31.03.2021
Yerellikte Türkiye Örnekliği-Sosyolojik Analiz
Türkiye İslami mücadele serüveninde kadın örgütlenmesi her zaman zayıf halkalardan biri olmuştur. Başörtüsü mücadelesi ve MSP ile başlayan milli görüş hareketi kadının örgütlü rolünü özellikle 90’lı yıllarda önemli oranda aktifleştirmesine rağmen bunun gelenekçi ve gelenek dışı diğer çevrelere aynı oranlarda yansıdığını söylemek pek mümkün değil. Cemaat merkezli maslahatı korumak adına başörtüsü furuattandır çıkışı ile yapılanmada kadın gücünü bilinen/bilinmeyen yönleri ile aktif kullanmaya başlayan grubun bu stratejik aklı bir dış rehberlikle ortaya koyduğunu darbeye varan ilişkiler ağının ortaya çıkması ile daha bir belirginleştiği görülür.
Tarikat ve medrese merkezli geleneksel yapılarda kadının örgütlü yapıdaki ana misyonu eşlerinin örgütlenme içindeki hiyerarşik konumuna paralel olarak kadın tabanının konsolide etmek olarak özetlenebilir. Sosyal yardımlar, kermes, zekât, infak vb. çalışmaların bu boyuttaki organizasyonu, eş, evlilik ve aile süreçlerinin örgütlülüğün kapalı yapısında iç networkun işleyişi gibi misyonlarla sınırlı kalıyordu. Medrese eğitimi kadın modülleri üzerinden eğitim çalışmalarına katılım sağlanabiliyordu.
Gelenek dışı İslami yapılarda kadın örgütlüğünün değişim süreci çeşitli dönemlere alınarak incelenebilir. 1980 öncesi dönem, 1980-28 Şubat 1997 darbesine kadar olan dönem ve sonrası gibi üç dönem üzerinden analiz yapılabilir.
1980 öncesi dönem yaşanan düşünsel alandaki değişimin organik ilişkilere yoğunluklu olarak 1980 sonrasında yaygınlaşarak il ve ilçelerde kitabevi/çayevi üzerinden görünür hale geldiği söylenebilir. İllegal küçük yapılanmalar daha çok gençlik çalışmaları üzerinden orta öğretim ve üniversite çalışmaları olarak kendini ifade ettiği görülür. Hasan el Benna, Seyit Kutup, Said Havva çevirileri ile etkili olan İhvan Hareketi, Pakistan merkezli Mevdudi eserleri ile etkin olan Cemaat-i İslami hareketi ve sonraları Afgan Direnişi, İran İslam devriminin fikir öcüleri olan Muttaharri, Beheşti, Ali Şeriati vb. kişilerin eserleri üzerinden etkili olan düşüncelerle şekillenen bu çevreler evrensel tevhidi İslami kimlik ortak paydalı oluşumların sürükleyici dinamikleri Tevhid, Şura, Hicret gibi dergiler ve bu iklimde çeviri ve telif kitaplar yayınlayan Pınar, insan gibi yayın evleri oldular.
Protest bir kimlik inşası ile ağırlıklı olarak gençlik çalışmaları sürdüren irili ufaklı bu yapılarda kadın örgütlenmeleri yok denecek düzeydeydi. Bunun başat dört nedeni olduğu görülür.
İlki orta öğretim ve üniversitede bu kimlikle okuyan öğrenci sayısının azlığıdır. Mütedeyyin ailelerin karma eğitime karşı mesafeli duruşu bu durumun doğal bir sonucuydu.
İkinci olarak örgütlü kesimin ağırlıklı olarak gençlik kesiminden oluşmasıydı. Bekâr ve okuyan örgütlü tabanı bunu üretebilecek bir sosyolojik alt yapıya, kabiliyete sahip değildi. Aile, esnaf, meslek örgütlenmeleri gibi diğer toplumsal kesimlere örgütlü açılım yok gibiydi.
Üçüncü olarak bu örgütlü yapıların protest duruşu tüm toplumsal kesimlerde önemli bir güvensizlik ve kaygı oluşturmasıydı. Kendi geleneksel İslami yapıdaki ailelerini bile tekfir eden, cenaze namazlarını kılmayan radikallikteki bu devrimci İslami duruş kadın örgütlülüğünün kadük kalmasını da beraberinde getiriyordu.
Son olarak karşı cinsle ilişki kültürünün dengesizliği olarak tanımlanabilir. Nefis tezkiyesi, ruh terbiyesi, davetçinin vasıfları bağlamında konuşulan en temel başlıklardan biri “kadın ile imtihan” konusuydu. Bu mayınlı alanda nasıl hareket edileceğine dair vasat ölçüler üretilemiyordu. İfrat-tefrit boyutunda reflekslerin üretildiği bu konunun kitlesinin kahir ekseriyeti ergenlik süreci yaşayan gençlerden oluşan yapılarda içsel bir riyakârlığın oluşmasını da kaçınılmaz kılıyordu. Bunalıma teğet yaşamlar üreten bu anlayış örgütlü gençlerin ya çok maskeli bir yaşama mahkûm ediyor ya da örgütlü yapıdan organik ilişkilerini koparmaya veya dışlanmasına neden oluyordu.
1980 sonrası gelenek dışı devrimci İslami hareketlerin tabanında genişlemelerin olduğu görülür. Askeri darbe ile tüm partilerin kapatılması sistem içi mücadele araçlarının nebevi tebliğ metodolojisi bağlamında ilkesel olarak mahkûm edilmesini ve bu bağlamda milli görüş, İskender paşa vb. yapılarda illegal örgütlenmelere yönelik kitlesel kopuşları beraberinde getirdi. Afganistan direnişinde rol alan gruplarla organik ilişkiler, çeşitli eğitimlere katılan hatta bizzat cihada iştirak eden kadrolar, İran İslam devrimi ile geliştirilen organik ilişkiler, Çeçenistan direnişi ile ilişkiler bir yandan çok güçlü bir motivasyon oluştururken diğer yandan önemli imkanlara da kavuşulmasını sağladı.
Bu kopuşlar ve gençlik tabanının ilk üniversite mezunları üzerinden gelişen yeni örgütlenme alanları, meslek örgütlenmeleri, ekonomik teşebbüsleri ve ilk “dava evlilikleri” ile yaşanan aile deneyimleri yeni bir sosyolojik iklimin kadın örgütlenmelerinde oluşturduğu görülür.
Yaşanan deneyimler süreç içerisinde oluşan sayısız hikayeler, yer yer skandallar bu alanla ilgili steril yaklaşımların kısmen terk edilmesini ve kişinin sosyal ilişki ağlarının rasyonel seyriyle yüzleşmeleri ve kabullenmeleri beraberinde getirdi. Buna rağmen hala karşı cinsle ilişkiler erdemlilik ve dava adamlığı bağlamında önemli bir kriter olarak geçerliliğini sürdürdüğü görülür.
Bu dönemin sosyokültürel kırılma noktasını başörtüsü eylemleri süreci oluşturur. 28 Şubat darbesi sonrasına kadar devam eden 2002 Ak parti iktidarı ile sonlanan bu sürecin Türkiye İslami mücadele sürecinde kadın örgütlüğü bağlamında önemli farklılaşmamaların oluştuğu gözlemlenir.
Devam etmek umuduyla…