Hasan Postacı Yazdı: Salkım Hanımın Taneleri

16.09.2023

Anavatan partisinin siyasete kazandırdığı önemli isimlerden bir olan Yılmaz Karakoyunlu çok yönlü üretkenliği olan önemli bir isim. Statükonun yönetici ve bürokratlarını katı ideolojik bir terbiyeden geçirdiği iki önemli fakülteden biri olan Ankara Üniversitesi siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. Ankara Hukuk Fakültesi gibi Ankara SBF mezunları da Türkiye siyaset ve bürokrasisinde etkin kişilerin çıktığı okulların ilk sırasında yer alır. 

Yılmaz Karakoyunlu, çalışma hayatına Devlet Planlama Teşkilatında müfettiş olarak başlar. ANAP’ta siyasete girer ve iki dönem milletvekilliği yapar. Genel Başkan Yardımcılığı gibi üst düzey görevler üstlenir. Daha sonra sol merkez siyasete geçiş yaparak Ecevit Kabinesinde devlet bakanlığı ve hükmet sözcülüğü görevlerini yürütür. TRT gibi çeşitli kurumlarda üst düzey yöneticilikler yapar.

Karakoyunlu, siyaset ve bürokrasideki çalışmaları kadar edebiyat, sinema gibi sanat alanlarındaki eserleri ile de ses getirmiştir. Özellikle romanları, tiyatro eserleri, senaryolar, şiir ve müzik alanındaki eserlerinin birçok farklı alanda ödül aldığını belirtmek gerekir.

Yılmaz Karakoyunlu, Şanlıurfa Siverek doğumlu bir Kürd olduğu, ABD’de iki farklı üniversitede akademik çalışmalarda bulunduğunu, doktorasını İstanbul üniversitesinde tamamladığını da ayrıca ifade edelim.

1989 yılı Yunus Nadi roman kategorisinde birincilik ödülü alan Salkım Hanımın Taneleri romanı daha sonra sinema filimi olarak çekilir ve 1998 yılı Antalya Film Festivalinde altı dalda birincilik ödülüne layık görülerek yılın en iyi sinema filimi olmaya layık görülür.  

Salkım hanımın Tanelerinin konusu ikinci dünya savaşı yıllarında Gayri Müslimlere karşı açık ayrımcılık içeren varlık vergisi uygulamalarıdır. Gayrı Müslimlere yaşattığı mağduriyetler üzerinden ülkenin o dönemdeki siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik durumuna yönelik kesitler sunuyor filim.

Fenerbahçe spor kulübü başkanı Ali Koç, kulübe ait Şükrü Saraçoğlu stadının ismini Atatürk stadı olarak değiştirmesi talebi spor dünyasının dışında ülke gündeminde de önemli yer tuttu. Fenerbahçe ‘Beyaz Türklerin’ kulübü olarak algılanmıştır hep. Yani üst düzey sermaye elitinin temsilciliği belirgin olan bir kulüp olduğu görülür. Stadın isminin Şükrü Saraçoğlu olması da bu bağlamda önemli bir tercihtir.  

Şükrü Saraçoğlu ismi milli şef döneminin unutulmaz siyasetçilerinden biri olarak tarihe geçmiştir. Varlık vergisinin mucidi Şükrü Saraçoğlu olması bu anlamda pek şaşırtıcı değildir. Cumhuriyet tarihinin kanayan hafızasında önemli iz bırakan yasalarından biri olan “Varlık Vergisi”, Şükrü Saraçoğlu Hükûmeti tarafından 9 Kasım 1942’de TBMM’ye sevk edilir. Yasa, 11 Kasım’da Genel Kurulda kabul edilir ve 12 Kasım 1942’de Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer. Bu yasa 15 Mart 1944 tarihine kadar yürürlükte kalır. Yaklaşık iki yıl uyguma sürecinde ise tam bir toplum mühendisliği uygulanır. Zaten yasanın böyle bir misyonunun olduğunu meclis tutanaklarındaki kayıtlara bakarak anlamak mümkün.

Dönemin başbakanı olan Şükrü Saracoğlu, 5 Ağustos 1942’de okuduğu hükûmet programında “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. (…) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hâkimiyetidir.” Şeklindeki açıklamaları devletin sosyopolitik anlayışının ana kodlarını ifade ediyordu.

Yasanın gerekçesinde ise bu durum açıkça ifade ediliyordu: “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.” Benzer bir beyanda adeta bu ayrımcılık meşrulaştırılarak vurgulanıyordu: “Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.”

Dönemin İstanbul gazetelerinde hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk vb. ilgili haber ve yazılar ön plana çıkarıldı. Hemen her gün ve her gazetede “karaborsacı Yahudi” tiplemesini içeren karikatürler yayınlanması konu ile ilgili bir andıçlamanın da yapıldığını gösteriyor.

Varlık vergisi uygulamaları ise oldukça hızlı ve katı kararlar çerçevesinde hayata geçiriliyordu. Her şey çok net ve merhametsizdi. Kanun, mecliste hiç tartışılmadan kabul edildi. Buna göre;  her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek servet tespit komisyonları kurulmasını, komisyon kararlarının nihai ve kati olmasını, vergi ödeme süresinin 15 gün olmasını, 15 gün içinde tahakkuk eden vergiyi ödemeyenlerin mallarının haczedilerek icra yoluyla satılmasını, buna rağmen borcunu bir ay içerisinde ödemeyen mükelleflerin bedeni kabiliyetlerine göre genel hizmetler ve belediye hizmetlerinde çalıştırılmasını öngörüyordu.

27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrimüslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale‘ye yollandı. Bu süreci yaşayanların hatıratlarında, sözlü tanıklıklarında aileleri Aşkale’ye sürülenlerin “sağ dönmeyeceğine” inanıyordu. 

 Maliye bakanlığı, vergilendirilecek kişileri kategorize ederek, Müslümanları M, Gayrimüslimleri G, Dönmeleri (Daha önce gayrimüslim olup da Müslüman olanlar) D, harfleri ile işaretleyen cetveller hazırlayarak işe koyulmuşlardı. Gayrimüslimlerde alt kategorilere ayrılarak, Ermenilerden %232, Yahudilerden %179, Rumlardan %156 ve Müslümanlarda %4,94 oranlarında vergiler alınması kararlaştırılmıştı.

Varlık vergisi uygulamalarından sonra özellikle İstanbul’da gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk el değiştirdi. El değiştiren mülkler arasında İstiklal Caddesi’ndeki yapıların büyük bir kısmı bulunuyordu. Satılan mülklerin %67 kadarı Müslüman Türkler, %30 kadarı resmi kurum ve kuruluşlar tarafından alındı. İstanbul’da binlerce gayrimüslime ait ev ve işyerleri haczedilerek haraç mezat satıldığına dair resmi kayıtlar ve belgeler kayıtlarda olduğu birçok araştırma var.

Uygulamaların yarattığı mağduriyetlerin dış dünyada gündeme gelmesinin oluşturduğu politik baskı varlık vergisinin uzun süre uygulanmasının önüne geçti. Bu uygulama sonrası önemli sayıda gayrimüslim ülkeden göç etmek durumunda kaldığını da ayrıca belirtmek gerekiyor.

Şükrü Saraçoğlu hükûmetinin tarihe kanayan bir hafıza olarak not düştüğü varlık vergisi uygulamalarının dışında da iz bırakan uygulamaları olduğunu ifade etmek gerekir. Örneğin 1946 seçimlerinde açık oy gizli tasnif projesinin de fikir babası Şükrü Saraçoğlu olduğu biliniyor.

Salkım Hanımın Taneleri, varlık vergisi uygulamalarının biraz abartılı olsa da toplumda yarattığı ahlaki yırtılmayı, mağduriyetler karşısında duyarlı bir sivil direniş gerçekleştirmek yerine fırsatı ganimet bilip, millyetçilik, muhafazakârlık gibi değerlerin araçsallaştırılarak kişisel çıkarlar elde etmek için kullanıldığını gösteren sosyal, kültürel dokunuşlar yaparak da sürecin toplumsal kırılmalarda meydana getirdiği diğer diğer boyutlardaki tahribatlara dikkat çekmesi bakımından okunması gereken bir roman olduğunu belirtelim.

Hasan Postacı’nın Tüm Yazıları 

Önerilen Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir