Hasan Postacı Yazdı: Siyasal Örgütlenme Kültürü-3

01.07.2023

Temsili demokrasilerin en önemli örgütlü aygıtı olan siyasal partilerin dünya örneklikleri ve Türkiye özelinde şekillenişleri ile ilgili birçok akademik çalışma yapılmıştır. İlk örneklikleri ABD ve İngiltere’de 18. Yüzyıl sonlarında ortaya çıktığı kabul edilen siyasi partilerin yaygınlaşması parlamenter sistem üzerinden gelişen temsili demokrasilerin yaygınlaşması 1950’li yıllardan sonra başlar.

Türkiye tek partili sistem üzerinden bile olsa ilk siyasi parti Mustafa Kemalin kurduğu CHF/CHP (Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi) kuruluşu 9 Eylül 1923 tarihine denk gelir. Öncesinde İttihat ve Terakki cemiyeti 21 Mayıs 1889 yılında kurulmasına rağmen bir siyasi parti olma özeliğinden çok bir siyasal hareket niteliği taşır. Ömrü çok uzun sürmemesine rağmen kurulan ikinci parti Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası İzmir suikastı Şeyh Sait isyanı gibi olaylarla ilişkilendirilerek bir yıl bile sürmeden kapatılır. Kazım Karabekir Ali Fuat Paşa, Rauf Bey ve Refet Paşa gibi önemli isimlerin ekarte edildiği, yöneticilerinin yargılandığı bir siyasal mühendislik operasyonuna kurban edilerek tek partili sistem tahkim edilir.

12 Eylül darbe sisteminin ürünü olan 2820 sayılı siyasi partiler kanunu 26 kez değişmesine rağmen hala yürürlükte kalmaya devam etmektedir. Bu yasanın askeri darbe dönemi ürünü olması, siyasi partilerin görüş, öneri ve katılımlarının sağlanmadan yapılmış olması, metninin ruhuna askeri yönetimin otoriter koruyuculuğunun ürettiği güvensizliği belirgin bir şekilde taşıması, akademik düzeyde de sert eleştirilere maruz kalmasını beraberinde getirmiştir. 124 maddeden oluşan yasanın genel teamülü kontrol etme ve yasaklar üzerine kurulması çok sayıda hükmün başta 69. Madde (Siyasi partilerin faaliyetleri. Parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun olur…) olmak üzere anayasaya aykırı hale gelmesine neden olmuştur. Yeni anayasa çalışmalarının konuşulduğu süreçte yeni bir Siyasi Partiler Yasası’na da ihtiyaç olduğunun altını çizmek gerekir.

Günümüze kadar yaşanan deneyimler siyasi partiler ile ilgili yasaların felsefesinde özgürlüklerin kural, kontrol ve düzenlemelerin ise istisna olmasına doğru bir eğirisel gelişmenin olması yönündedir. Türkiye özelinde siyasi partilerin finansman ve mali denetim alanına giren konularda düzenlemelerin olması siyasetin partiler üzerinden fonlanmasını ve piyasalaşmasını önleyici tedbirlerin alınması bağlamında yararlı sonuçlar oluşturabilir. Örgütlenme yapılanmasına giren konularda ise daha özgürlükçü, esnek davranılması geleceğe yönelik olumlu değişimi beslediğini söylemek mümkün.

Ak parti iktidar sürecinde bu alanda olumlu değişim ve düzenlemelerin olduğu görülür. Demokratik temsil gücünün arttırılması bağlamında seçim barajının yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmesi yetersiz olsa da iyileştirme sürecinin adımlarından biri olarak görülebilir. Siyasi partilerin devletten aldığı maddi yardım sınırının yüzde 3’e düşürülmesi de büyük kitle partileri karşısında silikleşen, zayıf bırakılan küçük partilerin nispeten gelişimine katkı sağladığını belirtmek gerekir.

Yine parti kapatmalarının zorlaştırılması devletin ideolojik katılığı karşısında siyasi parti örgütlenmelerinin muhalif ve eleştirel söylemlerinin ve geleceğe dönük değişim taleplerinin parti program, söylem ve çalışmalarına yansıtılmasının yolunu açtığı söylenebilir.

Türkiye siyasal partiler geleneğinin önemli deneyimlerinden biri olan Ak parti örgütlenmesinin analizleri bağlamında siyasal parti örgütlenme sorunlarına yeni tanımlamalar getirilebilir. Kendi iç örgütlenmesi ve toplumsal tabanının konsülüde etme bağlamında üst düzey bir dinamizm ve yapılanma kültürü üreten Ak parti, finansal ve mali denetimin siyasal partiler üzerindeki kalın gölgesini hala atamadığını söylemek mümkün. Bu bağlamda genel ve yerel yönetim seçimlerinde parti içi demokratik kanalların etkin işlemediği, karizmatik liderlik merkezi etkisinin belirleyiciliğin süreci yönettiği bir üsten aşağıya belirleyici örgütlenme kültürünün var olduğunu söylemek mümkün.

Bu bağlamda parti içi yapılan temayül yoklamalarının, delegelerin seçim iradesinin finansal pazarlıklar ve güç ilişkilerinin etkisi altında mefluç bir duruma düştükleri örnekliklerin çokluğundan bahsedilebilir. Bu durumun metropollerden taşraya, batıdan doğuya, güneyden kuzeye gidildikçe daha derin ve kronik düzeyde hissedildiğini de soyopolitik bir gerçeklik olarak altı çizilmelidir.

Bu durumu kısmen mecbur eden yeni başkanlık sisteminin hala tam oturmamış yapısıdır. Başkanlığın yüzde 50 artı 1’e mahkûm kılan matematiği küçük partileri de bu süreçte kilit duruma getirmektedir. Başkanlık desteğinin bir diyeti olarak TBMM’ye vekil kontenjanları üzerinden ödendiği bir işleyişi ortaya çıkarmaktadır.

Yeni başkanlık siteminden kaynaklanan bu ucube durum Ak parti ile beraber CHP gibi diğer kitle partilerini de etkilediği görülür. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde millet İttifakının başkanlığı kaybetmesi ile beraber dilin altında gizlenen bakla açığa çıkmış ve oy oranı çok düşük düzeylerde olan partilere CHP kontenjanında yaklaşık 40 milletvekilinin adeta altın tepside sunulduğu şeklinde eleştiriler açıktan söylenmeye ve seçim faturası olarak Kemal Kılıçdaroğlu’na çıkartılma eleştirileri açıktan dillendirilmeye başlandığı görüldü. Sistemden kaynaklanan bu arızanın ilk tahrip ettiği alanın parti içi demokrasi işleyiş zemini olduğunu söylemek gerekir.

 Yine sitemden kaynaklanan bir diğer husus ise işlevi iyice zayıflayan yasama organı. Yani TBMM. Yürütme ve yasamanın bir bölümünü elinde bulunduran başkanlık organı kaçınılmaz olarak siyasi partilerin seçilmiş vekillerini de başkanlığın otoriter yapısına mahkum kılmaktadır. Özellikle pratikte ortaya çıkan cumhurbaşkanının aynı zamanda siyasi partinin genel başkanı olması bu durumu iyice müzminleştirmektedir. Öncellikle TBMM’nin kontrol ve denetleme gücünü iyice zayıflatan bu durum siyasal parti örgütlenmesi içinde de aşağıdan yukarıya etkileşimi, yerelden merkeze uzanan koordinasyonu vektörel yönünü terse çevirdiğinden kaçınılmaz olarak otoriter liderlik niteliği tüm siyasi partileri potansiyel kaçınılmaz bir risk olarak kuşatmaktadır.

Sonuç olarak etkili, gelişmiş bir demokratik işleyiş için siyasal partilerin örgütlenme yapısını belirleyen düzenlemelerin esnek ve özgürlükçü olması, finansal ve mali manipülasyonlara geçit vermemesi, her türlü barajların minimize edilmesi, büyük kitle partilerinin tahakkümünden kurtarılması, alt kültür ve kimliklere, mikro grupların siyasal örgütlenmelerine imkan ve olanak tanıması, internet ve dijitalleşmenin getirdiği teknolojik değişimlerin ortaya çıkardığı yeni örgütlenme yapılanma ve örgütsel davranış biçimlerine açık olması hedeflemelidir.

Hasan Postacı’nın Tüm Yazıları  

Önerilen Yazılar

One thought on “Hasan Postacı Yazdı: Siyasal Örgütlenme Kültürü-3

  1. Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır. (Âli İmran Suresi 54)

    İnkar edenler müminlere karşı yürüttükleri mücadelelerinde her türlü sinsi yönteme başvururlar. Bu yöntemlerin en çok kullanılanlarından biri de müminlerin aleyhinde ittifak ederek onlara çeşitli tuzaklar kurmaktır. Sayıca fazla oldukları için ve tuzaklarını gizli gizli kurdukları için başarılı olacaklarını düşünen inkarcılar, Allah’ın inanlara şahdamarından daha yakın olduğu gerçeğinin farkında değillerdir.

    İnkarcıların müminlerin aleyhinde akıllarından geçirdikleri her fikri, kurdukları her tuzağı, yaptıkları her planı da Allah en ince ayrıntısına kadar bilir. Ne kadar büyük olursa olsun müminler aleyhine kurulan tüm tuzaklar her şeyin yaratıcısı olan Allah bilir.
    “Gerçekten Allah, kafirlerin hileli düzenlerini boşa çıkarıcıdır.” (Enfal 18)
    İnananların Allah’ın bu vaadine güvenleri tamdır.inkarcıların bütün projesi boşa çıkacak…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir