05.10.2024
Varoluş sancısının kuşkusuz en sarsıcı çelişkisi hayat ile ölüm arasındaki derin zıtlıktır. İnsanın kendi dışındaki maddi aleme karşı alabildiğine müstekbirce küstahlığı karşısında onu aciz kılabilen en güçlü ve kaçınılmaz gerçeklik ölümdür. Bu nedenle hep ölümsüzlüğün peşinde koşmuştur insan.
Ölüm aynı zamanda madde ötesinin başlangıç köprüsü olarak fıtratına yabancılaşan insanı hep rahatsız etmiş, korkutmuştur. Bu nedenle ölümü unutturan çığlıklara kendini salıverecek yaşam tarzlarını görünür kılmaya çalışmıştır.
Fıtratın varoluş mütevekkilliğini kuşanmış insanı için ise ölüm, bir şeb-i arus, gerçek varoluşunun tatmin edilmiş, razı olunmuş buluşması, kavuşmasıdır. Maddi alem ile görünür olan dünya ise varoluşun rehabilitasyon duraklarından biridir sadece. Dünya bir ağaç gölgesinde verilen moladır(Hadis). Bir oyun ve eğlenceden ibarettir dünya (Kitabı Kerim).
Bilgi ve bilgi üretiminden ortaya çıkan her türlü gelişme kendini tanrılaştırma (Homedeus) yolunda daha da küstahlaştıran bir azgınlığın zalimliğine yaklaştırma çabasına hizmet etmiştir çağdaş insan için. Her görünür alanda makbul kılınan ölüme alabildiğine uzak her yaş ve dönemde gençlik ajitasyonlarıdır yaşamın her karesini işgal altına alan.
Ölümsüzlük iksirini veya otunu Lokman Hekim bir metafor olarak mitolojik havsalaya nebevi bir bilgelik olarak, ölüme karşı hikmetli bir duruşun sembolü olarak nakşetmiştir. Yani ölümsüzlük bengisu pınarının aşkın arayışlarındadır insan için. Hep bir arama hali ritüellerinde yaşamı kuşanmak. Arayış yolculuğunun vefalı dostları olarak ayı, güneşi, havayı, toprağı, suyu ve tüm canlı cansız yoldaşların yanı başınızda olduğunun hikmetli kavrayışları ile dünya yaşamında razı olan ve olunan olarak şeb-i arusa, vakt-i eceli ile kavuşmak.
21 Eylül güneşin yerkürenin Kuzey yarım küreyi terk ettiği tarihi işaretler. Kuzeyde yaşam-ölüm döngüsünün her yıl işleyen kaçınılmaz gerçekliğidir bu ritim. Yerkürenin kuzey yarısı, sonbaharın daha çok kendisine yakışan adı olarak namı diğer hazan mevsiminin kendini ölüme hazırladığı bir resitali çalmaya başlar. Bu nedenle hazan mevsimleri bir sanat şölenidir. 21 Mart ekvatordan kuzey yarım küreyle tekrar güneş buluşup yeni bir hayat iksiri tetikleyene kadar ölümün bu hüzünlü şarkısı devam eder her bir tarafta.
Ölümlerin sıradanlaştığı bir çağda yaşıyoruz aynı zamanda. Başkaları için ölümü sıradanlaştırıldığı, sanki bize hiç ölüm gelmeyecekmiş gibi kendimizden fersah fersah uzak tuttuğumuz aldanmışlıkla, kaypaklık ve kalleşlikle ve bir o kadar merhametsizce.
Kendi iç yolculuğuna çıkmaya izin vermez kibri insanın. Sonsuz özgürlük ve adalet özlemini cahilce ve zalimce bastırmaya çalışır kurguladığı hayat. Bu nedenle çoğu hüsrandadır, zarardadır her çağ ve dönemde seçilmiş ve emaneti yüklenmiş olan adem oğlu. Yine de tercihlerinde arar gücünü. Özgürlüğü seçme kudretine indirger Sartre ve Camus. Heidegger daha gerçekçidir. İnsan, dünyada olmayı kendisi seçmez, kendisini bulunduğu şartların içinde bulur der Heidegger. Kierkegaard kendini tanrıdan koparamaz. İlk günaha takılır. Adem’in ölümsüzlük/sonsuzluk tutkusunun kaçınılmaz kıldığı pişmanlık ve kaybedişi hatırlatır. İnsan için her seçimin sonucu pişmanlıktır der fıtrat odaklı bilgeliği yakalayamamanın verdiği çaresizlikle. Yola çıkmak kaygıyı çoğaltmaktır; yola çıkmamaksa kendini kaybetmektir diyerek içsel yolculuğa çıkmayı her şeye rağmen kendini bulmanın, gerçekleştirmenin, kendisiyle yüzleşme cesaretine davet eder.
Bütün zamanların en sinsi ve örgütlü tağuti gücü olarak Batı istikbarı, bu kendi coğrafyasının çocuklarından haykırılan ve bir arayışın habercisi olan çığlıklarına, ölümün terbiye edici bilgeliğine yönelik çığlıklarına ne yazık ki özgürlük ve adalet merkezli karşılıklar vermek yerine her dönem ve çağda olduğu gibi ekini ve nesli imha edip bozgunculuk çıkarma barbarlığını tercih ederek tüm yeryüzüne yaymaya çalışmıştır.
7 Ekim Gazze direnişinin ve Siyonist soykırımının yıldönümünde yine bir hazan mevsimi çığlığı ölümleri her bir mazlum coğrafya için sıradanlaştırmaya devam ediyor. Kerim ve Kahhar olan Rabbimizin hesapların üstünde elbet bir hesabı vardır. Bize ölümlerin en izzetlisi ile buluşmalar düşerek, şeb-i aruslarımıza kitlesel yolculuğumuzu arkamızda yine onurlu tebessümler bırakarak ölümün bir korku, endişe ve kaygı dehlizlerine dönüştüğü fıtrat ikliminden kopmuş tüm zalimlere kaçınılmaz sonun ve bir zillet üzere yeryüzünde ve ötesinde hesap vereceğiniz zamanların geleceğinin kaçınılmazlığının sımsıkı inanç ve bilinci ile şahitliğini mütevekkil bir vakurlukla bekleyeceğiz.
İzzetli ölümlerin acısı ve hüznü, direnişin sebat ve sabrı ile harmanlayarak yaşanacak tüm direngen muvahhit yüreklerde. Ölümün direngen mektebinde gürleşecek takvamız. Tüm yeryüzüne adalet ve özgürlüğün taşıyıcısı olmanın sımsıkı bilincini kuşanacağı tüm mezhebi, etnik, nefsi, süfli zincirlerimizi kırarak. Bir şiir gibi yaşanacak sonbaharlar. Yenilgi yenilgi büyüyecek içimizdeki özgürlük ve adalet arayışları. Ve şairin dediği gibi; Gitti ölümlü yalan geldi ölümsüz gerçek / Siz, siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek.