12.03.2022
Üniversite öğrencilik yıllarımda, sanırım Hasan Nail Canat’ın metnini yazdığı ‘İnsanlar ve Soytarılar’ adlı bir tiyatro oyunu, islami mücadele kültürü anlamda bir çok ilke imza atmıştı. Sol kültür, sanatın her alanında önemli isimler ve eserlerle ideolojik iklimi müzikten tiyatroya, sinemaya kadar bir çok alanında çok ciddi katkılar sunarken islami çevrelerde bu çabalar edebiyat ve şiir düzeyinde kalıyordu genellikle. Bu durum günümüze kadar kısmen kimi çalışmalarla ilklerini yaşasa da hala zayıf bir halka olarak, sosyopolitik ve soyokültürel alanda Ak partinin 20 yılı aşan iktidarına rağmen devam ediyor.
‘İnsanlar ve Soytarılar’ isimli tiyatro oyunu, islami çevrelerde farklı tepkiler alıyordu. Geleneksel yapıların ağır eleştirilerine rağmen gelenek dışı özellikle üniversite ve gençlik kesimlerinden heyecanla beraber önemli iltifatlar ve destek görüyordu. İbrahim Sadri bu çalışmaların içinde parlayan yeni bir isimdi. Ulvi Alacakaptan bu alanda çok ciddi katkılar sunanların başında geliyordu.
Bant tiyatrolarında yer alan çalışmalarda kullanılan saz/bağlama eleştiri alınca def ile ezgi ve marşlara dönüş yapıldığını hatırlıyorum. Bunlar tiyatro ve müzik alanında islami çevrelerin ilk çalışmaları ile başlayan kafa karışıklıkları ve meşruiyet arayışlarıydı.
‘İnsanlar ve soytarılar’ tiyatro oyunu o dönem Afganistan’ı işgal eden SSCB Kominist Rusya’sına karşı direniş başlatan Afgan cihadına moral destek vermek açısından önemli bir gündem oluşturmuştu. Sanatın gücüydü bu.
Yanılış hatırlamıyorsam İbrahim Sadri o şiirsel, etkili ses tonu ile robotlaşan bir Rus askerine seslenen bir replikle işgalin barış maskesi altında nasıl servis edildiğinin eleştirisini yapıyordu:
-Yoldaş İvan İvanoviç
-Yoldaş İvan İvanoviç
-Afganistan’a barış(!) götürmek için siz seçildiniz.
-Afganistan’a barış(!) götürmek için siz seçildiniz.
Bu replik 80’li yılların islami gençliğinin hafızalarına tıpkı benim gibi İbrahim Sadri’nin ses tonuyla tatlı ve unutulmaz bir anı olarak kazınmıştır sanırım.
SSCB dağıldı, soğuk savaş dönemi Berlin duvarını yıkılması ile son buldu. Varşova paktı NATO karşısında yenilmişti ve artık Fukuyama ve Huntington’un felsefi olarak ekopolitiğini, sosyokültürel boyutunu temellendirdiği tek kutuplu dünyanın egemen paradigması neoliberalizim ve onun üzerine kurulan küresel kapitalizmdi.
Ancak yerküreye yine huzur gelmedi. savaşlar, işgaller, kan ve gözyaşları, savaşın ürettiği kitlesel göçlerle gelen trajedilerin ardı arkası kesilmedi. Kıta Avrupası yeryüzünün mavi gözlü ve sarı saçlı olamayan ötekiler karşısında temsil iddiasındaki evrensel değerlerle sınanmaya başladı.
Ah savaş! Sen nelere kadirsin!
Ve derken savaşın acımasız yüzü mavi gözlü sarı saçlıların coğrafyalarına sıçradı. Rusya, güvenlik gerekçeleri ile Ukrayna’yı işgale başladı. Yeni bir kitlesel göç dalgası kıta Avrupa’sının kapısına dayandı.
