07.10.2023
Yıllar önce yakınlarda vefat eden Erkin Koray’ın bir röportajında çocuklarını okula göndermediğini, çocuklarının eğitim süreçlerini bizzat aile olarak kendilerinin ilgilendiklerini, takip ettiklerini okuduğumda çok şaşırmıştım. Erkin Koray, bu radikal tercihinin nedenini, okulların mevcut sistemde sağlıklı, özgür bireyler yetiştiremediğini hatta tersine sorunlu insanlar üretmesini gösteriyordu. Zorunlu örgün eğitim sistemi uygulamasına rağmen Türkiye’de Erkin Koray gibi çoğu kimsenin cesaret edemeyeceği kararlar alan ebeveyn sayısı fazla olmasa da eğitim sistemin birçok açıdan sorunlu olduğunu düşünenlerin sayısı az değildir.
İnsanın sosyal, kültürel ve ruhsal gelişiminde rol oynayan birçok faktörden söz edilebilir. Kişinin dünya algısının inşasında başta aile olmak üzere, din, kitle iletişim araçları gibi kurumların ürettiği değerler etkili olur. Kuşkusuz bu inşa sürecinin en etkili araçlarından biri de eğitim kurumlarıdır.
Modern batılı paradigmanın son yüzyılda tekdüze hale getirdiği okullar üzerinden yürütülen formal eğitimin batıda istenilen gelişme ve kalkınma anlamında olumlu sonuçlar alınmasına rağmen aynı deneyimin toplumsal genetiği farklı diğer dünya kültürlerinde başarılı sonuçlar üretmediği hatta sömürgeciliğin sofistike araçları haline geldiği görülür.
Osmanlı’ya kadar varlığını devam ettirmiş İslami gelenek ve birikimin şekillendirdiği ve 12-13. Yüzyıllara kadar tüm dünyanın medeniyet öncülüğünü asimilasyona, ötekileştirmeye ve sömürüye tabi tutmadan fıtratın evrensel özgürlük ikliminde, eşya ile barışık ve uyumlu bir ontolojik koordinatta sürdüren geleneğin merkez coğrafyası olan Türkiye’de yeni modern devlet anlayışı ile terkedilip, modern batı tarzı eğitim sisteminin hem formal hem de ideolojik programı Tevhid-i Tedrisat düzenlemesi ile hayata geçirilmesi son yüzyıllık süreçte kırk yamalı bohçaya dönen eğitim sistemini bir sorunlar yumağı haline getirdi. Maddi ve fiziki olarak hormonal bir dengesizlikle niceliksel bir büyüme ve gelişme olsa bile içerik ve nitelik anlamında özlenen özgür ve değerlerine sahip çıkan erdemli bir toplum inşasına katkı sağlayamamıştır.
Eğitim sistemi sorunsalı birçok açıdan masaya yatırılabilir. Ancak temelde sisteme yön veren anlayışın, felsefenin ve buna göre üretilen dinamiklerin tartışılması ile işe başlanmalıdır. İşin fiziksel koşulları, maddi standartları, teknolojik boyutları, öğretmen ve idari yapılanma sorunları, ders içerik ve müfredat konuları ile ilgili meseleler ancak bu temel dinamiklerin netleşmesi veya tanımlanması sonrası sağlıklı değerlendirilebilir.
Mevcut sistemde zorunlu eğitim ve sonrasında gelen üniversite süreci üzerine kurgulanmıştır. Tüm sürecin temelde iki ana hedefi vardır. İlk olarak kişinin kendi toplumsal değerlerini tanıyan, kişisel yetenek ve ilgilerinin farkında olan bireyler yetiştirmek. İkinci olarak ta yaşamını sürdürebileceği mesleki, ekonomik üretkenlik sağlayabileceği alanlarda yeterlilik kazanmak. Bu iki temel amaca ulaşmada sistem başarılı sonuçlar ortaya koyduğu söylenemez. İstatistiksel olarak verilere bakıldığında tablonun çok iç açıcı olamadığı görülür. Basit bir gözlemle biryanda üniversitelerin çeşitli bölümlerinden mezun olmuş yüzbinlerce gencimiz kendi alanlarında bir istihdam bulamazken, öte yandan endüstriyel alanlarda birçok sektörde kalifiye eleman ihtiyacından bahsedilir. Bu dengesizlik bile başlı başına eğitim sistemindeki kurgulamanın sorunlu olduğunu gösteriyor.
Öte yandan toplumsal yaşamın kamusal veya sivil alanlarında oluşan iklimin adalet, güven, liyakat, emniyet ve emanet, dürüstlük gibi temel değerler bağlamında önemli bir erozyona uğradığını gözlemlemek mümkün. Bu temel insani ve İslami değerler bağlamında yaşanan çıplaklığı temelinde de yine eğitim sisteminin olduğu söylenebilir. Yani eğitim sisteminin temel iki boyuttaki hedeflerini gerçekleştirmede ülke adına başarılı olduğumuz söylenemez.
Bu bağlamda eğitim sisteminin temel dinamiklerinin yeniden şekillendirilmesi ve ana stratejilerinin yeniden inşa edilmesine ihtiyaç vardır. Öncelikle mücadele edilmesi gereken temel konu ise hukuk, sağlık gibi alanlarda olduğu gibi eğitimde de sistemin ticarileşmesinin ve belli ideolojik vesayet alanlarının oluşmasının önüne geçmektir. Devletin bu alanlarda insani temelde özgür vatandaşlarına hizmet sunma temelinde bir anlayışla sistemi kurgulamasına ihtiyaç vardır. Kamu görevlisi bilinci, ideolojik bağlamda, etnik ve sınıfsal bağlamda nötralize olacak bir bilinç ve anlayışla tanımlanmalıdır. Evrensel düzlemde kimi yaygınlaşmış mesleki yemin metinlerinin içeriği ve ruhu da bu bağlamda ortak bir miras olarak günümüze kadar ulaşmış rehber metinlerde bu vurguları görmek mümkündür.
Bireyi şekillendiren toplumların değişimini sağlayan da yine onun rahminde gelişim göstermiş bireylerdir. Toplumsal değişime yön veren bireylerin sahip oldukları değer ve erdemler o toplumun geleceğini inşa eder. Kendi gelenek ve medeniyet hamurumuzun yoğrulduğu vahiy temelli değer ve erdemler aynı zamanda insanlığın evrensel fıtri genetiğinin kodlarını da taşır. Temelde buradaki kodların rehberliği ile hayatın her alanında olduğu gibi eğitim sisteminin oluşturulmasına da rehber olarak alınmalıdır.
Eğitim sisteminin değerler iklimindeki rehberliğini vahiy temelli bir duyarlılıkla oluşturulması yöntemsel olarak üç dinamik boyutta kurgulanabilir. İlk olarak kişinin kendi inşasını tanımlayabileceği ontolojik boyuttur. Bu bağlamda varoluşu algısı dünya ve ahiret dengesi üzerine inşa edilmelidir. Bu denge insanı kendisi, yaratıcısı/terbiye edicisi ve eşya algısı üzerindeki üç boyutlu varoluşsal bir koordinat düzlemi üzerine oturtulmalıdır. Erdemli bir toplumun inşası ancak bu temel koordinatların üzerine yaşamını inşa edebilmiş bireylerle mümkün olabilir. Bu bağlamda temel insan hakları bilinci, hukuk ve adalet öğretisi, fıtri değer ve erdemlerin davranışsal ve bilinçsel gelişimi hedeflenmelidir.
İkinci olarak sanatsal, kültürel ve bedensel olarak kendini keşfedebileceği bir rehberlik dinamiği eğitim sisteminde olmalıdır. Evrensel boyutta edebiyatçıların, mimarların, müzisyenlerin, sinemacıların, sporcuların ve dünyaya yön veren akımların ve ekollerin çıkarmamanın başat nedeni insan potansiyelimizi bu bağlamda işleyemememizdir.
Üçüncü dinamik olarak formal bilginin disiplinli ve verimli programlarla bireylere aktarma becerisi ve organizasyonu kurabilmektir. Bu bağlamda toplumsal yaşamın her an kendini güncelleyen ihtiyaçları karşısında ve buna paralel bir ivme ile öğretiminde bu değişim sürecine uyumlu kurgulanması sağlanmalıdır.
Okul ve üniversitelerin sayısının artışı, imam hatiplerin sayısının artması, proje okulları kapsamında niceliksel bazı atraksiyonlar, akıp giden yaşamın dinamik süreçlerinde karşılık bulmuyorsa ardında sosyal sorunlarla boğuşan yetersiz yığınlar bırakır.
İstatistiksel olarak artan boşanmalar, kadına şiddet, suç oranlarının artması, nitelikli ara teknik elemen sıkıntısı, yolsuzluk, usulsüzlük, kumar ve piyango kültürünün yaygınlaşması, bireyselleşmenin katı ve merhametsiz acımasızlığının derin izlerinin her geçen gün yaşama yansıması, bir yandan eğlence ve israfın sınır tanımazlığı öteki yandan yoksulluğun ağır yükünü taşıyan birbirine kör ve sağır dünyaların her geçen gün kalın duvarlarla biraz daha birbirinden yalıtılması, dayanışmadan, yardımlaşmadan, nezaket, letafet ve hoşgörüden uzak tatminsiz, huzursuz bir toplumsal yaşam resminin kasvetli tonları her geçen gün yaşama hakim olmasının temelinde eğitim sisteminde yaşanan bu derin boşluğun etkisi vardır. Yeni bir dünya ve toplum inşası için insanın eğitiminden başlamak gerekir.