desteklemek tüm dünya Müslümanlarının sorumluluğu olduğunun altını çizmek gerekir.
ABD başta olmak üzere sözüm ona gelişmiş Avrupa demokrasilerinin kayıtsız şartsız İsrail’e destek vermeleri küresel sömürü düzeninin maskeli çok yüzlülüğünü deşifre ettiğini de ayrıca vurgulamak gerekir.
İsrail’in pervasızlığı İslam coğrafyalarının bölünmüşlüğünden cesaret almaktadır. Bu bölünmüşlüğü siyasetinin ana stratejisi olarak yürütmektedir. Filistin içinde Mahmut Abbas yönetimindeki Batı Şeria’yı hedef almaması bu bölünmüşlüğü içte oluşturma stratejisinin bir parçasıdır. FUK sonrasında El-Fetih legal ve meşru kabul edilirken yapılmak istenende tam olarak bu bölünmüşlüğü derinleştirmekti. Geçmişten günümüz Mahmut Abbas yönetimine uzanan İsrail’in kendi politikalarını meşrulaştırmak için takip ettiği politika bugün aynı şekilde sürdürmektedir. Mahmut Abbas yönetiminin Gazze saldırılarına sessiz kalması, etkili, net bir duruş üretememesi içinde bulunduğu mefluç hali resmetmektedir. Öncelikle Siyonizm’in içe dönük bu politik stratejisi etkisiz kılınmalı ve Filistin halkının birlik ve bütünlük içinde mücadelesinin oluşmasına kafa yorulmalıdır.
Bu bölme ve çatıştırma stratejinin dışa dönük etkileri ise tüm İslam coğrafyası için en temel sorun olarak sadece Filistin’de değil her yer ve konuda karşımıza çıkmaktadır. Suriye iç savaşı, Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi, Afganistan süreci gibi gerçeklikler bu bölünmüşlüğü ve daha kötüsü iç çatışma iklimini resmetmektedir.
Filistin ve özelde Kudüs özlenen ve hedeflenmesi gereken vahdetin ortak paydasının en güçlü dinamiklerinden biri olarak görülmelidir. En asgari politik talep Oslo anlaşması ile uluslararası anlaşmalaralar ile imza altına alınmış iki devletli çözüm olmalıdır. Filistin’in bağımsız devlet olması bu sorunun çözümünün vazgeçilmez kırmızıçizgisi olarak tüm İslam coğrafyası tarafından gündeme getirilen ortak siyasi duruş ve vaz geçilmez talep olmalıdır.
İbrahim anlaşmaları sonrası Kudüs’ün İsrail başkenti olması hamlesi bu işgal zorbalığının sınır tanımayacağını göstermiştir. Kudüs tüm İslam dünyasının ortak kırmızıçizgisidir. İşgalci Siyonizm’in son yetmiş yılda işlediği savaş suçlarının, insan hakları ihlallerinin, gasp ve tecavüzlerin tespiti yapılmalıdır. Bu konuda er geç bir yüzleşme ve hesap vermeyi hedefleyen güçlü bir hafıza oluşturulmasına yoğunlaşılmalıdır.
Başta İran ve Türkiye olmak üzere İslam coğrafyasının birlik ve bütünlüğüne öncülük edecek ülkelerin ana sorumluluk ve dış politik eksenlerini İslam coğrafyasını birliğine odaklanması başta Filistin olmak üzere Irak, Suriye Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Keşmir, Sudan ve diğer kanayan yaraların sarılmasını beraberinde getirmesinin ilk ve en önemli adımlarını oluşturacaktır.