Ukraynalı bir yetkili; ‘Biz Suriye’den, Afrika’dan, Afganistan’dan gelen siyah saçlı, kara gözlü esmer mülteciler değiliz! Mavi gözlü sarı saçlı, Hristiyanlarız.” diyerek kıta Avrupa’sındaki ülkelere sesleniyordu. Nitekim öyle oldu. Avrupa vicdanı, helvadan putlarını yediler. Mavi gözlü, sarı saçlı Ukraynalılar için, ‘mülteci’ olmayacaklarını açıkladılar. İsterlerse vatandaşlık bile verilebileceğini, Avrupalı ailelerin kardeş aileler olarak kapılarını açacaklarına dair kampanyalar başlattılar. Savaş bir kez daha evrensel değerlerin sınandığı turnosol kağıdı işlevini görmüştü. Daha önce Bosna’da olduğu gibi.
Kıta Avrupa’sının evrensel değerler olarak yücelttiği insan hak ve özgürlüklerinin birer helvadan put olduğunu, acıkınca yenilebileceğini tarihe not düştüler. Tüm insanlık vicdanını yaralarcasına, insan sınanmadığı şeylerin masumu olmadığının çıplak gerçekliğini bir kez daha Akdeniz’in daha tuzlu sularına acımasızca gömdükleri masum cesetler karşısında Karadeniz’in serin sularını iki yüzlülüklerine şahit tutarak yaptılar bunu.
Bilmelidirler ki Karadeniz ve Akdeniz’in kardeş sularında, tek suçları mavi gözlü ve sarışın çocukların kurduğu acımasız bir medeniyetin, tüm yeryüzünü bir sömürü ve savaş coğrafyasına dönüştürmelerinden dolayı, yurtlarını terk etmek zorunda kalan masumların cesedlerini kucaklarına alırken, hırçın dalgalarıyla feryatlarını zaman ve tarihe beraberce not düşmekteler.
Öncelikle bu güzide köşe yazılarıyla bizleri buluşturan değerli abim Davut abimize teşekkür ediyorum.
Kıta Afrika’sı sınanıyor, masum olmadıklarını da görüyorlar bence, belki “helvadan putlarını da yiyorlar”. Ancak halkı müslüman olan islam coğrafyasının sınanmışlığıyla kıyaslandığında müslümanım diyen ülkelerden daha ikiyüzlü olduklar aşikar ama daha Dindar oldukları, daha ensar(!) oldukları da ortada.
Son zamanlarda okuduklarımız ve yaşadıklarımız yeni bir milliyetçilik (birazda ırkçılık gibi) akımın dünyanın gidişatını değiştireceği yada Yen Dünya Düzenine yön vereceği yönündeydi. Sanki bu konuda yanılıyoruz gibi; “yeni bir dindarlık” sanki dahada etkili olacak gibi.
İslam coğrafyasında öldüren Allahüekber diye öldürürken ölende Allahüekber diye şehit (!) oluyordu. Allahım bu ne Yaman çelişki diyorduk. Çoğumuzun itikadını dahi sarsacak bu olaylar maalesef o kadar çok olduki artık hepimiz alıştık. Sonra çoğu müslümanda şöyle bir kanaat oluştu “mezhepte ırkta aşirette dinin üzerinde bir olgudur.”
Avrupa’nın medeni insanları esmer ve siyah gözlü mültecileri Akdeniz’in sularında öldürürken, kucağında çocuğu olan babaya çelme takarken; bugün mavi gözlü sarışın Ukraynalılara kucak açmaları hatta evlerinde barındırmak için kampanya açmaları sadece bunların mavi gözlü ve sarışın olmalarıyla izah edilemez. Dün Bosna’da medeni Avrupa’nın gözü önünde soykırım yaparcasına katledilen Boşnaklarda mavi gözlü ve sarışın idiler. Aynı batı o zaman sadece seyretti bir savaş filimi izler gibi. Yani batı bunu dindarlığından yapıyor. O Boşnaklar hiristyan olsaydı O gün o katliama seyirci kalmazlardı.
Ümit abinin yazısından da anlaşılan bazı handikaplarımızı “ tarihselcilik” bazı yozlaşmişlıkları gelenekselcilik yada muhafazakarlık putlarını kırarak yeni bir İslamcılık arayışları gösteriyorki Ape Musa’nın milliyetçiliğinden çok Said’i Nursi’nin dindarlığı daha da etkili olacak.